Sibel Özbudun'a beraat: İnsanlar bir insanı örnek alarak onurlu durmayı öğrenebilirler!

Sosyalist aydın, akademisyen, yazar Sibel Özbudun; facebook hesabında Can Yücel’in “Ülke bölünsün istiyorum; yandaş, yalaka ve yavşaklar bir tarafa; onurlu, şerefli, emekçi ve vatansever insanlar bir tarafa” sözlerini ve savcının ifadesiyle “maskeli ve elinde Molotof kokteyli gibi bir malzeme bulunan” bir eylemci ile birlikte geri planda Gezi şehitlerinin çizimini paylaşması gerekçe gösterilerek hakkında  “alenen suça teşvik” iddiasıyla Ankara 35. Asliye Mahkemesi’nde açılan davanın ilk duruşmasında beraat etti.   

Duruşmada Sibel Özbudun’u çok sayıda avukat savunurken, hayat arkadaşı sosyalist yazar Temel Demirer, bir dizi aydın, sosyalist parti ve grup temsilcisi, akademisyen duruşmada hazır bulunarak destek sundu.

Özbudun adeta bir hukuk dersi niteliğindeki savunmasında; ünlü yazar/aydın Edward Said’in Filistin’de İsrail askerlerine taş atma eyleminden Anayasa Mahkemesi kararlarına, 12 Eylül uygulamalarından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına, düşünce ve ifade özgürlüğü ile ilgili ulusal ve evrensel düzeyde yapılmış olan güncel istatiski veri ve çalışmalara kadar verdiği çarpıcı örneklerle hakkındaki bütün iddiaları bir bir çürüttü ve nihayetinde şu uyarıyı yaptı: 

“Eğer bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı konusundaki duyarlılığında ciddiyse, yargının bertaraf edilmesi konusunda çok önemli bir rol üstlenebileceği bir toplumsal gerilimden söz ediyorum. Yargı kurumu, çoğunlukla ‘gizli tanık’ ya da isimsiz ihbarlara dayanarak hazırlanan emniyet fezlekelerine dayandırılan iddianameleri ciddiye almayarak bu gerilimin düşürülmesinde çok önemli bir işlev üstlenebilir.”

Özbudun’un avukatı Levent Kanat ise siyasi saptamalar ve vurgular içeren savunmasında “bölünme” kavramının savcıda paranoyaya yol açtığını ifade ederek, Sibel Özbudun’un değil, “Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymuyorum”diyen cumhurbaşkanının yargılanması gerektiğini söyledi.

Mahkeme sonuç olarak; “suç unsurunun oluşmadığı” ve “paylaşımlarda bir kasıt bulunmadığı” gerekçesiyle  Özbudun’un beraatına karar verdi.

Bu satırların yazıldığı sırada İstanbul’da ÖHD ve ÇHD’li avukatlar günlerdir gözaltında tutulurken ve hâlihazırda tutuklanmayı beklerken, barış isteyen akademisyenler tarihte örneği pek az görülen gerekçelerle henüz birkaç gün önce tutuklanmış iken böylesi basit, sıradan ve aslında olması gereken kararlar daha da ender görüleceğe benziyor. Bununla birlikte; sosyalistlerin, aydınların, hukukçuların toplumsal mücadele yürütenlerin böylesi kararlara umutlanmak, “hukuk”a ve “anayasa”ya bel bağlamak yerine işçi sınıfının, ezilen Kürt halkının ve diğer halkların ve bütün isyan eden kesimlerin gücünün sokaklara, meydanlara yansıması için daha da çok mücadele etmesi gerekliliği her geçen gün daha da artıyor.

Aşağıda Sibel Özbudun’un hukuk, toplmsal bilimler ve siyasetin bir sentezi olan savunmasını yayınlıyoruz. Bu yazının başlığı Sibel Özbudun'un savunmasının başlığına nazire olarak konuldu!

 

 “İNSANLAR, BİR ŞİİR OKUDUKLARI, BİR RESME BAKTIKLARI İÇİN İSYAN ETMEZ!”[1]

 

SİBEL ÖZBUDUN

 

Sequi debet potentia justitiam,

non praecedere[2]

 

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Taştan’ın hakkımda hazırladığı, 04/01/2016 tarih ve 2016/9 sayılı iddianamenin -mahkemeniz tarafından 14.01.2016 tarihinde- kabul edilmesi üzerine, facebook sitesinde adıma açılan sayfada yaptığım iki paylaşımdan yargılanmak üzere çağrıldım.

Öncelikle şunu belirteyim: Söz konusu paylaşımlardan ilki, 5 Ağustos 2015 günü Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren ve temel bir anayasal hak olan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını idarî amir ve kolluk kuvvetlerinin keyfî sınırlama ve yasaklamalarına terk eden, “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik”i eleştirmek üzere, itiraz için yapılmıştır.

Savcılıkta ifade ettiğim üzere paylaşımdaki görseli ben hazırlamadığım gibi, benden önce birçok kez paylaşılmıştır.

Söz konusu yönetmelik yayınlandığı andan itibaren kamuoyunda “OHAL dönemine dönüş,”[3] “faşizme tam yol yönetmelik”[4] benzeri ağır eleştirilerle karşılanmış;[5] yayınlanır yayınlanmaz ana muhalefet partisi CHP tarafından Anayasa Mahkemesi’ne götürülmüş ve ‘Türkiye Barolar Birliği’ iptali yönünde Danıştay’a başvuru yapmıştır.

Bu yönetmeliği, AKP hükümetinin temel bir insan hakkı olan ve bir darbe Anayasası olarak eleştirilen 12 Eylül Anayasası tarafından dahi güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını, salt parlamentodaki çoğunluğuna güvenerek ihlâl etmesinin bir örneği olarak gördüm ve hâlen de öyle görüyorum.

Bir iktidar partisinin parlamentoda çoğunluğu elinde tutması, ona temel insan hak ve özgürlüklerini ihlâl yetkisi vermez. İktidar partisi, bu tip “oldu bitti”lerle fiilî durum(lar) yaratıyor ve onu denetlemesi gereken erkler bu tip uygulamalar karşısında eli kolu bağlı kalıyor, ya da hukukîliği ve vicdanîliğini gözetmeksizin iktidar uygulamalarına destek veriyorlar, itirazları bastırıyorlarsa, bu durumda rejimi (bir meclis bulunsa ve zaman zaman seçimler yapılsa da) “demokratik” olarak nitelemek, mümkün değildir.

Paylaşımı bu duygu ve düşüncelerle, demokratik rejimlerin tesisinde önemli rol oynayıp, Amerika ve Fransız Bağımsızlık Bildirgelerinde tanınan; 1791, 1793 ve 1795 Fransız Anayasalarının başlangıç bölümlerinde, insan hakları bildirileri içinde yer alan; “daha sonra, Fransız İhtilali’nin etkisinde kalan 19. ve 20. yüzyıl Avrupa anayasalarında klasik hak ve özgürlükler arasında”[6] görülen ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin başlangıcındaki “İnsanın zulüm ve baskıya karşı son çare olarak ayaklanmaya mecbur kalmaması için insan hakları hukuk rejimi ile korunmalıdır” ibaresinde ima edilen “Baskıya karşı direnme hakkı”na gönderme olarak yaptım. “Başkasına yapılan haksızlığa başkaldırmak denli insanı insan yapan bir şey yoktur bu evrende,”[7] der Prof. Dr. Hayrettin Ökçesiz. Katılıyorum...

