Havada karada vurgun!
Ormanlar yanmaya devam ediyor. Halk bir an evvel yangınların söndürülmesini, yangın dolayısıyla oluşan zararların giderilmesini, yangınlar söndürüldükten sonra ise yanan arazilerin korunmasını ve imara açılmamasını istiyor. Hükümet yangınların söndürülmesinde yeterince beceri ve başarı gösteremiyor. Zararların giderilmesinde ise TOKİ’nin kredili ev projeleri uçaktan bile hızlı bölgeye ulaşmış durumda. Yanan bölgelerin imara açılmaması konusundaysa niyeti çok önceden bozmuş bir iktidar var. Erdoğan, bu yılın başında yayınladığı bir kararname ile 28 Nisan 2018 itibarıyla üzerinde yerleşim yeri olan orman alanlarını, orman sınırları dışına çıkardı. Bu karar ile Erdoğan ormanı koruyup, orman arazilerindeki yapılaşmayı önleyeceği yerde tam tersini yapıp, son dönemin popüler tabiriyle “ormana çöken” müteahhitlerin ve mülk sahiplerinin çıkarlarını koruyordu. 28 Temmuz’da ise orman yangınları başlamış ve giderek yayılmaktayken bir başka kanun Resmi Gazete’de yayınlandı.
Yangından kanun kaçırma: Ormanlar, tarlalar, meralar, kıyılar sermayeye peşkeş çekiliyor!
Yangınlar sürerken Resmi Gazete’de yayınlanan 7334 sayılı “Turizmi Teşvik Kanunu ile bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un birinci maddesi orman arazilerinin turizm yatırımlarına açılmasını, altıncı maddesi, Turizm Bakanlığı tarafından Milli Parklara konaklama tesisi yapım izni verilebilmesini öngörüyor. Yeni yasa tüm bu tasarruflarda ÇED raporu zorunluluğunu kaldırıyor. Sadece ormanlar değil, tarım alanları ve meralar da kolaylıkla turizm alanı haline getirilebilecek. Kanuna göre “kararı verilen yatırımlar hakkında, yatırımın gerçekleşmesi için alınması gereken tüm izin, onay ve ruhsatlar, ilgili kurumlarca başkaca hiçbir işleme gerek kalmaksızın on beş gün içinde verilecek!”
Aslında bu son karar bir yönüyle turizm patronlarına ve para için orman, tarla, mera, sahil demeden her yere beton dökmeye hazır gözü dönmüş müteahhitlere “artık ormanları yakmanıza gerek yok dükkân sizin” diyor. Yani orman yangınlarının olağan şüphelisi arazi vurguncuları, müteahhitler ve turizm patronları bu yasa ile artık olağan şüpheli olmaktan çıkıyor. Artık ormanlara yakmadan da çökebilecekler.
Türkiye A.Ş.’nin kaçınılmaz sonucu: Milli serveti yağmala özel serveti arttır
Konu kâr ve rant olduğunda ormanların iktidar için zerre kadar değeri yok. Türkiye’yi Anonim Şirket olarak yönetme anlayışının kaçınılmaz sonucu “milli serveti” yağmalayıp “özel serveti” arttırmak. Daha yangınlar sürerken evi yanan insanlara krediyle ev satmak için proje üreten TOKİ ve bunu “keşke benim de evim yansaydı diyecekler” şeklinde pazarlama yüzsüzlüğü gösteren AKP’li Gündoğmuş Belediye Başkanı aslında sürçülisan etmiyor. İktidarın resmi politikasını anlatıyor. Nitekim Manavgat Kalemler Köyü Muhtarı da Erdoğan’ın bölge ziyaretinde halka benzer kredili ev alma fırsatları sunduğunu anlatıyor.
Hani helikopterler daha etkindi? Hani uçaklar işe yaramıyordu? Her dediğinizin tersi çıkıyor!
