İşçilerin toplu sözleşme hakkı tehlikede!
Sendikalı işçilerin toplu sözleşme hakkı her geçen gün daha fazla ve farklı yöntemlerle tırpanlanıyor. İşçiler bir taraftan grev yasaklarıyla, diğer taraftan başka türden fiili engellemelerle Yüksek Hakem Kurulu’nun (YHK) vereceği karara mahkûm edilmek isteniyor.
Grev yasakları
Grev yasağı olan iş kollarında yasağa güvenen patronlar ya en düşük ücretleri dayatıyor veya kazanılmış hakları geri götürmeye çalışıyor ya da toplu sözleşme masasına oturmaya tenezzül bile etmiyorlar. İzmir Aliağa’da bulunan Petkim işçilerine dayatılan işte tam da buydu.
Bakanlar Kurulu, genel sağlığı ve milli güvenliği bozucu nitelikte olduğu gerekçelerine dayanarak ilan edilmiş her grevi keyfi bir şekilde yasaklayabiliyor. Bu gerekçelerin yanına OHAL kanun hükmünde kararnamesiyle “ekonomik ve finansal istikrarı bozucu nitelikte olması” diye de bir gerekçe eklediler ve bu gerekçeye dayanarak Akbank grevini anında yasakladılar. Sadece 2017 yılı içinde şu ana kadar 5 grev bakanlar kurulu tarafından yasaklandı. Hükümet ve patronlar el ele Asil Çelik ve EMİS’e bağlı işyerlerindeki metal işçilerini, cam işçilerini, ilaç işçilerini, banka işçilerini, YHK’nın vereceği karara mahkûm etmek istediler.
Kamuda taşeron işçisine sendika aldatmacası
Taşerona bağlı çalışan sendikalı işçiler açısından daha vahim bir tablo söz konusu. Kamudaki taşeron işyerlerinde sendikaların örgütlenebilmesini sözde kolaylaştırmak için bir düzenleme yapılmıştı. Buna göre taşeron işçi ücretlerinde ihale bedeli ile toplu iş sözleşmesi arasında oluşan fiyat farkını kamu kurumu ödeyecek. Fakat bunun için bir şart getirilmiş: Taşeron şirketin görüşmeleri yürütmesi için kamu işveren sendikalarından birini yetkilendirmesi gerekiyor.
Bu düzenleme sonrasında sendikalar yoğun bir şekilde taşeron işçileri üye yapmaya başladı. Kamuda çalışan taşeron işçilerinin büyük bir kısmı sendikalara üye oldu ama hâlâ özgür bir toplu sözleşme hakları yok. İşveren sendikaları da ya yetkileri kabul etmedi ya masaya hiç oturmadı, ya da sadece “İş Kanunu’ndaki asgari hakları kabul ediyorsanız masaya gelirim” dedi. Sendikalar da buna etkili bir çözüm bulabilmiş değil. Kamudaki taşeron işyerlerinde DİSK’ten Türk-İş’e ve Hak-İş’e, henüz toplu iş sözleşmelerinde görüşme gerçekleştirebilen, müzakere masasına oturabilen sendika yok. Hepsi masaya prosedür gereği “uyuşmazlık tutanağını imzalamak” için oturuyor. Sonrası grev oylamasında işçiye, “greve hayır” dedirtmek, sözleşmeyi YHK’ya göndermek. Toplu iş sözleşmelerinin hepsi de YHK’da standart bir şekilde sonuçlanıyor.
YHK’nın yıl yıl toplamda kaç toplu iş sözleşmesini sonuçlandırdığını içeren bir veri açıklanmış değil. Böyle bir veriyi açıklamış olsalardı karşılaştırmayı daha rahat görebilirdik. Ancak sayısal veriler olmasa bile bu gidişat gösteriyor ki, hükümet ve patronlar bütün toplu iş sözleşmelerini Yüksek Hakem Kurulu’na göndermek istiyor. Bu, işçilerin söz söyleme hakkının elinden alınması demektir, toplu sözleşme hakkının kaybedilmesi anlamına gelir. Aynı zamanda sendikaların da işlevsizleştirilmesi demektir.
Sendikalar göreve, haklarımız için mücadeleye
Hükümet, arkasında OHAL’in imkânları, elinde de yetki sopasıyla, sendikaların etkisini kırarak işçi sınıfını bastırmak için çalışıp duruyor. Petkim’de toplu iş sözleşmesi devletin müdahalesiyle, TOMA’ların ve polisin gölgesinde gerçekleşti. Başta Türkiye Taşkömürü Kurumu ve Türkiye Petrolleri olmak üzere genel olarak kamudaki sözleşmeler de özelleştirmenin gölgesinde gerçekleşiyor. Bakanlar Kurulu, grev yasaklama kurulu olarak çalışıyor. Yüksek Hakem Kurulu da patronların razı olduğundan bile daha geri sonuçlar çıkarıyor.
Ancak bu durum böyle gidemez. Metal işçileri de, cam işçileri de, Petkim işçileri de YHK’ya mahkûm olmamak için sesini yükseltti, mücadele etti. Taşeron işçiler güvenceli kadro talebindeki ısrarını haklı bir şekilde sürdürüyor. Sendikalar, işçilerin yükselen haklı öfkesine ses olmalı ve aynı zamanda sendikaları da etkisiz kılan bu uygulamaları durdurmak için sınıf mücadeleci bir hat çizmelidir.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ağustos 2017 tarihli 95. sayısında yayınlanmıştır.