Farklı mezheplere değil, mezhepçiliğe düşmanlık!

Geçmiş yıllardaki seçimlerde de çeşitli dini konular, burjuva partilerin başkanları tarafından seçim meydanlarında işçi ve emekçilerin oylarını kazanmak için kullanılmıştı. Ama büyük ihtimalle daha önce bu kadarına şahit olmamıştık. Cumhurbaşkanı olduğu halde işini sağlama almak gayretiyle bilfiil seçim kampanyası yürüten Erdoğan, çeşitli açılışlar kisvesi altında düzenlediği seçim mitinglerinde elinde Kur’an boy gösteriyor. HDP'nin seçim programında yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kaldırılıp yerine inanç hizmetleri bakanlığı kurulması yönündeki politikasını eleştiriyor. Din ve vicdan özgürlükleri adı altında imam hatip okullarını ve onların daha da yaygınlaştırılmasını savunuyor. Oğlu Bilal’i Diyarbakır’dan İzmir’e her yerde bu amaçla seferber ediyor.

Tartışmanın Erdoğan cephesinin sözcülerinden biri de 1 milyonluk lüks makam arabası ile gündeme gelen Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez. 1 milyon lira, eski parayla söylersek 1 trilyon lira! Asgari ücretli 1054 işçinin toplam maaşı! Selahattin Demirtaş, Diyanet İşlerinin yıllık bütçesinin Sağlık Bakanlığı’nın bütçesinin üç katı olduğunu ifade edip 1 milyon liralık aracın niye alındığını sorunca beyefendi, üzülmüş, sıkıntılı günler geçiriyormuş. İbret-i alem olsun diye de aracı iade edeceğini açıkladı. Kime ibret olacak? İşçilerin, emekçilerin, ezilen yoksul halkın ibret alacağı bir şey yok. Kaçak saraylarında sefa sürenlerin de üzerine alındığı, bugüne kadar nerede görülmüş?

Mehmet Görmez sadece araç yüzünden değil, Diyanet İşleri Başkanlığı kapatılacak diye de üzülmüş. Diyor ki: "Diyanet İşleri Başkanlığı sıradan bir kamu kurumu değildir, aynı zamanda millet kurumudur. Kurumun toplumsal meşruiyeti, yasal meşruiyetinin önündedir." Bu, toplumun yüzde 99'unun Müslüman olduğu savından hareketle Diyanet İşleri'nin bütün millete hizmet ettiği demagojisinin ürünüdür ve doğru değildir. Çünkü bu topraklarda sayıları az da olsa Hıristiyanlar ve Yahudiler de yaşıyor. Ama asıl önemlisi bu görüş 20 milyon Alevi ve Caferi'yi yok sayıyor. Bunlara bir de Sünni olup da yaşam tarzı olarak laikliği benimsemiş olanları ekleyin. Aslında bir açıdan bakınca Mehmet Görmez haklı, Diyanet İşleri Başkanlığı sıradan bir kamu kurumu değil. Çünkü kamu, bir ülke sınırları içinde yaşayan halkın bütünüdür, kamu kurumu o halkın tümüne hizmet eder. Diyanet İşleri Başkanlığı ise bugün devletin Sünni mezhebine bağlanmasının ve diğer mezheplere karşı ayrımcılığın bir aracıdır. Biz ise devletin dinden bağımsızlaştırılmasını, dinin siyasete karıştırılmamasını savunuyoruz. Bu nedenle de Diyanet'in Sünni mezhebi yerine bütün mezheplere bağlanması yerine, Sünni hiyerarşinin elinden kurtarılarak devletin ve siyasetin dinden bağımsızlaşması alanlarında denetim işlevi görecek bir kuruma dönüştürülmesi gerektiğini ileri sürüyoruz. Bu denetim işlevini vurgulamak bakımından da hem HDP’nin açıkladığı tutumdan, hem de solda uzun zamandır dile getirilen liberal yaklaşımlardan ayrılıyoruz.

Bugün AKP'nin özellikle Kürt illerinde yaptığı seçim mitinglerinde din üzerinden tartışmaya girmesinin asıl sebebi de partinin gerilemekte olmasıdır. Amacı, daha derin bir krize sürüklenmemek için HDP'nin barajı geçmesini engellemektir. Bunun için de HDP'ye kayacak oyları durdurmak, en kötüsünden azaltabilmek için güttüğü mezhepçi politikayı daha da yüksek sesle ifade ediyor. Mezhepçi politikalar işçi sınıfını böler, zayıflatır. Bugün ihtiyacımız olan, kapitalistler ve onların siyasi temsilcileri karşısında bölünmek değil, birleşmektir. İhtiyacımız olan, laikliği, işçi sınıfının birliğini sağlama temelinde savunmaktır. 

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Mayıs 2015 tarihli 67. sayısında yayınlanmıştır.