Fabrikalardan haberler

Gerçek Gazetesi'nin her ay düzenli olarak yayınladığı "Fabrikalardan Haberler" köşesi Nisan ayında da Çorlu'dan Bursa'ya, Düzce ve İstanbul'a kadar önemli işçi merkezlerinden haberlerle dolu.



Hakkımızı almanın yolu belli: sendikaya üye ol, sahip çık, denetle!

Asgari ücretin 1.300 lira oluşu ve bunun çokmuş gibi yansıtılması ve daha asgari ücreti almadan peş peşe gelen zamlar biz işçileri gerçek anlamda çok zorladı. Bir yanda “patronların vergi borcu silindi” haberleri, bir yanda Ali Koç'un "Sanayicilere hiçbir dönemde bu kadar destek olunmamıştır" açıklamaları. İşçilerin sırtından servetine servet katan patron! İşçiler olup bitenlerden rahatsız. Asgari ücret zammı kadar kıdem farkı var bir de. Senelerdir aynı işyerinde çalışıp her yere koşuşturan biz. Birçok iş yerinde işçilere kıdem farkı verilmediğini biliyoruz. Bize kimsenin durduk yere hakkımızı vermeyeceğini biliyoruz. Bunun yolu örgütlenmekten geçer. Sendikaya üye olup, sendikalıysak sendikamıza sahip çıkıp denetleyerek mücadeleyi yükseltmek tek yoldur. Bunu her fabrikaya yaymak, sesimizi çıkarmak zorundayız.

Çorlu Silver'den bir işçi

 

İkramiyeyi primi geçtim, maaşlarımızı bile tam alamıyoruz!

Hadımköy'de büyük bir ambalaj firmasında çalışan bir işçiyim. Uzaktan bakınca o kadar büyük kurumsal firma, rahatızdır, şartlarımız iyidir diye düşünülebilir. Fakat söz konusu işçi-patron ilişkisi olduğunda sömürülmenin kurumsalı normali olmuyor. İşler yoğun olduğunda kârından bir gıdım işçiye vermeyen patron, aylardır işler az bahanesiyle maaşlarımızı yarım ödüyor. Bu ay işler düzeldi, günde 12 saat, yarım saat yemek molasıyla çalışıyoruz fakat bırakın ikramiyeyi, primi, hâlâ maaşlarımızı tam alamıyoruz. Tabiri caizse nefes aldırmıyorlar. Başka bölümlerde de olsa mutlaka yaptıracak bir iş buluyor ustalar. Bu, iş kazalarının önünü açmakla birlikte, kazaları ispatlamamızı da güçleştiriyor. İşin başındaki bizim ustamız, şefimiz olmasa, kısım yöneticileri “benim haberim yoktu” deyip kenara çekilebiliyor kazadan sonra.Tuvalet sürelerimize bile karışabiliyorlar bir de bizim fabrikada, “sen çok sık tuvalete gidiyorsun” diyebiliyorlar!

Sorunlarımızı anlatacak bir muhatap bulamıyoruz. Bütün bunlara karşın fabrikada hâlâ haklarımızı arayacak bir sendika olmaması bizim de suçumuz tabii ki. Patronlar işçilere karşı kendi güçlerinin yanında örgütlü güçlerinden de asla vazgeçmezken biz işçiler olarak örgütlenip sendikalaşamadık. Onun için kolları sıvama zamanı geldi de geçiyor bile!

İstanbul Hadımköy'de ambalaj fabrikasından bir işçi

 

 

Işıksoy patronu yangından memnun!

Selam olsun işçi kardeşlerim. Ben Işıksoy Tekstil'de kalite kontrol bölümünde çalışan bir işçiyim. Aralık sonu fabrikamızda yangın çıkmıştı. Yangın sonrası fabrikada olumsuzluklar beklerken tam tersi oldu. Yeni işler aldılar, 256 tane sıfır dokuma makinesi aldılar, yeni bir yer açtılar. Peki, yangından sonra nasıl oldu da bunlar oldu? Cevap çok net: sigortadan ve devletten ciddi miktarda ödenek alacaklar. Çalışma yoğunluğumuz iki katına çıktı ve işleri yetiştiremez duruma geldik. Diğer bütün işçi kardeşlerimiz gibi bizim sektörümüz olan tekstilde de genel olarak maaşlarımız çok düşük. Bunca emeğimize ve baskı yapmamıza rağmen maaşlarımızı sadece 1450 liraya yükselttiler. Uzun yıllar fabrikada çalışmış işçiler de bu durumu kabul etmediler. Birkaç arkadaşımız bu sebepten ötürü sigortadan kâğıt alıp fabrikaya veriyorlar ve tazminatlarını alıp işten ayrılıyorlar. Fabrikada iş yoğunluğundan dolayı tepkiler arttı.