Bilindiği üzere, bir toplum, “halkın kendini yönetmesi” anlamına gelen demokrasi ile yönetilen rejimlerde, salt seçimden seçime oy kullanarak yönetime katılmaz. Talep ve tepkilerini farklı yollardan iktidarlara iletir: dilekçe vermekten lobi yapmaya, mitinglerden protesto gösterilerine uzanan bir erimde değişkenlik gösterir bu yollar. Demokratik rejimlerde bu kanallar açık tutulmalı, kullanımları yöneticilerin keyiflerine bırakılmamalıdır. Bu kanallar sınırlandırıldığında ya da yok edildiğinde, veya yönetilenlerin talep ve tepkileri yöneticiler tarafından dikkate alınmadığında, tepkiler yoğunlaşır, sıkışır ve “sosyal patlama” dediğimiz durum ortaya çıkar. Bunun yakın bir örneğini, Haziran 2013 tarihinde ülke çapında milyonlarca kişinin katıldığı protesto gösterilerinde yaşadık.

Hatırlanacaktır; dönemin muhalefet liderlerinden Mesut Yılmaz, Aralık 1984’deki büyük memur eylemleriyle ilgili olarak, “İsyan etmeyen memurun insanlığından şüphe ederim,”[8] demiş; bu sözü iktidarda olduğu, kamu emekçilerinin sendikalaşma taleplerinin yükseldiği 1990’lı yıllarda, kendisine sık sık hatırlatılmıştı.[9]

Politikacılar muhalefetteyken doğruları söylemeye daha yatkındırlar. Mesut Yılmaz çok insanî bir gerçekliği dile getiriyordu: geçim sıkıntıları ve/ veya baskılar, yönetilenleri isyana sevk eder. Ve bu koşullarda isyan, meşrudur. Bu sözlerinden dolayı Mesut Yılmaz hakkında hiçbir zaman dava açılmadı. Mesut Yılmaz’ın yararlandığı özgürlük alanından ben neden yoksun bırakılayım ki?

Gelelim “yorumum”un yer aldığı imgeye”… Mesajda yer alan görsel, savcının iddianamesinde de belirttiği üzere, “maskeli ve elinde Molotof kokteyli gibi bir malzeme bulunan” bir eylemciyi betimlemektedir. Bu fotoğrafın ne zaman, nerede çekildiğini, görüntüdeki kişinin kim olduğunu bilmiyorum. Savcının bu kişiyi neden “illegal” olarak tanımladığını anlayabilmiş de değilim. “İddianame”de de bu konuda herhangi bir açıklama olmadığı gibi, savcının ifadesi de somut verilere dayanmıyor.

İddianamede yer alan, “eylemcinin ve arkasında yine bir eylemi temsil eden çizimlerin bulunduğu” savına gelince: Resmi dikkatle inceleyecek olursanız, arka plandaki çizimlerin ikisinin de “eylem” betimlemeleri olmadığını görürsünüz. Sol taraftaki, Haziran 2013 Gezi olaylarında hemen tümü polis şiddeti sonucu yaşamını yitiren Gezi şehitlerini temsil ediyor En gençleri olan 14 yaşındaki Berkin Elvan, en yaşlıları olan 27 yaşındaki Ethem Sarısülük’ün omuzlarında. Çocukların hepsi gülüyorlar. Ölüm çok uzaklarındaymışçasına... Sosyal medyada binlerce kez paylaşıldı; Gezi direnişine katılan milyonlarca kişi için çok değerli bir simge.

Sağdaki resimde ise, bisiklete binen gençler görülüyor. Üzerlerinde “Hayallerimize giden yol sokaktan geçiyor” ibaresi yer alıyor...

Savcının her yerde “eylem” görme “iddia”sını anlamlandırmak zor!

Gelelim bu resmin ve benim eklediğim yorumun, savcı beyin iddia ettiği gibi “kişileri alenen kanunsuz ve suç sayılan eylemler yapmaya tahrik” edip etmediğine...

Semiyoloji ya da göstergebilime göre, resimler ve benzeri görseller birer simgedirler; simgeler ise, çoksesli, farklı yorumlara açık, çok-katmanlıdırlar. Bir başka deyişle bir görselin “neyi” temsil ettiği, onun katılımcıları (resmi yapan/fotoğrafı çeken/deseni çizen; onu sergileyenler; yayınlananlar; iletenler; ona bakanlar...) için çok farklı (ve çoğul) anlamlar iletir. Örneğin bu paylaşım kimilerinde sözkonusu yönetmeliğe karşı bir tepki uyandırabilir, kimi salt estetik bir görüntü olarak algılayabilir, kimileri için geçmişteki eylemlerin anısını canlandıran güzel bir hatırlatıcı, kimileri için ise devlete başkaldırmış, ortalığı kırıp döken teröristler olarak görülebilir. Bir facebook kullanıcısı olarak paylaşımlarıma gelen çok farklı tepkilerden biliyorum; benim yaratılma kasıtlarından çok farklı mesajlar iletmek üzere kullandığım pek çok görsel, takipçiler tarafından benim kastımdan çok farklı biçimlerde yorumlandı, beni çok şaşırtan tepkilerin hedefi oldu...

Ama kültür bilimleriyle uzun yıllardır uğraşan bir öğretim elemanı olarak şunu kesinlikle söyleyebilirim ki, insanlar bir resme, ya da resimlere baktıkları, şiir okudukları için isyan etmez, “kanunsuz” denilen eylemlere yönelmezler! İnsanlar açlık, hayat pahalılığı, yoksullaşma, özgürlüklerinin kısıtlanması, baskılar, haklarının elinden alınması, adaletsizlik vb. nedenlerle başkaldırabilir; veya mevcut haklarını ilerletmek, yeni haklar kazanmak, özgürlüklerinin alanını genişletmek için eylem yapmaya yönelebilirler; ama bir resme bakarak eyleme kalkışmazlar... Nitekim, benim söz konusu resmi facebook’ta paylaştığım 7 Ağustos 2015’i izleyen günlerde Türkiye sathında yönetmeliğe ilişkin kayda değer hiçbir eylem olmadı. Bir başka deyişle (eski öğrencilerim dahil) kimse, benim facebook’taki paylaşımıma bakıp sokaklara dökülmedi... 5-6 bin izleyicisi olan bir facebook sayfasında paylaşılan bir resmin nasıl olup da “yakın ve mevcut tehlike” sayılabildiğini anlamak, mümkün değil!

