Tozun dumanın arasından görülebilen (1): iç savaş kışkırtıcıları
Kurban bayramının son gününde bu yana Türkiye’de yaşananlar, her türlü yalana, demagojiye, saptırmaya konu oldu. İktidar ve borazanları olayları tam anlamıyla Gezi ile başlayan halk isyanına yaklaştıkları gibi nitelediler. Tek fark orada “çapulcu”, burada ise “vandal” demeleri oldu. Bu “vandal” kelimesinin dolaşıma sokulmasının öyküsü de AKP içindeki güç dengelerinin değişmesinin bir yeni işareti oldu. “Çapulcu”yu bizzat Tayyip Erdoğan’ın kendisi kullanmıştı. Bulan belki de Yalçın Akdoğan’dır, ama dolaşıma sokan Erdoğan’dı. Bu sefer teşhisi kamuya açıklayan AKP’nin yükselen yıldızı Akdoğan oldu. “Vandalizm” kelimesini ilk kullanan oydu. Tayyip Erdoğan ise onun izinden yürüdü.
İçişleri bakanıysan bakan gibi konuş!
AKP hükümetinin yaklaşımında dikkat çeken ikinci nokta ise, 17-25 Aralık sarsıntısında kurulan “İç Kabine”nin memur bakanı Efkan Ala’nın tam anlamıyla bir kabadayı edasıyla “şiddet misliyle karşılık bulacaktır” demesi oldu. Efkan Ala içinden yetiştiği baskı aygıtlarında var olan kültür(süzlük) dolayısıyla, bilmiyor olabilir: Devlet, mafya örgütlerinden farklı olarak, yasalarla bağlıdır. Bir mafya babası, kendisine karşı bir hareket başlatan bir rakibine, şiddeti “misliyle” iade edeceği tehdidini savurabilir. Oysa Ala’nın başında bulunduğu İçişleri Bakanlığı’nın görevi yasalarla tanımlanmıştır: bu görev şiddeti cezalandırmak değil, kamu düzenini korumaktır. Şiddete başvuran öz savunma içinde değilse, şiddeti cezalandıracak olan mahkemelerdir. Ala’nın görevi şiddete şiddetle cevap vermek değildir! İçişleri bakanı iseniz içişleri bakanı gibi davranın. Kabadayılık sizin görev tanımınızda yok!
Şiddeti kim başlattı?
Günlerdir ortalığı kaplayan toz duman içinde kimin vandal, kimin katil, kimin saldırgan olduğunu gizlemek için hükümetin ve borazan basının yapmadığı kalmadı. Şimdi size bir tanıklık aktaralım:
“Edinilen bilgiye göre il başkanları, göstericilerin Kobani eylemlerinin başlangıçta sadece IŞİD saldırısına dikkat çekmek amaçlı demokratik gösteri hakkını kullanma şeklinde başladığını ifade ettiler. Ancak hükümetin talimatı doğrultusunda, güvenlik güçlerinin orantısız güç kullandığını belirten il başkanları, bu aşamadan sonra işlerin çığırından çıktığını ifade etti. Bazı il başkanları, geçmişte PKK'ye karşı nasıl Hizbullah kullanıldıysa, şimdi de Hüda-Par üyeleri ve kısmen de Hizbullah'ın göstericilere karşı kullanıldığını, bu konuda çok dikkatli olunması gerektiğini ifade ettiler.”
Kim bu il başkanları? CHP’nin Urfa, Diyarbakır, Van, Antep, Muş, Siirt, Hakkâri ve Erzurum il başkanları! Kaynak Cumhuriyet gazetesinde Ayşe Sayın’ın 10 Ekim günü yayınlanan çok önemli haberi. Demek ki tanıklık “bölücüler”den ya da solun bir partisinden gelmiyor. CHP kurmuş olduğu bu devleti korumayı başlıca görevi addeden bir partidir. Onun il başkanları konuşuyor. Hem de hükümeti yıpratma amaçlı propaganda için basına demeç verdikleri bir yerde değil. Kendi genel merkezlerinde yapılan bir toplantıda parti yönetimine bilgi vermek için konuşurken aktarıyorlar bunları.
Burada, Kürt hareketinin çeşitli temsilcilerinin söyledikleri CHP’nin bölge il başkanları tarafından bütünüyle doğrulanıyor. Bu demektir ki, Efkan Ala’nın polisi şiddete “misliyle” karşılık vermemiştir. Şiddeti başlatan taraftır. Polis, özellikle Kürt illerinde, ama aynı zamanda İzmir’de de Kobani halkı ile dayanışmasını gösteren Kürt ve Türk halklarına karşı, gaz kapsüllerinin yanı sıra gerçek mermilerle saldırmıştır.
Bırakuji mi dediniz?
