Orman yangınlarının faili özelleştirmelerdir! Çıkan yangının daha hızlı söndürülmesinin önündeki engel de sermaye düzeni!

Orman yangınlarının faili özelleştirmelerdir! Çıkan yangının daha hızlı söndürülmesinin önündeki engel de sermaye düzeni!

Haziran ayının sonundan başlayarak bir hafta boyunca Türkiye’nin ormanları cayır cayır yandı. Özellikle İzmir ve çevresinde yoğunlaşan yangınlarda 10 binlerce hektarlık alan kül oldu. Bir hektarın bir futbol sahasının yaklaşık 1,5 katı büyüklüğünde olduğunu göz önünde bulundurursak vahametin boyutu daha iyi anlaşılıyor. Ormanların yanında birçok yerleşim yeri de yangınlardan zarar gördü, sayısız ev kullanılamaz hale geldi. Tabii bu yangınlarda sadece ormanlar ve yerleşim yerleri zarar görmedi. İkisi yangını söndürmeye çalışan işçi olmak üzere toplamda üç kişi hayatını kaybetti. Yangından kaçamayan canlılar da kül oldu.

Çıkan yangınların esas kaynağı ise elektrik hatları. İzmir Valisi Süleyman Elban da Foça, Ödemiş, Seferihisar ve Çeşme’de çıkan yangınların elektrik hatlarından kaynaklandığını açıkladı.

Türkiye’de elektrik dağıtım faaliyetleri 2008 yılından itibaren 21 ayrı bölgeye bölünerek parça parça özelleştirildi. İnsan ve çevre sağlığı, toplumsal yaşamın devamı için hayati önemde olan elektriğin dağıtımının özelleştirilmesi, beraberinde sayısız sorun ve tehlikeyi getirdi. Elektrik dağıtım işini üstlenen özel şirketler elektrik nakil hatlarının bakım ve onarımlarını yeterince yapmıyor ve eksik personel çalıştırıyor. Bunun sebebi ise tamamen kapitalizmin ve özel sermayenin mantığında yatıyor. Özel şirketler kârlarını en yüksek seviyede tutmak için maliyetlerini düşürmeye çalışır ve onlar için bu bakım, onarım, kontrol faaliyetleri birer maliyet kaleminden ibarettir. İşte bu sebeple elektrik dağıtım şirketleri kârlarını arttırmak için göz göre göre yangınlara ve ölümlere davetiye çıkarıyor.

Altyapısı kamuya ait olan elektrik dağıtımında yalnızca işletme hakkı özel şirketlere devrediliyor. Dolayısıyla kamu iktisadi teşekkülü olan Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi’nin (TEDAŞ) de bu özel şirketleri denetlemesi gerekiyor. Fakat TEDAŞ’ın çok sınırlı personel çalıştırdığı biliniyor ve devletin bu kısıtlı personel ile özel şirketleri yeterince denetlemediği gayet açık. Ayrıca elektrik kaynaklı yangınlar için bu şirketlere herhangi bir yaptırım de uygulanmıyor. Genellikle mücbir sebep (kontrol edilemeyen) olarak kayıtlara geçen bu yangınlarda şirketlerin sorumluluğu örtbas ediliyor. Fakat bu yangınların hiçbiri mücbir sebep kaynaklı değil. Teknolojik altyapı, düzenli ve layıkıyla yapılan bakım ve kontrol çalışmaları bu yangınları engelleyebilir. Elektrik üretimi ve iletimi baştan sona tek bir merkezden planlanıp kontrol edilmez, özel şirketlerin kâr arzusuna terk edilerek parçalara bölünürse bu mümkün olmaz. Türkiye’de her yıl yaşanan orman yangınları da bunun en büyük kanıtıdır.

Kâr hırsı, sermaye düzeni yangınla mücadelenin de önüne geçiyor!

Sermaye düzeni, sadece, özelleştirme ile şirketlerin insafına bırakılan elektrik hatları üzerinden yangınların kaynağı değil, aynı zamanda yangınlara daha hızlı müdahale edilerek daha az zararla bertaraf edilmesinin önündeki en büyük engellerden de biri. Hava sıcaklığı, nem oranı, rüzgârın yönü, şiddeti gibi şeyler de yangının ne kadar sürede kontrol altına alınıp söndürülebileceğini belirlemede etkili oluyor. Ama bunlar insanın kontrolünde olan konular değil. Ama devletin yeterli yangın söndürme uçak ve helikopterinin olması, yangınlarla mücadele için yeterli sayıda ve donanımda ekibin sürekli istihdamı gibi konular doğrudan kendi kontrolünde ve kritik önemdeki konular. Geçtiğimiz yıllarda çıkan yangınlarda Türk Hava Kurumu’nun uçaklarının yine yaz aylarında çıkan yangınlarda kullanılmaması eleştirilmişti. Şimdi de hükümeti, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin uçak satın alma talebi reddedildiği için eleştiriyorlar. Bu Kızılay’ın depremde çadır satmasına benzerdi! Hayır, aksine kamunun merkezi planlaması ve kaynaklarını arttırıp ihtiyaca göre her yangına müdahale edebilecek şekilde seferber etmesi gerekir. Bu sayede mesela İzmir, Foça gibi deniz kenarındaki şehirlerde, damacanalarla müdahale etmeye çalışmak yerine, yeterli sayıda helikopterle denizden su çekmek ve yangını çok daha hızlı söndürmek mümkün olabilir.

Uçak ve helikopter sayısının yanında son yıllarda eğitimli ve deneyimli yangın söndürme personelinin sayısının azalması da zaaf sebeplerinden birisi. Orman Genel Müdürlüğü (OGM) bünyesindeki eğitimli, tecrübeli personel emekli oldukça yerine alttan daimî kadrolar yetiştirmek yerine sözleşmeli, sezonluk, geçici istihdam kural haline geliyor. Bu durum da yangın coğrafyasına yabancı ekiplerin müdahale etmesi, kritik kararlarda yeterli deneyimden yoksun olmak gibi sonuçlar doğuruyor. Ayrıca daha önce 112 acil çağrı merkezlerinde OGM personeli de çalışıyorken artık çoğu şehirde bulunmuyor ve çağrılar başka kurumlara yönlendiriliyor. Bunun anlamı, yangın deneyimi olmayan ve yangının coğrafyasına da hâkim olmayan kişilerin ihbarları yönlendirmesi ve kaçınılmaz olarak ilk müdahalenin gecikmesidir.

Tek çözüm kamulaştırma!

Kapitalizm doğayı talan ediyor, insan hayatını özel sermayenin çıkarları uğruna hiçe sayıyor. Özelleştirmeler ile birlikte sermayenin mantığı en hayati alanlara bile sirayet etmiş durumda.  Bu cendereden çıkmanın yolunun yalnızca özel şirketler için daha iyi bir denetim talep etmekten geçmediği çok açık. Üretimden dağıtıma kadar, rafinerilerden madenlere kadar enerji sektörünün tamamının tazminatsız olarak işçi denetiminde kamulaştırılması tek çözümdür. Orman yangınlarının faili olan özelleştirmeleri, onları ortadan kaldırarak cezalandırmalıyız!