Yanısıra, akademik konumumun hakkımdaki “potansiyel kışkırtıcı” suçlamasını desteklemek üzere kullanılması, iddianameyi daha da anlamsızlaştırmaktadır. Nitekim, merkezi ABD’de bulunan Orta Doğu Araştırmaları Derneği (MESA) başkanı Profesör Dr. Beth Baron ve Yönetim Kurulu Başkanı Doç. Dr. Amy W. Newhall, mevcut davamla ilgili, MESA ve ve onun Akademik Özgürlükler Komitesi (CAF) adına Başbakan Ahmet Davutoğlu’na yazdığı 2 Şubat 2016 tarihli mektupta (Bkz: EK), şöyle diyorlar:

Siz de bir akademisyen olarak bir hükümetin akademisyenlerin açıklamalarını takibe alıp siyasal görüşlerini paylaşmalarının öğrencileri ‘kışkırtma’ olarak ya da ‘terörist propaganda’ oluşturduğu savıyla cezaî soruşturmalara tabi tutmaya başlamasının, akademik özgürlük ve ifade özgürlüğü için nasıl bir tehlike teşkil ettiğinin kuşkusuz ki bilincindesiniz. (...) Doç. Dr. Özbudun’a yönelik suçlamaların bu veçhesi, akademisyenleri, eleştirel görüşlerini ifade etmelerinin, öğrencileri üzerinde potansiyel etki yapacağı teorisi uyarınca suça teşvik konulu cezaî kovuşturmaların hedefi kılmakla, tehlikeli bir içtihat oluşturacaktır. Suça teşvik yasasının böylesi bir yoruma tabi tutulması, öğretmen-öğrenci ilişkisini potansiyel bir suç üreticisi olarak sunmakla, üniversite öğretim elemanlarının öğretim misyonlarını doğrudan zarara uğratmaktadır. ”[10]

Yeri gelmişken, 2000 yılında Lübnan sınırındaki bir İsrail karakoluna taş atarken görüntülendiği için hakkında Siyonist çevrelerce bir linç kampanyası başlatılan, Columbia Üniversitesi’ndeki görevine son verilmesi için üniversite yönetimine baskı yapılan Profesör Edward Said için üniversite rektörü Jonahtan R. Cole’un yazdığı tarihî mektubu anımsatayım:

Said’in faaliyetleri de, diğer öğretim görevlileri gibi, bu akademik özgürlük ilkeleriyle güvence altındadır,” diyordu rektör Cole, mektubunda. “Columbia’da bir ifade yasası olduğuna inanmadığımız gibi, ifade polisi gibi davranmayı da reddederiz. Şimdi Said’in bir ülke sınırının ötesine taş attığı şu ünlü fotoğrafa gelirsek: Bildiğime göre taş belirli bir insana yöneltilmiş değil; herhangi bir yasa ihlâl edilmiş değil; bu konuda herhangi bir dava açılmış değil; Said aleyhine herhangi bir cezai veya sivil girişimde bulunulmuş da değil. (...) 

 Said’in güvence altında tutulan türden bir ‘fikir beyanı ve ilişki’ ile iştigal hâlinde olduğuna inansak da inanmasak da, ortada üniversitenin el atmasını gerektiren bir durum yoktur. Kaldı ki, hakkında ABD’de veya başka bir ülkede dava açılmış olsaydı bile, üniversitenin kendi kuralları itibarıyla Said’in cezalandırılması söz konusu olmayabilirdi. Kısacası, üniversite, bir görevlisinin fikirlerini açıklamasına veya davranışlarına karşı, bunlar yargının alanına girse bile müdahale etmeyebilir. Karşılığı, hâl ve şartlar belirler. (...) Bir üniversite için, bireyin siyaseten baskın bir ideolojinin titreten-felç edici etkisinden korkmaksızın, görüşünü ifade etmekte kendisini özgür hissetmesinin güvence altında olmasından daha temel bir ikinci şey yoktur. John Stuart Mill, ‘On Liberty’ (Özgürlük Üzerine) adlı eşsiz makalesinde, bize hoş gelmeyen fikirlerin ifade edilebilmesini desteklememizin özgürlük kavramı açısından niye çok önemli olduğunu belagatle ortaya koyar; ki o fikirler bizim fikrimize aykırı olabilir veya fikrimizi tehdit eder görünebilir: ‘Eğer tüm insanlığın, farklı düşünen tek bir kişiyi susturmasını haklı buluyorsanz, gün gelip o tek kişinin iktidarı ele geçirdiğinde tüm insanlığı susturmasına karşı çıkmaya da hakkınız olmaz...’[11]

 Fikirler, sınıf içinde veya dışında kamusal ifade buldukça anlam taşır; bazı fikirler bize çirkin gelebilir, ‘doğruluk’ mefhumumuza aykırı düşebilir, yargılarımıza veya kabullerimize meydan okuyabilir, ama ne olursa olsun akademik düzenimizin temel yapısını tehdit etmedikçe güvence altında olmaları gerekir. 

Bu nedenle, Said’in etrafında süregiden son tartışma da bizi rahatsız etmemelidir; yeter ki tartışma özgür fikir alışverişine zincir vurma veya Profesör Said’e yaptırım uygulama çanlarını içerir hâle gelmesin. Hepimizi ve akademik özgürlüğü tehdit eden işte tam da Said’in ifade özgürlüğünü ya da eleştirilerini sınırlama düşüncesinin kendisidir. Öğretim üyelerimizin görüşlerine yönelik bu tür kısıtlamaların, bu üniversitenin saygın bir özelliği açısından uzun süreli olumsuz etkileri olabilir: Bu özellik, çoğunluğun kabul edilemez görebileceği fikirlere karşı hoşgörü göstermektir.

Columbia olarak biz, McCarthy döneminde bile, diğer kurumların yaptığı gibi, farklı siyasi görüşleri bulunan profesörlerimize kısıtlama uygulamak veya onları işten uzaklaştırmak doğrultusundaki baskılara ve telkinlere boyun eğmedik; bugün de ifade özgürlüğünü güvence altına alan tutumumuzdan geri adım atmayız. ”[12]

Bu tarihî metinden çıkartabileceğimiz birkaç sonuç var:

• “Taş atan Edward Said” görüntüsü konusunda ne ABD’nde ne de başka bir yerde dava konusu olmuş değildir.

• Profesör Said’in görev yaptığı Columbia Üniversitesi, Edward Said’in eylemini düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirmiş ve sahiplenmiştir.

• Üniversite yönetimi, düşünce ve ifade özgürlüğünün yalnızca anaakım, geniş toplumsal kabul ve onay gören düşünceler için değil, “bize çirkin gelebilecek, ‘doğruluk mefhumumuza aykırı düşebilecek, yargılarımıza veya kabullerimize meydan okuyabilecek” fikir ve ifadeleri de kapsadığı görüşünü sahiplenmektedir.

• Yönetim, Profesör Said’in “aykırı”, “yargı ve kabullere meydan okuyan” fikirlerini değil, onların ifadesini sınırlandırmaya, engellemeye yönelik girişimleri “tehlikeli” bulmaktadır.

Bilim insanı Edward Said’in taş atmasını düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamı içinde değerlendirerek sahip çıkan Columbia Üniversitesi rektörü ile, “şahsın emekli öğretim üyesi olması nedeniyle çok sayıda öğrencisinin bulunduğu ve ülkemizde zaman zaman maskeli kişilerin molotof kokteyl, taş, sopa kullanarak polise, kamu binalarına, araçlara zarar verdiği gözetildiğinde şüphelinin eyleminin yakın ve mevcut tehlike oluşturacak nitelikte olduğu”nu öne sürerek cezalandırılmamı talep eden Savcı’nın tutumları arasındaki uçurum, bu ülkenin iktidara biat etmeyen, eleştirel tutumdan vazgeçmeyen aydınları için ne acı bir istihza, ne acı bir ironi!

Söz bilim insanları ve dünya karşısında alabilecekleri tavırdan açılmışken, izninizle bir-iki ekleme daha yapmak istiyorum:

Oxford Üniversitesi Sosyoloji Profesörü Anthony Heath, “Bilim adamlarının ve araştırmacıların görevleri, ülkeyi yönetenleri, aldıkları kararların amaçlanmamış sonuçları ve duymamayı yeğledikleri bulgular konusunda uyarmaktır. Daha fazla bilgi edinmenin, daha iyi yönetmeye yol açacağına inanmak isterim. Bu bilgiler hoşunuza gitmese bile bunları bastıracağınıza, hesaba katmanız akıllıca bir davranış olur,” der.