Karadaki müteahhit vurgunu artık kimseye şaşırtıcı gelmiyor. Ama olaylar gelişirken bir de havadaki müteahhit vurgunu ortaya çıktı. Türk Hava Kurumu’nun uçaklarının neden kullanılmadığı, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın neden yangın söndürme uçak ve helikopterlerini ihale usulü kiralama yoluna gittiği tartışma konusu edildi. Erdoğan sinirli bir şekilde THK’nın elinde uçak falan yok diye soru soranları azarladı. Orman Bakanı Pakdemirli ise uçakların etkin olmadığını bu yüzden belirli bir süre içinde daha yüksek tonajla su atabilen helikopterlere yöneldiklerini anlattı. Yunanistan’da, İtalya’da, İspanya’da Portekiz’de yani tüm Akdeniz sahili boyunca THK’nın envanterinde bulunan uçaklar kullanılırken neden bunlara Türkiye’de hurda muamelesi yapıldığı elbette ki kuşku uyandırıyordu. Üstelik şimdi Hırvatistan’dan destek için getirtilen Erdoğan’ın ve Pakdemirli’nin işe yaramaz dediği uçaklardandı. Nihayet işin uzmanlarından eski THK Başkanı emekli hava generali Erdoğan Karakuş duruma açıklık getirdi.
Meğerse Pakdemirli’nin verdiği bilgi tamamen yanlışmış. Esas etkin olmayan uçaklar değil, helikopterlermiş. Zira Akdeniz’de çam ormanlarından oluşan bir bitki örtüsü hakim. Bu helikopterler yangına doğru alçaldığında pervaneleriyle yanan kozalakların etrafa fırlamasına neden oluyor ve yangını söndürmek şöyle dursun yayılmasına neden oluyormuş. Bu yüzden helikopterlerin su taşıdığı haznelerinin bağlı olduğu halatlar uzatılmış. Ama bu sefer de su hazneleri rüzgârdan sallanıyor ve pilotun suyu yangının üstüne isabet ettirmesi neredeyse imkânsız hale geliyormuş. Sosyal medyada bir vatandaş alevleri tutturamayan helikopter pilotuna sövüyor. Halbuki pilotun günahı yok. Tam da Karakuş’un dediği gibi… Helikopter yangına müdahaleye uygun değil! Ayrıca Türkiye’nin Rusya ve İran’dan getirttiği büyük tonajlı uçakların giremediği vadilere müdahale için de ıskartaya çıkartılan THK uçaklarının kullanılması elzemmiş. Bu bilgileri veren Erdoğan Karakuş, televizyonlara gün aşırı çıkartılıp iktidarın politikalarını cansiperane müdafaa eden emekli asker, güvenlik uzmanı vb. kadrosundan. Onun da AKP’ye ve Erdoğan’a karşı bir komplo içerisinde olduğunu düşünmek için bir neden yok.
Karada havada müteahhit vurgununa, vurguncu istibdad düzenine son!
Hal böyle olunca gözlerin Türkiye’yi dünyada yangınla mücadelede en çok helikopter kullanan ülke haline getiren, yangın söndürme uçaklarını da hangarlarda çürümeye terk edip, pilotlarını işten çıkartan ihalelere dönmesi doğal. Bu ihalelerin geçmişte de tartışma konusu olduğunu görüyoruz. Örneğin helikopter ihalesini alan Bordo Grup THK’dan 34 milyon TL daha pahalı bir teklif vermiş. Şimdi hem daha pahalıya mal olan hem de hedefi tutturamayan helikopterlerle yangınları söndürmeye uğraşıyoruz. Hem Bordo Grup hem de daha önce yine helikopter ihalesini alan bir şirket olan Gökten havacılık şirketlerinin aslında birer inşaat, mimarlık ve müteahhitlik şirketinin uzantısı olduğu herhalde kimseye şaşırtıcı gelmeyecektir. Sadece karada değil havada da muhtemel bir müteahhit vurgunuyla karşı karşıyayız. Tabii ki bu vurgun da tüm vurgunlar gibi hesap soran, hakkını arayan, ormanına, milli servetine sahip çıkan halkı bölücü, terörist, hain ilan eden istibdad rejiminin baskısıyla el ele gidiyor. Ekmeğimiz için olduğu kadar, ormanlarımız istibdada karşı hürriyetin kazanması gerekiyor.