HDP milletvekili Altan Tan PKK-Hizbullah ve BDP/HDP-Hüda-Par mücadelesinin Kürtler için bir brakuji olduğunu buyurmuş! “Brakuji” Kürtçe’de “kardeş savaşı” demek. Demek Hizbullah gibi devletin beslediği, zamanında Hizbülkontra diye anılan bir örgüt Altan Tan’gillerin kardeşi oluyor. Karşı devrimin ve sömürgeciliğin emrindeki bir örgüt, Kürt işçisinin, yoksul köylüsünün, kadınının, gençliğinin kardeşi olamaz! Kardeş kardeşliğini bilsin, Kürt halkı Kobani’deki gerçek kardeşleri için ayağa kalktığında ona destek olsun! DAİŞ/IŞİD canilerinin katliamı tehlikesiyle yüz yüze olan Kobani halkını savunma eylemlerine damlardan ateş açanlar Kürt halkının kardeşi değil, Efkan Ala’gillerin ajanı olabilir ancak. Altan Tan safını seçse iyi olacak.
Yukarıdaki alıntının son kısmını, okuyucularımızın dikkatinden kaçması ihtimali dolayısıyla burada tekrar alıntılıyoruz:
“Bazı il başkanları, geçmişte PKK'ye karşı nasıl Hizbullah kullanıldıysa, şimdi de Hüda-Par üyeleri ve kısmen de Hizbullah'ın göstericilere karşı kullanıldığını, bu konuda çok dikkatli olunması gerektiğini ifade ettiler.”
“Kullanılan” bir güçten söz ediyoruz. Ne kardeşi? 1990’lı yıllarda Hizbullah, PKK’ye karşı kullanılan vahşi bir katiller çetesi idi. Öcalan yakalandıktan sonra 2000’li yılların başında başa bela olmasın diye ezildi, devletle kirli pazarlıkların muhtemelen esas mimarı olan önderi “çatışmada ölü ele geçti”. O süreçte şu gereğe bütün Türkiye tanık oldu: bu, insanları işkence ederek öldüren ve bunu videoya kaydeden, cesetlerini yerin kırk kat dibine beton yığınının altına gömen bir korku şebekesidir! Sonra 2009’dan itibaren dikkatli biçimde atılmış adımlarla yeniden canlandırıldı. Önce liderleri hapisten çıkarıldı ve yurtdışına kaçmalarına izin verildi. Sonra hareket “legale çıktı”, Hüda-Par oldu. Bu legal parti de Tayyip Erdoğan’ın Kürt bölgesindeki ana muhataplarından biri haline geldi. İşte günü geldi, şimdi de kullanılıyor!
Kemalizme gönül veren Geziciler, uyanın!
Gözü Kürt düşmanlığıyla dönen ulusalcılar bütünüyle Kürt halkının mücadelesinin karşısında duruyor. Bu olağan. Ama Gezi ile başlayan halk isyanı döneminde Erdoğan ve AKP hükümetini sarsan büyük kitleler arasında yer alan, Kemalizme gönül vermiş ama Kürt halkına düşman olmayan kitleler de o dönemde aldıkları dersleri bütünüyle unutmuş ve kendi köşelerine çekilmiş gibi görünüyor. Tartışmalarda öne sürülen, “ama Atatürk heykeli yakıldı”, “Atatürk büstü ile top oynadılar”, “bayrağı indirdiler” türünden gerekçeler.
Burada çok ciddi bir dar görüşlülük söz konusu. Bugün sokaklarda hayatını ortaya koyarak Kobani halkını savunmaya çalışan Kürt halkı, Ortadoğu çapında DAİŞ (IŞİD) ile, Türkiye’de sokakta Hizbullah ve İBDA-C ile, hükümet olarak da AKP ile mücadele ediyorlar. Onların mücadele ettiği akımların her birinin laikliğe düşman olduğu, Kürtlerin ise bugün bu tür bir laiklik düşmanlığına darbe vurmak bakımından en önemli güç olduğu açık bir gerçek değil mi? Kemalist duyarlılığı olan kitle Kürt halkına uzak durmakla ne kadar büyük bir hata yapmakta olduğunu hesaplayamıyor. IŞİD’e, Hizbullah’a, AKP’ye pratik darbeyi vuran Kürtler. İnsan kendi davası için bu kadar önemli bir hareketten uzak durur mu?
Atatürk sembollerine saldırıya gelince, bu sadece Atatürk’ün Kürtlerin ezilmesinin sembolü olan bir temsili figür olarak algılanmasından. Yoksa Kürtler laik cumhuriyetin karşısında olduğundan değil. Görev Kürtlerin ezilmediği yeni bir toplum kurulması için mücadeledir, aradaki mesafeyi ortadan kaldıracak olan bunun için mücadeledir.
Kürt hareketinin hakikati
Yaşanan serhildan, aynı zamanda Kürt hareketinin içindeki farklı yaklaşımları da yüzeye çıkartmıştır. Bu başlı başına önemli bir konudur ve bir başka yazıda incelenecektir.
Serhildan Türkiye’yi ve her bir siyasi ve ideolojik akımı ciddi bir muhasebeye mecbur edecek kadar önemli bir sarsıntıdır. Toz duman içinde de olsa bu muhasebeyi yapmak gerekiyor.