London School of Economics hocalarından John Kay ise, “Basından ve hükümetten gelen bilgilerin güvenilirlikleri konusunda kuşku çoğaldıkça halka elden geldiğince doğruları yansıtmaya çalışan kimselerin var olması çok önemlidir,” demiştir.[13]

Gelelim, “ülke bölünsün istiyorum, yandaş, yalaka ve yavşaklar bir tarafa, onurlu, şerefli, emekçi ve vatansever insanlar bir tarafa” yolundaki şiiri paylaşmama...

Aslında bu konuda fazla söz söylemenin boşuna nefes tüketmek olduğu kanısındayım. Bu şiir bugüne dek hiç yargı önüne getirilmemişti, nasip banaymış! Ama yeniden şiirlerin yargılandığı günlere geri dönüyorsak, bu ülkede düşünce özgürlüğü ve demokrasi için bir kez daha tehlike çanları çalıyor demektir!

12 Mart ve 12 Eylül askerî darbelerini yaşadım. Darbe olur olmaz evinde “yasak” kitaplar bulunan insanların sakıncalı olduğunu düşündükleri yayınları banyolarında, arka bahçelerinde nasıl yaktıklarını acıyla anımsıyorum. Aleyhime açılan davaya ilişkin gazete haberlerinden bir tanesi, bana o günleri anımsattı. Hakkımdaki dava sürecine ilişkin haberin[14] altında şu kayıt düşülmüştü: “Bu olay üzerine sosyal medya kullanıcıları profillerinden daha önce paylaştıkları şiirleri kaldırdı.”[15] Salt bu olay bile, iktidar çevrelerinin iddialarının aksine, ülkenin gidişatının “ileri demokrasi”ye değil, insanların korku içinde yaşadıkları bir baskı rejimine doğru olduğunu göstermiyor mu?

Düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırlandırılması, eleştirinin “kriminalize edilmesi” benim vakamla sınırlı olsaydı, “münferit” der geçer, ve emin olun ki, bu kadar vaktinizi almazdım. Oysa bugün Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik baskı ve kovuşturmalar, kaygı verici olma boyutunu aşmış, sayın savcıdan ödünç alacağım terimle, “yakın ve mevcut tehlike” hâlini almıştır. Nitekim, dünya çapında hukukun üstünlüğünün geliştirilmesi için çalışan, bağımsız ve disiplinler arası bir organizasyon olan Dünya Adalet Projesi/ The World Justice Project (WJP)’nin 102 ülkeyi değerlendirdiği ‘2015 Açık Yönetim Endeksi’ raporuna göre, Türkiye 102 ülke arasında 82’nci sıradayken; en kötü puanın ise örgütlenme ve ifade özgürlüğü konusunda alındığı bildirilmektedir.[16] Aynı kuruluşun ‘Dünya Hukukun Üstünlüğü Küresel Endeksi’ne göre de Türkiye 99 ülke arasında 59. sırada; açık devlet kategorisinde 69., hükümetin hesap verebilirliğinde 72., temel haklarda ise 78. Sırada yer alıyor. Proje bu durumun nedenini “ifade özgürlüğü üzerindeki kısıtlamalar ve özel hayata müdahale” olarak açıklıyor.[17]

Viyana merkezli ‘Uluslararası Basın Enstitüsü’nün (IPI) 2015’te yayınladığı raporda da benzer eleştiriler dile getirilmekte ve “Türkiye Haziran 2015 parlamento seçimlerine yaklaşırken, insan haklarına ve özellikle de ifade ve medya özgürlüğü genel bir aşınmaya uğruyor. Ne yazık ki iktidardakilerin tavır ve davranışlarında temelden bir değişim yaşanmamasının, demokrasinin zayıflamasının ve bu çemberin kendisini her gün hem idame edip hem artırmasının yakın gelecekte bir sonu varmış gibi görünmüyor,”[18] denilmektedir.

Ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yayınladığı ‘Türkiye 2014 İnsan Hakları Raporu’nda TCK ve TMK’da varlığını sürdüren çok sayıda maddenin düşünce ve ifade, basın ve inteneti sınırlandıdığı belirtilmekte, cezaevlerindeki gazeteci sayısına dikkat çekilerek, basında otosansürün yaygınlaştığı kaydedilmektedir. Aynı raporda güvenlik güçlerinin protestocuları dağıtmak için aşırı güce başvurduğu belirtilmekte, sosyal medya kullanıcıları için istenen uzun süreli hapis cezalarına dikkat çekilmektedir.[19]

Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit, ‘Uluslararası Hukuk Kurultayı’ndaki konuşmasında “İfade özgülüğü için uygun bir ortam yaratılması toplumun ve devletin geleceği açısından yaşamsal bir öneme sahiptir,” deyip ekliyor: “İfade özgürlüğü sadece insan hakları katalogunda yer alan bir temel hak değil, bir toplumun zekâ ve anlama gücüdür. Avukatın bağımsızlığı ve savunma dokunulmazlığı tartışılırken konunun bu yönün de ihmal edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.”[20]

Evet, bugün Türkiye’de düşünce ve ifade, ya da eleştiri özgürlüğü ihlâlleri, TCK ve TMK’da kimi değişiklikleri öngören 4. Yargı paketi vesilesiyle konuşan dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in “Türkiye’de artık düşünceyi ifade etmek, yazı yazmasından dolayı ceza görmek, tarihe karışmıştır” demesine[21] karşın, tüm hızıyla sürmektedir. Bu konuda rekor, sanıyorum “Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçlarında olsa da[22] (İngiltere, Galler ve İskoçya PEN üyesi 25 yazar, Başbakan Davutoğlu’nun ziyareti öncesi Birleşik Krallık Başbakanı David Cameron’a gönderdikleri açık mektupta, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2014’te göreve gelmesinden bu yana, 1923’ten beri görev alan tüm seleflerinin toplam görev sürelerindekinden daha fazla Türkiye yurttaşı hakkında ‘Türkiye Cumhurbaşkanına hakaret ettiği’ gerekçesiyle cezai kovuşturma açılmış bulunuyor,” diye uyardılar,[23]) bugün bu ülkede “terör örgütü propagandası”, “ayaklanmaya teşvik”, “suçu ve suçluyu övmek”, “kin ve düşmanlığa tahrik” vb. gerekçelerle çok sayıda “düşünce suçlusu” üretilmiş durumdadır. Bir sivil toplum girişimi olan düşünce suçları davaları veritabanı ÇTL’nin internet sitesinde, 4 Şubat 2016 itibariyle, 84’ü basın-yayın, 13’ü bilişim, 35’i (çoğunlukla Cumhurbaşkanı’na) hakaret, 2’si polis şiddeti ve 12’si toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle ilişkili hâlen devam etmekte olan tam 146 dava yer alıyor.[24] Bu, veritabanı hazırlayıcılarının erişebildiği, ya da kendilerine bildirilen davalar.