Bursa Işıksoy'dan bir işçi

 

Biz taşeron işçiler bundan sonra insan muamelesi görmek istiyoruz

Ben devlet bünyesinde taşeron işçi olarak çalışmaktayım. Geçenlerde Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun açıklamasıyla 800 bine yakın taşeron işçisi sevinmişti. Ancak arkadan Maliye Bakanı'nın açıklamaları 800 bin işçiyi tekrar hayal kırıklığına uğrattı. Bizler sınava tabi tutulacak, geriye dönük kıdem tazminat haklarımız yok sayılacak, üç yıllık sözleşme olacak, üç yıl sonra işten atılma riskiyle tekrar baş başa kalacak, aynı maaşı alacağız. Yani benim anladığım devlet taşerona başlamış olacak. Bizlerin yıllarca verdiğimiz emek boşa çıkacak. Hak ettiklerimizi de kaybetmiş olacağız. Bizler hak ettiğimiz karşılığı göremiyoruz. Oysaki bu taşeronda çalışan binlerce kişi AKP'yi 1 Kasım'da tek başına iktidara taşımıştır. Bizler bundan sonra insan muamelesi görmek istiyoruz. Tüm taşeronlar adına saygılar sunarım.

Bursa Uludağ Üniversitesi KYK'dan bir taşeron işçisi

 

Yeni taşeron sistemine karşı mücadeleye

Bizler Düzce PTT taşeron işçileri olarak bu kurumda çalışmaya başladığımız ilk günlerden itibaren taşeron sistemine karşı mücadele vermeye başladık. Ülke genelinde PTT'de çalışan taşeron işçilerden ilk sendikalı olanlar bizlerdik. Verdiğimiz bu uzun soluklu mücadele boyunca hem birçok kez fiili grevlere çıktık, hem iş yavaşlattık hem de mahkemelerde defalarca kazanımla sonuçlanan mücadelelere imza attık. Tüm mücadelemiz taşeron işçilerin iş güvencesine kavuşmasını sağlamak içindi.

Geçtiğimiz günlerde hükümet yetkilileri bir açıklama yaparak taşeron işçileri kadroya alacaklarını söylediler. Geçtiğimiz iki seçimdir tüm partiler bu vaadi veriyordu. AKP hükümeti de bu vaadi üzerine bir adım attı. Ama ne adım? "Taşerona müjde" başlığı bile taşımayan bir adımdı bu adım. Normalde dört gözle bu yasayı bekleyen hiçbir taşeron işçi sevinemedi bu habere. Neden mi?

Öncelikli olarak bu yasa sadece kamuda çalışan ve asıl işi yapan işçileri kapsamaktadır. Dolayısıyla özel sektörde çalışan ve belediyelerde çalışan işçiler için değişen bir şey olmadı. Kamuda çalışan ve asıl işi yapan işçilerin - ki biz de dâhil - büyük kısmı zaten mahkemeler vasıtasıyla muvazaa kararları çıkartmışlardı. Yani hükümet işçilere bir müjde vermedi, zorunda olduğu, mahkemelerde kaybettiği bir dava üzerine geri adım atmış oldu, hepsi bu. Gerçi çıkartılmak istenen yasaya bakıldığında pek de geri adım bile sayılmaz.

Öncelikle belirtmek gerekir ki taşeron işçiler kadroya alınmıyor. 3 yıllık özel hizmet sözleşmesi ile 657'de yapılması planlanan değişiklikle esnek, geçici bir kadro açılıyor. Üstelik bu sözleşmeyi imzalamak için de hem yazılı hem de sözlü sınav yapılıyor.

Diğer önemli bir husus da kadroya geçmek isteyen işçilerden kıdem tazminatlarından vazgeçme talebinde bulunulmasıdır. Bu sayede devlet özel sektörü koruyor, özel sektörün ödemeyeceği kıdem tazminatlarını devletin ödememesi için elinden geleni yapıyor. Devlet ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyor işçiyi.

Özetle söylemek gerekirse taşerona müjde falan hayal oldu. Devlet taşeron köleliğini kaldırdım deyip başka bir kölelik sistemi kuruyor. Görünüşte taşeron firmaları kaldırıyor, hâlbuki zaten vazifesi olan asıl işleri yaptırmak için kadrolu memur, işçi almak yerine taşeron sistemden farkı olmayan bir kölelik sistemi kuruyor. Amaç belli hem taşeronu faklı bir ad altında yaşatmak hem de bu kadroları kendi yandaşları ile doldurmak. Nitekim geçenlerde çalıştığımız kuruma gelen hükümet yandaşı Memur-Sen temsilcisi, işçileri tek tek çekip "DİSK'ten istifa edin, DİSK'e üye olan taşeron işçiler kadroya alınmayacak." gibi sözler söyleyerek hükümetin asıl hedefini de ortaya koymuş oldu.

Taşeron işçiler için mücadele henüz bitmedi, öyle görünüyor ki daha da alevlenerek yükselecek...

Düzce PTT taşeron işçileri

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Nisan 2016 tarihli 78. sayısında yayınlanmıştır.