Devrimci İşçi Partisi Tuzla bürosu açıldı
Devrimci İşçi Partisi (DİP), İstanbul Tuzla bürosunun açılışını, Tuzla bölgesinde çalışan tersane işçileri ile deri, seramik gibi sektörlerde çalışan işçiler, belediye emekçileri ve parti dostlarının katılımıyla gerçekleştirdi.
Bir yoldaşımızın açılış konuşmasıyla 17 Ekim Cumartesi günü saat 18:30’da başlayan etkinlikte, öncelikle 10 Ekim Ankara katliamında yitirdiğimiz canlar, iş cinayetlerinde hayatını kaybeden işçiler ve emekçiler ve işçi sınıfının zaferi için mücadele ederken şehit düşen tüm devrimciler için bir dakikalık saygı duruşu yapıldı.
Açılış etkinliği, DİP Genel Başkanı Sungur Savran’ın konuşmasıyla devam etti.
Savran, Tuzla bölgesinin sınıf mücadelesi açısından önemine değinerek konuşmasına başladı. Tuzla tersanelerinde çalışan işçi yoldaşlarımızın, dostlarımızın geçtiğimiz 1 Mayıs’ta; “Taşeron yasaklansın, Herkese güvenceli iş!” pankartıyla önce tersane yolunu kapatarak gerçekleştirdiği yürüyüşle, sonra da Beşiktaş’a kadar gelip alandaki tek işçi pankartını coşkuyla yükselterek DİP’in gurur kaynağı olduğunu vurguladı.
Bir hafta önce yaşadığımız Ankara katliamından AKP ve Tayyip Erdoğan’ın sorumlu olduğunu söyleyen Savran, yaklaşık 13 yıllık iktidarı boyunca AKP’nin, işçi düşmanı politikalarıyla patronlar sınıfının safında yer aldığını belirtti. Geçtiğimiz Ocak ayında, Erdoğan ve AKP tarafından düzmece bir bakanlar kurulu kararıyla ertelenen, aslında yasaklanan Birleşik Metal-İş’in grevini örnek verdi. Mayıs ayında, önce Bursa’daki metal fabrikalarında başlayan, sonra birçok şehre yayılan büyük fiili metal grevleri dalgası karşısında ise AKP’nin ve Erdoğan’ın tamamen aciz kaldığını söyledi. DİP’in bu durumu, Gerçek gazetesinin internet sitesinde 18 Mayıs’ta yayınlanan “Hadi bunu da erteleyin de görelim!” başlıklı yazıyla ortaya koyduğunu hatırlattı. Grev hakkının kullanılmasını engelleyerek, kıdem tazminatı hakkına saldırarak, taşeron çalışmayı, güvencesizliği hiçbir sermaye iktidarı döneminde görülmediği kadar yaygınlaştırarak, iş cinayetlerine göz yumarak patronlar sınıfına hizmet eden AKP’ye karşı sonuna kadar mücadele etmek gerektiğini ifade etti.
Erdoğan’ın, yetki gaspçısı AKP hükümetleri eliyle, 7 Haziran’da AKP’nin tek başına iktidar olmasını engelleyen ve kendisinin başkanlık hayalini suya düşüren HDP’yi gözden düşürmek için Kürt halkına karşı kirli bir savaş açtığını hatırlattı. Ankara katliamında, Kürt halkıyla dayanışma içinde olan herkese savaş açacağının sinyalini vermek istediğini vurguladı. 10 Ekim Ankara mitingini gerek DİSK ve KESK gibi işçilerin ve kamu emekçilerinin sendikalarının gerekse TTB ve TMMOB gibi işçilerin ve emekçilerin yanında olan meslek örgütlerinin düzenlediğini, dolayısıyla Ankara katliamının en başta işçi hareketine yönelik bir saldırı olduğunu ifade etti. Bu yüzden, işçi sınıfının tarafını seçmesi gerektiğini, hem AKP’den hem de ona alternatifmiş gibi gösterilen CHP ve MHP gibi diğer patron partilerinden bağımsız, devrimci bir işçi partisinde örgütlenmesinin son derece önemli olduğunu söyledi.
Savran, DİP’in kuruluşundan bugüne, işçi havzalarında, tersanelerde, fabrikalarda, atölyelerde, işçi sınıfının içinde örgütlendiğini, bundan sonra da aynı kararlılıkla, işçi sınıfının en temel taleplerinden işçi iktidarına kadar giden yolda onunla birlikte omuz omuza mücadele vereceğini vurguladı. Tuzla bürosunun açılışının da bu mücadelede mütevazı ama önemli bir adım olduğunu söyledi. Yeni büromuzun açılışında yanımızda olan işçi yoldaşlarımıza, kardeşlerimize teşekkür ederek konuşmasını tamamladı.
Açılış etkinliği, katkılar, soru ve cevaplarla devam etti. Farklı sektörlerden işçilerin soruları, deneyim paylaşımları ve katkılarıyla zenginleşen bu bölüm, zaman zaman sohbet havasında geçti.
Tersane işçisi bir yoldaşımız, taşeron sisteminin en yakıcı şekilde tersanelerde hüküm sürdüğünü söyleyerek, 52 tersanede yaklaşık 1000 tane taşeron firmanın bulunduğunu belirtti ve tersane işçilerini bölen bu sisteme karşı nasıl mücadele etmek gerektiğini sordu. Bu soruya cevap veren kamu emekçisi bir yoldaşımız; tüm tersane işçilerini bir tersanede çalışıyormuş gibi düşünerek mücadele etmek ve örgütlenmeyi tüm tersaneler üzerinden güçlendirerek büyütmek gerektiğini vurguladı.
Daha sonra söz alan bir tersane işçisi, iş cinayetlerinin yoğun olarak yaşandığı 2008 yılında, birçok tersanede işçilerin üretimi durdurarak, ağır çalışma koşulları yüzünden patronlara karşı günlerce kararlı bir mücadele verdiklerini, sonuçta ciddi kazanımlar elde ettiklerini söyledi.
Ardından, tersane patronunun baskısıyla, iş cinayetine kurban giden bir işçi arkadaşı aleyhine mahkemede tanıklık etmeyi reddettiği için işten atılan eski bir tersane işçisi söz aldı. O dönemde, kayıtlı olduğu sarı sendika Dok Gemi-İş’in kendisine hiçbir şekilde destek olmadığını belirtti. Bunun üzerine Limter-İş Sendikası ile birlikte direnişe geçtiğini, 29 günlük mücadele sonrasında patronun geri adım atarak kıdem tazminatı ve diğer haklarını vermek zorunda kaldığını anlattı. Ancak yine de işinden olduğunu, işten atmaları engellemek için daha güçlü örgütlenmek gerektiğini vurguladı.
Son sözü alan Sungur Savran, işçi-emekçi iktidarından dünya devrimine uzanan yolda, etkinliğe katılan tüm işçilere, DİP saflarında birlikte mücadele etme çağrısı yaptı.