Sayının hergün kabardığını görmek için günlük gazeteleri takip etmek yeter! Anayasa Mahkemesi’nin, AYM’ye 23 Eylül 2012 - 10 Nisan 2015 tarihleri arasında 38 067 bireysel başvuru olması ve bunlardan 4435’inin temel hak ve özgürlüklerin korunması, 4279’unun devletin insan haklarına saygı göstermesi, 1565’inin toplantı hak ve özgürlüğü, 462’sinin düşünce, din ve vicdan özgürlüğü, 1083’ünün düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü gibi konumuzu doğrudan ilgilendiren başlıklarla ilişkili olması dahi,[25] bu ülkede son yıllarda düşünce, ifade ve eleştiriyi “suç” sayma eğiliminin güçlendiğini gösteriyor.

Bu gelişmeye koşut daha sakıncalı bir gelişme ise, bu tip davalara sivil linç kampanyalarının eşlik etmesidir. Son örneğini ‘Akademisyenler Bildirgesi’nde gördüğümüz, imzacı akademisyenlerin bir bölümünün can güvenliklerini tehlikeye düşüren (imzacı öğretim elemanlarının resimlerinin teşhiri, odalarına düzenlenen saldırılar, kapılarının yakılması, internet üzerinden iletilen tehditler, Sedat Peker’in “kan banyosu” tehdidi” vb.) bu durum, konuyu salt hukuksal bir sorun olmaktan çıkartarak ciddi bir toplumsal kutuplaşmanın alanı kılmaktadır. Eğer bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı konusundaki duyarlılığında ciddiyse, yargının bertaraf edilmesi konusunda çok önemli bir rol üstlenebileceği bir toplumsal gerilimden söz ediyorum.

Yargı kurumu, çoğunlukla “gizli tanık” ya da isimsiz ihbarlara dayanarak hazırlanan emniyet fezlekelerine dayandırılan iddianameleri ciddiye almayarak bu gerilimin düşürülmesinde çok önemli bir işlev üstlenebilir.

Yargı, en azından ‘Akit’ten Kenan Alpay’ın, “‘Trans birey’ diye ortalıkta gezdirilen tiplere bir bakalım. Bir taraftan tiksinti ve nefret duygularını şaha kaldıran diğer taraftan acıma ve çaresizlik hislerini tırmandıran büyük bir felaket tablosu durur karşınızda. Psikolojik yıkım ve açmazlarını ileri düzeyde agresif ve cüretkâr dışavurumlarla kamusal alana taşıyarak bu sapkın karakterlerin tedavi olmasına imkân yok. Hemen tamamı travmatik kişiliklere sahip, aile için cinsel şiddete uğramışından tecavüz mağduruna kadar çoğunluğu alkol, uyuşturucu bağımlısı, üst düzeyde intihar eğilimi taşıyan karakterlere tedavi yolunu değil de reklam ve şov kanallarını açmanın sebepleri üzerinde durmak lazım,”[26] diyen satırlarına yönelik suç duyurusunu, yazıyı “düşünce ve ifade özgürlüğü” kapsamında değerlendirerek işleme koymayı reddederken[27] gösterdiği esneklik ve “özgürlükten yana” tutumu, benimki ve benzeri davalarda da gösterebilmelidir, diyorum.

Bu konuda yargı, örnek teşkil edecek kararlar verebildiğini göstermiştir. Örneğin:

• ‘Evrensel Gazetesi’nin bir haberinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret gerekçesiyle başlatılan soruşturmanın, savcılık makamı tarafından, “yorumun eleştirel mahiyette olduğu, şikâyetçinin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olması nedeni ile eleştirilere diğer insanlar göre daha fazla katlaması gerektiği, (...) kullanılan dil ve ifadelerin, provokatif ve kaba olduğu ve belli ifadelerin meşru şekilde saldırgan diye sınıflandırılabileceği varsayılsa bile, bu ifadelerin hâlihazırda kamuoyunda tartışılan bazı olaylar ve gelişmeler ile ilgili değer yargıları olduğu” gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi;[28]

• Yine ‘Evrensel Gazetesi’nin 7 Eylül 2015 tarihli nüshasında yer alan, Birleşik Haziran Hareketi’ne ait “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve AKP’nin iktidarını sürdürmek için kanlı bir savaş başlatarak halkın iradesini silahlarla, bombayla teslim almaya çalıştığı...” açıklaması hakkında Cumhurbaşkanı’na hakaret konulu suç duyurusu, Savcı tarafından, “Toplumu ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetleme, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım haklar tanınmıştır. Bunlar; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarıdır,” gerekçesiyle reddedilmiştir.[29]

• Antalya 10. Sulh Ceza Mahkemesi, ‘Antalya Özgürlükler Derneği’ üyelerine 2012 yılında düzenlenen operasyonda gözaltına alınanlarla ilgili basın açıklamasında kullanılan “AKP’nin eli kanlı polisleri”, “Katil işkenceci polisler”, “AKP’nin eli kanlı faşist polisleri” gibi ifadelerin suç olmadığına, sert eleştiri kapsamına girdiğine hükmetti.[30]

Bu konuda en önemli örneğin, benim davamla da ilişkili Yargıtay kararı olduğunu düşünüyorum. Olayla ilgili gazete haberi şöyle:

“Diyarbakır’da 1 Haziran 2011’de dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kente gelişi nedeniyle düzenlenen protesto gösterilerine katılan N.K. hakkında Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet ettiği iddiasıyla Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. İddianamede, N.K.’nın, ‘yasadışı gösteriye katıldığı, zafer işareti yaparak örgüt lehine propaganda yaptığı, güvenlik güçlerine yoğun bir şekilde taş attığının tespit edildiği’ belirtildi.

Mahkeme, hakkında daha önce katıldığı gösteriler nedeniyle de, ‘örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına faaliyette bulunmak’ suçundan dava bulunan N.K.’ya Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet suçundan önce 10 ay hapis cezası verdi, ardından bu cezayı 5 bin TL para cezasına çevirdi.

Kararın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesi ise 6352 sayılı Yasa ile 31 Aralık 2011’den önce işlenen düşünce özgürlüğüne ilişkin suçlarda davanın ertelenmesinin öngörüldüğüne dikkati çekti. Daire, kanunda erteleme kapsamına alınacak suçlarla ilgili olarak ‘sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleri’ ile işlenmesi şartının arandığına dikkat çekerek şu değerlendirmelerde bulundu:

‘Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 33/1. maddesine (toplantı ve yürüyüşe silahla katılmak) uygun olduğu kabul edilen eyleminin mutat ve meşru bir ‘düşünce ve kanaat açıklama yöntemi’ olduğu kabul edildiğinden, sanığa yüklenen suçun düşünce ve kanaat açıklama yöntemiyle işlendiği ve bu nedenle sanık hakkında açılan dava ertelenmelidir.’

Daire bu kararına AİHM’nin Avusturya ve Rusya’ya karşı açılan iki davada verdiği kararları emsal gösterdi.

Dairenin verdiği bozma kararının ardından dosya yeniden yerel mahkemeye gönderildi. Yerel mahkeme, önceki kararında direnerek dairenin bozma kararına uymadı. Kararda, sanığın elinde taş ile gösteri alanında atmaya hazır bulunmasının kanaat ve düşünce açıklama yöntemiyle bağdaşmayacağı vurgulandı.

