Kim yargılanacak? Kim yargılayacak? Nasıl yargılanacaklar?

hablemitoğlu

Erdoğan’ın ve Cumhur ittifakının bilhassa ekonomik krizin etkisiyle oy desteğinin azalması önümüzdeki seçimlerde bir iktidar değişikliği olasılığını ciddi şekilde tartışılır hale getirdi. Bu tartışmalarda muhalefet cenahından sık sık “yargılanacaksınız” sözlerini duyar olduk. Elbette ki bu söylem halkın pek çok suça bulaşmış, yolsuzluk batağına batmış bir iktidardan ve sorumlulardan hesap sorulması özlemini ifade ediyor. Ancak bu söylemin yakın tarihimizde bir dönem iktidarda olup muhaliflerini yargılayanların devran değişince yargılanan konumuna geçtiği örnekleri hatırlattığı da bir gerçek. Örneğin 1996’da Susurluk kazasının ardından 90’lı yılların kudretli isimleri bir anda sanık konumuna geldiler. 28 Şubat döneminin yargılayanları yıllar sonra yargılanan oldular. Daha yakın dönemde cemaat Ergenekon soruşturmalarını yürütüyor pek çok üst rütbeli asker tutuklanıyordu ancak 2014’ten itibaren hava döndü 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ise yargılananlar ve yargılayanlar tamamen yer değiştirmişti. Ne var ki bu süreçlerde “yargılayanlar” ya da daha genel bir ifadeyle bir dönemin iktidar sahipleri “yargılanan” konumuna düştüğünde bu çoğu zaman gerçeklerin ortaya çıkmasıyla neticelenmedi. Mesele düzenin kendi içindeki bir hesaplaşma ile sınırlı tutuldu. 

İktidar içi çatışmada ifşaattan icraata geçildi

Geçtiğimiz yıl Sedat Peker’in ifşaatıyla da adeta iktidardaki pek çok önemli isim hakkında gayri resmi bir iddianame ortaya çıkmış ve bu kişilerin er geç yargılanacağına dair beklentiler yeşermeye başlamıştı. İçinden geçtiğimiz günlerde ise bir yandan çok gizli bilgi ve belge akışı kesilmeyen Sedat Peker yeniden videolu ifşaata girişeceğine dair mesajlar paylaşırken, CHP lideri Kılıçdaroğlu devlet içindeki “namuslu bürokratlar”a referans vererek ortaya attığı iddialarla ifşaat furyasına katılırken diğer yandan da Hablemitoğlu cinayeti dosyasında olduğu gibi ifşaatın ötesine geçen somut gelişmeler de yaşanıyor. 

Bu gelişmelerin hiçbiri iktidarı bir bütün olarak hedef almıyor. “Tek adam rejimi” olduğunu düşünenler yanılıyorlar. “Tek adam rejimi” değil, iktidarın asker ve sivil güç odaklarınca paylaşıldığı bir yarı askeri rejim söz konusu. Örneğin Sedat Peker ifşaatında Süleyman Soylu ve Mehmet Ağar gibi isimleri hedef tahtasına koymuş, Binali Yıldırım’ı katarak Erdoğan’a yaklaşmış ama Erdoğan’la “helalleşme” videosunu çekmemiştir. Kılıçdaroğlu ise doğrudan Erdoğan’a ve ailesine yönelik iddialarda bulunuyor ama rejimin askeri kanadına (bilhassa Genelkurmay ve MİT) yönelik oldukça ihtiyatlı bir tutum sergiliyor. 

Hablemitoğlu cinayeti dosyası ise önce “cinayetin FETÖ bağlantısı kanıtlandı” denerek servis edildi. İlk duyuruyu NTV’de çıktığı programda Erdoğan bizzat kendisi yaptı. Ancak zaman içinde dosyanın içinden rejimin askeri kanadıyla, özellikle de Bahçeli ve Soylu eksenindeki odakla (Bodrum Yalıkavak marinadaki meşhur Alaattin Çakıcı, Mehmet Ağar, Korkut Eken ve Engin Alan fotoğrafında sembolik yansımasını bulan bir odak) ilişkili isimler çıktı. Bu isimlerin başında bir dönem adı Hakan Fidan yerine MİT müsteşarlığı için geçen ve Bahçeli tarafından desteklendiği söylenen, iktidarla yakın ilişkisi ile bir dizi önemli silah sanayi şirketine ortak olan emekli Özel Kuvvetler subayı Albay Levent Göktaş geliyordu.

İstibdad cephesinde karışık duygular: Susanlar, tedirgin olanlar, heyecanlananlar…

Hablemitoğlu cinayeti ile ilgili iktidar medyası ilk günlerde MİT tarafından Ukrayna’dan Türkiye’ye getirilen Nuri Gökhan Bozkır’ın cemaate yakın yayın organlarında “MİT tırları” davasına benzer ifşaatta bulunması, Can Dündar’la ilişkiye geçmesi gibi başlıklar üzerinden ağız birliği ederek FETÖ temasını işliyordu. Dosyadan Levent Göktaş’ın adının çıkmasıyla bazı iktidar yanlısı organlar FETÖ suçlamasını Ergenekon davasını da içine alacak şekilde genişletme eğilimine girdiler. Hakkında gözaltı kararı verilen Levent Göktaş’ın firar etme hikayesi Sabah grubu tarafından köpürtüldü. Yeni Şafak Hablemitoğlu cinayetiyle suçlanan askerleri (Göktaş’ın da adını zikrederek) Gaffar Okkan suikastinin de sorumlusu olarak ilan etti. Yeni Akit, Göktaş’ı, MİT müsteşarı yapmak isteyen CHP’liler kaçırdı diye haber yaptı ve eski Deniz Kuvvetleri İstihbaratçısı İhsan Güven ve eşinin öldürülmesini işin içine kattı. Levent Göktaş’ın Koç Holding ve İnan Kıraç’la bağlantıları da bu organlar tarafından sıklıkla işlenmeye başladı. Batıcı-laik burjuvazi ile İslamcı sermayenin kadim hesaplaşmasının da izdüşümleri açıkça görülüyor. 

