Erdoğan ve AKP’nin “yerli ve milli” aldatmacası: Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz!

Tanzimat dönemi şairlerinden Ziya Paşa’nın bir beyitindeki “âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” ifadesi o kadar yerli yerindedir ki kuşaktan kuşağa aktarılmış, adeta bir atasözüne dönüşmüştür. Bu sözü en çok Erdoğan’a uygulamak gerekir. Çünkü kendi için söylediği ile yaptığı bu kadar birbirine zıt olan insan az bulunur.

Sözde “one minute”, eylemde Siyonist

En meşhur örnek Davos’ta bir panelde İsrail Başbakanı Netanyahu’ya karşı “one minute” çıkışıdır. 29 Ocak 2009’da yaşanan bu olayın ardından bakalım Erdoğan hangi işleri yapmış? Davos’tan bir yıl sonra, İsrail’in Gazze ablukasına karşı bölgeye yardım götüren Mavi Marmara gemisinde Siyonistler katliam yapmıştı. Katliama rağmen İsrail’le ilişkiler kesilmedi. Tersine yıllar içinde İsrail’le ticaret hacmi rekor üstüne rekor kırarak 6 milyar dolara ulaştı. Nihayet 2016 yılında İsrail ile anlaşma yapan Erdoğan, katliamla ilgili Türkiye adliyelerinde süren davaları düşürdü. Bu utanç anlaşması 20 milyon dolarlık bir lütuf ödemesi karşılığında yapıldı.

Mavi Marmara şehitlerinin kanını yerde bırakan bu teslimiyetin bir başka boyutu daha vardı. Söz konusu anlaşmanın sonunda “bu anlaşma Ankara ve Kudüs’te… akdedilmiştir” ibaresi yer alıyor ve böylece Siyonistler, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olduğuna dair iddialarının altına Erdoğan hükümetinin imzasını almış oluyordu. Bitti mi? Bitmedi! Erdoğan son dönemde İsrail’le normalleşme adı altında Ortadoğu’da yeni bir kirli ittifakın temellerini atıyor. Bu ittifakın en önemli gündemlerinden biri Doğu Akdeniz’de Siyonistlerin Filistin halkının hakkı olan gaz rezervlerini çalıp satmasında Türkiye’nin aracılık etmesi. Ayrıca Kafkaslar’da Erdoğan yanına Aliyev’i alarak, Irak’ta ise Barzani ile birlikte İran’a karşı İsrail’le kirli bir ittifaka girişmiş durumda. Bu ittifakların ABD ve İngiliz emperyalizmi tarafından büyük bir memnuniyetle karşılandığına şüphe yok. Demek ki Erdoğan’ın Siyonizm karşıtı laflarına, Kudüs kırmızı çizgimizdir edebiyatına bakmayacağız, yaptığı işlere göre değerlendireceğiz. O zaman karşımıza tam bir Siyonist işbirlikçisi portre çıkmaktadır.

Yerli ve milli silah sanayii mi dediniz?

Son dönemdeki bir başka efsane de yerli ve milli silah sanayiine dair. Bu konuda öyle yoğun bir propaganda var ki insanların büyük bir bölümü söylenenlerin gerçek olduğuna inanıyor. Hatta muhalif kesimler bile bu konuda iktidarı takdir ettiklerini söylüyor. Oysa ne yapmamız lazım? Lafa değil işe bakmamız lazım.

İşe baktığımızda yine karşımıza bambaşka bir manzara çıkıyor. Yılan hikayesine dönen yerli ve milli ana muharebe tankı olan Altay tankları için Almanya ile işbirliğinde pürüz çıkınca son olarak Güney Kore ile anlaşıldı. Milli Muharip Uçak projesinde ise sadece uçağın kritik parçaları değil bizzat projede çalışan mühendisler de İngiliz. Öyle ki bu projede çalışmak isteyen mühendisler için NATO üyesi bir ülke vatandaşı olmak ve İngiliz istihbarat birimlerinin güvenlik soruşturmasından geçilmesi şart koşuluyor.

Milgem projesi kapsamında halka milli uçak gemisi diye anlatılan TCG Anadolu ise gerçekte bir uçak gemisi olmayıp amfibi çıkarma gemisidir. Dahası milli de değildir ve bu proje de İspanyol Navantia tersane şirketi ile ortak yürütülmüştür. Tabii ki bu projenin Türk ortağı da var. Kim mi? Bank Asya kurucu başkanı olan ve Fethullah Gülen cemaati ile ilişkisi herkesçe bilinen İhsan Kalkavan! Fethullah Gülen’in ABD ve CİA ile ilişkisini de biz anlatmayalım artık. Yani karada ve havada olduğu gibi denizde de silah sanayiinin yerliliği ve milliliği sadece lafta!

Erdoğan yabancı liderler karşısında dik mi duruyor?

Zamanında Başbakan Bülent Ecevit’in Amerikan Başkanı Clinton ile görüşmesindeki oturma şekli çok eleştirilmişti. Clinton bacak bacak üstüne atmış küstah bir tavır içinde iken Ecevit pek bir süklüm püklüm kalmıştı. Erdoğan bu olaydan ders çıkardı. Karşısındaki bacak bacak üstüne attığında o da aynısını yaptı. Aynı pozisyona düşmemek için çok dikkatli davrandı. Görüntüyü kurtardı kurtarmasına da onun emperyalist efendilerden yediği azarı kimse yemedi, yuttuğu lafları kimse yutmadı.

Donald Trump’ın “aptal olma” diye Erdoğan’ı azarladığı mektubu sineye çekişi, herkes cevap verecek diye beklerken ABD’ye gidip usulca mektubu iade edişi hatırlarda. Peki ya İngiliz Başbakanı Boris Johnson’la ilişkisine ne demeli? Erdoğan’ın her fırsatta Osmanlı torunu diye övdüğü (Osmanlı torunu dediği de İngiliz işbirlikçisi hain Ali Kemal’in nam-ı diğer İngiliz Kemal’in akrabası olmasından!) Boris Johnson, başbakan olmadan önce Erdoğan’a hakaret etme yarışmasında galiz küfürlerle dolu bir şiirle ödül kazanmıştı. Evet yanlış okumadınız! Erdoğan bu adamı saraylarda ağırladı, hediyelere boğdu. Neden mi? Çünkü AKP iktidarı paraya sıkıştığında damat Berat Londra’ya koşuyordu!

Emperyalist liderler ellerindeki siyasi, askeri ve ekonomik gücü kullanarak Erdoğan’a bu muameleyi reva görürken kişisel olarak onu değil bütün Türkiye’yi ve halkını aşağılamaktadır. Erdoğan’ın tutumu bu açıdan Ecevit’ten bin beterdir. Dahası Erdoğan emperyalistler karşısında bu lafları yutarken içeride “cumhurbaşkanına hakaret” adı altında rekor sayıda soruşturma ve dava açılmıştır. Yaklaşık 200 bin soruşturma ve 50 bin dava! Yabancıya karşı süt dökmüş kedi olup halkına karşı aslan kesilmek… Bir istibdad rejimi klasiği!

Bu yazı Gerçek gazetesinin Nisan 2023 tarihli 163. sayısında yayınlanmıştır.