Yerel mahkemenin bu kararı üzerine dosya nihai kararı verecek olan Ceza Genel Kurulu’na gönderildi. Genel Kurul, yerel mahkemenin kararının bozulmasına karar verdi. Böylece elinde taşla gösteriye katılan sanığın cezasının ertelenmesi kesinleşti.”[31]

Yargı taş atma edimini “düşünce ve ifade özgürlüğü” çerçevesinde değerlendirebiliyorsa (ki 21. yüzyıl başından bu yana dünyanın çeşitli ülkelerinde gerçekleşen küreselleşme karşıtı kitlesel gösterilerde eylemcilerin maske takması, taş atması vb. durumlar “düşünce ve ifade özgürlüğü” çerçevesinde değerlendirile gelmektedir), benim internet ortamında yüzü örtülü bir eylemci resmini ya da söz konusu şiiri paylaşmamı da bu kapsamda değerlendirmelidir.

 Nihayetinde, ceza hukuku niyetler, eğilimler değil, eylemlerle ilgilidir.

Aksi, yani mahkemenizin savcı Mehmet Taştan’ın benim sosyal medyadaki paylaşımlar aracılığıyla “kişileri alenen kanunsuz ve suç sayılan eylemler yapmaya tahrik ettiği”m iddiasını ciddiye alması durumunda, avukat Kadir Kökten’in, müvekkilleri, kapağında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fotoğrafı ve ‘2 Kasım Pazartesi Türkiye İç Savaşı’nın Başlangıcı’ yazısı yer alan 24. sayısı hakkında toplatma ve el koyma kararı verilen Nokta Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni Cevheri Güven ile Sorumlu Yazıişleri Müdürü Murat Çapan’ın “Halkı, Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı silahlı bir isyana tahrik” iddiasıyla tutuklanması üzerine sorduğu soruyu sormak, benim için de hak olur.

Şöyle sormuştu Kadir Kökten, “Müvekkiller derginin yanında promosyon olarak el bombası mı dağıtmışlardır?”[32] Ben de soruyorum: Facebook paylaşımımın yanında molotof kokteyli mi dağıttım?

Sizden, düşünce ve ifade özgürlüğünü önemseyen bir karar vermenizi talep ediyorum.

 

4 Şubat 2016 10:30:46, Ankara.

 

N O T L A R

[1] 17 Mart 2016 tarihinde Ankara 35. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimliği’ne sunulan savunma…

[2] “Güç, hukukun arkasından gelsin; önünden gitmesin.”

[3] Adnan Keskin, “90’lara Dönüş Yasası da Hazır”, 6 Ağustos 2015… http://www.gercekgundem.com/siyaset/145257/90lara-donus-yasasi-da-hazir.

[4] Nurcan Gökdemir, “Faşizme Tam Yol... Yönetmelik Resmî Gazete’de” Birgün, 5 Ağustos 2015… http://www.birgun.net/haber-detay/fasizme-tam-yol-yonetmelik-resmi-gazete-de-86215.html

[5] İşte yönetmelikte toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkına yönelik kimi kısıtlamalar:

Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapılacağı yerler (siyasi partiler, yeel yöneticiler, sendikalar vb.nin de görüşü alınarak) mülkî amirler tarafından belirlenecek ve değiştirilebilecektir;

Örgütleme komitesi, alana patlayıcı, yanıcı vb. maddeler sokmak isteyen, yüzlerini gizleyen, yasadışı slogan atan vb. kişileri kolluk güçlerine ihbarla yükümlendirilmiştir; bir başka deyişle organizasyon komitesine muhbirlik görevi yüklenmiştir;

Mülkî amire toplantı ya da gösteriyi “yasaya aykırı bir hale dönüşmesi durumunda” (bunu kimin, nasıl, hangi ölçütlere göre saptayacağı meçhuldür) dağıtma yetkisi verilmekte, göstericiler dağılmadığı takdirde kolluğa zor kullanma yetkisi verilmektedir.

Yönetmelik mülkî amire etkinliği erteleme ya da yasaklama yetkisini de vermektedir.

Görüldüğü üzere bu düzenlemeler, 1982 Anayasası’nda dahi tanıdığı “herkesin önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı”nı, fiilen mitingin düzenleneceği il ya da ilçenin en yüksek mülkî amirinin keyfine bırakır niteliktedir.

[6] Ahmet Taşkın (Adalet Bakanlığı tetkik hâkimi), “Baskıya Karşı Direnme Hakkı”, TBB Dergisi, sayı:52, (2004), s.53.

[7] Hayrettin Ökçesiz, “Gezi Eylemleri Sivil İtaatsizlik Hakkıdır!”, Cumhuriyet Bilim Teknik, No:1494, 6 Kasım 2015, s.15.

[8] “Görkemli Gözdağı”, Cumhuriyet, 21 Aralık 1984, s.1/6.

[9] “FP Grubu adına Nezir Aydın (Sakarya) - (...) Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmeler grevli, toplusözleşmeli sendika kurmayı gerektiriyor. Burada şunu ifade etmek istiyorum, zamanım daralıyor: ‘isyan etmeyen memurun insanlığından şüphe ederim’ diyordunuz.” (T. B. M. M. Tutanak Dergisi, Dönem: 20 Yasama Yılı: 3, Cilt: 49, 72 nci Birleşim, 26.3.1998 Perşembe… https://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem20/yil3/bas/b072m.htm)

[10] Başbakanlık Dolmabahçe Ofisi’nde bir araya geldiği  ‘Yurtdışındaki Türk Bilim İnsanları 3. Kurultayı’na katılan bilim insanlarıyla söyleşisinde “Yanlış gördüğünüz şeyleri hiç düşünmeden söyleyin,” (Orhan Erinç, “Davutoğlu’nun İfade Özgürlüğü...”, Cumhuriyet, 14 Ocak 2016, s.7.) diyen Başbakan Davutoğlu’nun bu mektuba yanıt verip vermediğini bilmiyorum.

[11] John Stuart Mill, On Liberty, Bölüm II, s. 23, John Stuart Mill A Selection of His Works içinde Robson Yayınları

[12] “İşte Örnek Evrensel Tavır: Özgürlük Yoksa Bilim de Olamaz”, Radikal, 24 Eylül 2005.

[13] http://www.britac.ac.uk/prosperingwisely/ healthy_open_democracy/academics_and_ policy_ makers. htm