Şamil Tayyar’ın etekleri zil çalıyor. Bir süredir Erdoğan’ın başdanışmanlarıyla atışmalarıyla gündeme gelen Tayyar, Levent Göktaş’ın “külliyedeki dostları” tarafından MİT müsteşarlığına önerildiğini zikrettikten sonra dosyanın açılması dolayısıyla MİT Başkanı Hakan Fidan’a özellikle teşekkür ediyor. Bir de Zihni Çakır’a… Zihni Çakır kim mi? Emekli amiraller bildirisini gece yarısı ilk defa yayınlayan ve bu sebeple provokasyon yapmakla suçlanan kişi! 

Öte yandan AkşamStarGüneş grubu ya da Türkiye gazetesi (yakın zamanda Peker, grubun CEO’sunun eşcinsel seks kasetini yayınlamıştı) gibi iktidar yanlısı yayın organlarında ve bilhassa Aydınlık’ta (oysa Aydınlık’ın en sevdiği konular bunlar!) benzer bir heyecanı görmek mümkün değil. Hiçbir yorum yapmadan objektif habercilik örnekleri sergiliyorlar! Bu yayın organlarının başka iddiaları haberleştirmediğini ancak Levent Göktaş adına avukatlarının yaptıkları açıklamaları (özellikle Göktaş’ın ifşaata başlayacağını duyuran Twitter adresinin sahte olduğuna dair açıklama) ise atlamadan haber yaptıklarını görüyoruz.       

İktidar içindeki kavgadan medet ummak kirli düzenin devamına razı olmaktır      

Besbelli ki tüm bunlar ekonomiyi batıran, halk desteğini yitiren, dış politikada emperyalizme teslim bayrağı çeken bir iktidarın kendi içinde faturayı birbirinin üzerine yıkma kavgasının yansımalarıdır. Belli ki bu işin sonunda birileri yargılanacaktır. Ama bu aynı zamanda, yarın bu birilerini yargılayanların da aslında yargılanması gereken kişiler olacağını gösteriyor. Levent Göktaş’ın ilişkileri üzerinden bu dosyaya şu anda ABD’nin elinde olan Sezgin Baran Korkmaz da dahil olmuştur. Yani bu kavgaya kontrgerillanın büyük patronu ABD ve NATO da doğrudan dahil olacaktır. O halde “yargılanacaksınız” demek bu kavgada bir taraftan medet ummak, devranın dönmesini istemek ama kirli düzenin devamına razı olmak anlamına gelir. Bu tutumun muhalefetteki karşılığını Millet İttifakı’nda ve 6’lı masada görüyoruz. Ne yazık ki sol siyasette de bunların göstereceği ortak adaya peşinen destek açıklayanlar düzen siyasetinin dümen suyuna giriyorlar. Bu kavga Cumhur İttifakı’nı da bitirebilir, 6’lı masayı hatta Millet İttifakı’nı da dağıtabilir. Yeni ittifaklar yeni saflaşmalar doğabilir, umut veren anketler bambaşka sonuçlar vermeye başlayabilir ve düzen siyasetinin peşine takılan solcular yine ya ortada kalacak ya da utanç verici şekilde savrulmaya devam edecektir. 

Kirli düzen yıkılacak! Emekçi halk yargılayacak!

Demek ki “yargılanacaksınız” demek yetmez. Dahası tek başına “yargılanacaksınız” demek yanlıştır. Bir temizlik olacak ise, tüm sorumlulardan hesap sorulacak ise, tüm suçlular yargılanıp ceza görecek ise bunu ancak bu kirli düzene bulaşmamış ve bu düzenden nemalanmamış bir güç yapabilir. Peker ifşaata başladığında “cesur savcı” beklemeye başlayanlar hâlâ bekliyor. Daha da çok bekleyecekler. Değiştirecek ve hesap soracak gücü işçi sınıfı ve emekçi halktan başka yerde aramak boşunadır. İş ve aş için mücadeleye atılan, yerli-yabancı, TÜSİAD’cı MÜSİAD’cı tüm patronlara ve sömürücülere karşı direnen işçiler emekçiler, ezilen Kürt halkı, Aleviler yani bu düzenden nemalanmak şöyle dursun her daim zarar görmüş olan ve görmeye devam edenler…  Her dilden memleketten mezhepten nüfusun ezici çoğunluğu kurulu düzeni tamir etmek için değil, tamamen değiştirmek üzere devrimci zincirsiz bir Kurucu Meclis için birleşmelidir. Düzen aynı kaldıkça beklenen cesur savcılar hiç gelmeyecek. Adaleti sağlayacak bir yargı ancak emekçi halkın iradesiyle sıfırdan kurulacaktır.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ağustos 2022 tarihli 155. sayısında yayınlanmıştır.