[14] Bu arada, hakkımdaki davanın ulusal ve uluslararası pek çok medya organında haber olması, kamuoyunun fikir ve ifade özürlüğü konusundaki  duyarlılığının bir göstergesi sayılmalıdır. Sözkonusu haberler için bkz: 1) http://mesana.org/committees/academic-freedom/intervention/letters-turkey.html#Tuekey20160202… 2) http://linkis.com/erkansaka.net/2016/0/RCi4I… 3) http://revolution-news.com/professors-face-jail-time-for-social-media-shares-and-exam-question/… 4) http://www.scoop.co.nz/stories/WO1602/S00009/crimes-of-conscience-in-turkey.htm… 5) http://myinforms.com/en-au/a/23346955-crimes-of-conscience-in-turkey/… 6) http://article.wn.com/view/2016/02/03/Crimes_of_Conscience_in_Turkey/… 7) http://www.hurriyet.com.tr/facebooktaki-misralar-delil-sayildi-40047441?utm_source=twitterfeed&utm_medium=twitter… 8) http://www.evrensel.net/haber/271317/sosyal-medya-paylasimina-iki-dava… 9) http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/473052/Sanatcinin_Can_Yucel_paylasimi__suca_tahrik__delili_sayildi.html… 10) http://www.birgun.net/haber-detay/facebook-ta-paylasilan-can-yucel-dizeleri-suca-tahrik-delili-sayildi-102370.html… 11) http://www.radikal.com.tr/turkiye/facebooktaki-can-yucel-dizeleri-suca-tahrik-delili-sayildi-1502795/… 12) http://www.ozgur-gundem.org/haber/156560/cumhuriyet-savcisi-tarafini-secti… 13) http://direnisteyiz2.org/sibel-ozbuduna-2-facebook-davasi-suc-islemeye-alenen-tahrik/… 14) http://gaziantephaberler.com/adil-okay&sibel-ozbuduna-selam-yazisi-9254.html… 15) http://sanatvehayat.org/sibel-ozbudun-yalniz-degildir/… 16) http://www.diken.com.tr/akademisyenin-facebook-paylasimina-teror-propagandasi-davasi/… 17) http://haber-t32.com/tag/sibel-ozbudun/… 18) http://gazeteyolculuk.net/akademisyen-sibel-ozbuduna-facebook-paylasimi-nedeniyle-iki-dava-acildi/sibel-ozbudun/… 19) http://www.demokrathaber.net/genclik-egitim/yazar-akademisyen-sibel-ozbudun-facebook-paylasimindan-yargilanacak-h61556.html… 20) http://www.gomanweb.org/index.php/tum-haberler/sizden-gelenler/20538-sibel-oezbudun-a-facebook-paylas-mlar-ndan-iki-dava… 21) http://yarinhaber.net/guncel/33542/can-yucelin-dizeleri-teror-propagandasi-sayildi… 22) http://gaziantephaberler.com/sibel-ozbuduna-facebookta-yaptigi-paylasimlar-nedeniyle-iki-ayri-dava-acildi-haberi-35250.html… 23) http://haber.sol.org.tr/turkiye/facebooktaki-can-yucel-dizeleri-suca-tahrik-delili-sayildi-144384… 24) http://www.merkurhaber.com/guncel/can-yucel-in-siirine-teror-sorusturmasi-h388308.html… 25) http://www.mansethaber.com/akademisyene-facebook-davasi/15712/… 26) https://www.vatandanhaber.com/haber/9862/ulke-bolunsun-istiyorum.html… 27) http://www.medyafaresi.com/etiket/sibel-ozbudun… 28) http://gazetexpress.com/… 29) http://www.akithaber.com/haberoku.php?HID=4947482&Haber=… 30) http://haberozel.org/index.php/2016/01/31/can-yucel-terorist-sayildi/… 31) http://www.internethaberlerim.com/haberler/facebook039taki-can-yucel-dizeleri-039suca-tahrik039-delili-sayildi-3f0a0244… 32) http://aktifmedya.com/2016/01/guncel/sosyal_medya_sitesi_facebooktaki_can_yucel_dizeleri_suca_tahrik_delili_sayildi-30690.html… 33) http://www.haberdar.com/gundem/akademisyene-facebook-paylasimindan-2-ayri-dava-h16107.html?mnst=5116… 34) http://t24.com.tr/haber/can-yucelin-ulke-bolunsun-istiyorum-siirini-paylasan-akademisyene-teror-sorusturmasi,326261… 35) http://www.palo.com.tr/a/can-y%C3%BCcel-dizeleri-su%C3%A7a-tahrik-delili-say%C4%B1ld%C4%B1-1102926… 36) http://www.bursaport.com/haber/guncel/can-yucel-dizeleri-suca-tahrik-delili-sayildi-72093.html… 37) http://www.medyaradar.com/facebooktaki-can-yucel-dizeleri-suca-tahrik-delili-sayildi-haberi-188846… 38) http://www.yonhaber.com/manset/siir-suc-delili-sayildi… 39) http://www.muhalefet.org/haber-can-yucelin-siiri-faceebokta-paylasilinca-suca-tahrik-delili-sayildi-0-18341.aspx… 40) http://www.egedesonsoz.com/haber/can-yucel-in-dizeleri-suc-sayildi/918917… 41) http://www.egemeclisi.com/ara?s=sibel%20%C3%B6zbudun… 42) http://www.haber3.com/Sibel-%C3%96zbudun-haberleri.htm… 43) http://www.haberartiturk.com/sibel%20%C3%B6zbudun-haberleri.htm… 44) http://www.yenialanya.com/haberleri/sibel+%C3%B6zbudun… 45) http://sosyalkafa.net/akademisyene-facebook-paylasimi-nedeniyle-iki-ayri-dava-acildi/… 46) http://uzmanasor.org/dikkat-facebooktaki-can-yucel-dizeleri-suca-tahrik-delili-sayildi-… 47) http://sonhaberizle.com/haberler/son-durum-facebooktaki-can-yucel-dizeleri-suca-tahrik-delili-sayildi/… 48) http://www.antalyaajans.net/genel/can-yucel-dizeleri-suca-tahrik-delili-sayildi-h51444.html… 49) http://www.teylofm.com/haber/sibel-ozbuduna-sosyal-medya-paylasimina-iki-dava-h1620.html… 50) http://www.haberahval.com/gundem/www-1886082-facebooktaki-can-yucel-dizeleri-suca-tahrik-delili-sayildi/… 51) http://www.kurdistan-post.eu/tr/guncel/sibel-ozbuduna-facebook-paylasimlarindan-iki-dava?utm_source=dlvr.it&utm_medium=twitter… 52) http://jinha.com.tr/TUM-HABERLER/content/view/43813… 53) http://rojnameyanewroz.net/yazarimiz-sibel-ozbuduna-facebook-paylasimlarindan-iki-dava-5331.html… 54) http://rojname.com/2398040… 55) http://www.bestanuce6.xyz/241574/sibel-ozbudun-a-sosyal-medyadan-orgut-davasi&dil=tr… 56) http://devrimcikaradeniz.com/sibel-ozbuduna-facebook-paylasimlarindan-iki-dava/… 57) http://www.kizilportal.com/sibel-ozbuduna-facebook-paylasimlarindan-iki-dava/… 58) http://www.bidoluhaber.tv/sibel-ozbuduna-can-yucel-ile-iddianame.html… 59) http://www.haberport.com/gundem/facebook-taki-misralar-delil-sayildi-h109098.html… 60) http://basinozeti.com/Gundem-ve-Siyaset/Facebooktaki-misralar-delil-sayildi/32311783… 61) http://agridahaber.com/facebooktaki-can-yucel-dizeleri-suca-tahrik-delili-sayildi-65279h.htm… 62) http://www.hukukihaber.net/ozel-hukuk/facebook-paylasimi-delil-sayildi-h70622.html… 63) http://tr.wikiwet.org/w/facebooktaki-misralar-delil-sayildi… 64) http://www.habertarayici.com/?h=272230&tt=facebook-taki-misralar-delil-sayildi… 65) http://www.e-gazeteoku.net/haberler/facebook-paylasimi-nedeniyle-akademisyene-teror-propagandasi-davasi-cc530cc4… 66) http://www.bestarss.com/news/facebooktaki-can-yucel-dizeleri-suca-tahrik-delili-sayildi… 67) http://www.akhaber.com.tr/akademisyen-ve-gazetecilerden-suc-duyurusu-59291h.htm… 68) http://www.bestarss.com/news/facebook-paylasimi-nedeniyle-akademisyene-teror-propagandasi-davasi… 69) http://dusuncesuclarimuzesi.net/?xblank=haberler&xhid=3400… 70) http://www.oncuhaberler.com/haber/8705/facebooktaki-can-yucel-dizeleri-suca-tahrik-delili-sayildi… 71) http://yurtsever.news/aksam-postasi-30-ocak-2016/… 72) http://dusun-think.net/?s=haberler&id=2294… 73) http://ctl-tr.net/… 74) http://arzusaryer.blogspot.com.tr/2016_02_01_archive.html… 75) https://plus.google.com/105239188131241146993… 76) https://twitter.com/CAF4MESA… 77) https://twitter.com/TurquieEurop… 78) https://twitter.com/info_turk… 79) https://twitter.com/amberinzaman… 80) https://twitter.com/mesuthasanbenli… 81) https://twitter.com/Kampfplatz… 82) https://twitter.com/guler_murad… 83) https://twitter.com/UOzkirimli… 84) https://twitter.com/medyaatlasi… 85) https://twitter.com/equalright2… 86) https://twitter.com/Nyxs3… 87) https://twitter.com/ismailcolak52… 88) https://twitter.com/akbak1… 89) https://twitter.com/musicavolantt… 90) https://twitter.com/sosyolojikvaka2… 91) https://twitter.com/ibrahimyaln14… 92) https://twitter.com/cipres_limon… 93) https://twitter.com/galatagazete… 94) https://twitter.com/ErolOnderoglu… 95) https://twitter.com/NezKaya1… 96) https://twitter.com/handancoskun21… 97) https://twitter.com/elsatriolet… 98) https://twitter.com/TurnaSel… 99) https://twitter.com/devrimzamanii… 100) https://twitter.com/EmekErez… 101) https://twitter.com/Emrah_Altindis… 102) https://twitter.com/ahmetkerimgltkn… 103) https://twitter.com/cipres_limon… 104) https://twitter.com/saglamkok… 105) https://twitter.com/siyahrus… 106) https://twitter.com/piinar_o… 107) https://twitter.com/emrahkalkn… 108) https://twitter.com/Fuatzbildirici… 109) https://twitter.com/medetyaprak… 110) https://twitter.com/SelinaKoral… 111) https://twitter.com/jan87114328… 112) https://twitter.com/AyseTurgul… 113) https://twitter.com/GaziCaglar… 114) https://twitter.com/FENER_NEFER… 115) https://twitter.com/teslaon… 116) https://twitter.com/DipAnkara1… 117) https://twitter.com/adilokay… 118) https://twitter.com/dusuncesucumuze… 119) https://twitter.com/78Basusta… 120) https://twitter.com/Surgunleri… 121) https://twitter.com/KuvvetDogar… 122) https://twitter.com/dusundusun… 123) https://twitter.com/izinde1… 124) https://twitter.com/AvSerifYilmaz… 125) https://twitter.com/GGhaberler… 126) https://twitter.com/BarisAkademik… 127) http://www.sabitfikir.com/haber/dusunce-ozgurlugu-bulteni-5-subat... 128) http://mulkiyehaber.net/?p=12543... 129) https://allevents.in/alt%C4%B1ndag/ger%C3%A7ekleri-s%C3%B6ylemek-su%C3%A7sa-bu-su%C3%A7u-sahipleniyoruz/188281018195610... 130) https://twitter.com/KansuYildirim... 131) https://twitter.com/nihatkocyigit... 132) https://twitter.com/ismailcolak52... 133) https://twitter.com/seyrisokak... 134) https://twitter.com/NurettinZtatar... 135) https://twitter.com/livaneliyim... 136) https://twitter.com/AFeministK... 137) https://twitter.com/Okta47... 138) https://twitter.com/4_soran... 139) https://twitter.com/devrimzamanii... 140) https://twitter.com/cipres_limon... 141) http://www.e-dromos.gr/pogrom-diwxewn-enantion-tourkwn-panepisthmiakwn/... 142) http://www.gomanweb.org/index.php/tum-haberler/ac-klama-duyuru-mesaj/20674-sibel-oezbudun-la-dayan-sma-12-subat-ta-ankara-35-asliye-ceza-mahkemesi-nde... 143) http://bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/171997-akademisyen-sibel-ozbudun-davasi-12-subat-ta... 144) http://sosyalkafa.net/sibel-ozbudunun-ilk-durusma-tarihi-belli-oldu/... 145) https://twitter.com/BBCkurdistan... 146) https://twitter.com/AnkaraDHF... 147) https://twitter.com/inadinahaber... 148) https://twitter.com/SosyalRobot... 149) https://twitter.com/Okta47... 150) https://twitter.com/recoo_4251... 151) https://twitter.com/senolakdag... 152) https://twitter.com/info_turk... 153) https://twitter.com/otekilerpostasi... 154) https://twitter.com/tweetgzt... 155) https://twitter.com/KomunyaG... 156) https://twitter.com/DirenUnutma... 157) https://twitter.com/ercanayranci... 158) http://etkinlikgazetesi.com/Akademisyen-Sibel-zbudun-Davas-12-ubatta-325303.html... 159) https://twitter.com/BOLATUK... 160) http://malatyahabersaati.com/facebook-paylasimi-gerekcesiyle-dava-acilan-ozbudunla-dayanisma-cagrisi/... 161) http://www.sizehaber.com/haber/246412/akademisyen-sibel-ozbudun-davasi-12-subatta?utm_source=... 162) https://twitter.com/PinarAYDINLAR... 163) https://twitter.com/YeniAlternatif... 164) https://twitter.com/OzanDeger... 165) https://twitter.com/MankeErich... 166) https://twitter.com/tnlkn... 167) http://www.topix.com/world/turkey... 168) https://twitter.com/ygenc2001... 169) https://twitter.com/direncigdem... 170) https://twitter.com/MerBawer...

[15] Vatandan Haber, 31 Ocak 2016… https://www.vatandanhaber.com/haber/9862/ulke-bolunsun-istiyorum.html

[16] “Katılamadık”, Hürriyet, 31 Mart 2015, s.11.

[17] Pelin Cengiz, “AKP, İktidarını Dört Yıl Daha Sürdürebilir mi”, Taraf, 4 Kasım 2015… http://www.taraf.com.tr/akp-iktidarini-dort-yil-daha-surdurebilir-mi/

[18] “IPI’den Türkiye Raporu: Demokrasi Risk Altında”, Cumhuriyet, 29 Mart 2015, s.14.

[19] TURKEY, Country Reports on Human Rights Practices for 2014 United States Department of State • Bureau of Democracy, Human Rights and Labor. http://www.state.gov/documents/organization/236798.pdf

[20] “Yargıtay Başkanı’ndan ‘İfade Özgürlüğü’ Vurgusu”, Cumhuriyet, 14 Ocak 2016, s.13.

[21] “Düşünce Suçu Tarihe Karıştı”, Gazetevatan, 13 Kasım 2013… http://www.gazetevatan.com/-dusunce-sucu-tarihe-karisti--583783-gundem/

[22] Yalnızca 2015 yılının Temmuz-Eylül döneminde 37’si gazeteci 61 kişi, eski Başbakan (TCK 125) ve Cumhurbaşkanı (TCK 299) Recep Tayyip Erdoğan’a yayın yoluyla hakaret ettikleri veya Erdoğan’ın kişilik haklarına saldırıda bulundukları iddiasıyla işlem (mahkûmiyet, kovuşturma, soruşturma, şikâyet ve tazminat olarak) gördü. (“Üç Ayda 178 Haber, 101 Site, 40 Twitter Hesabına Sansür”, Birgün, 23 Ekim 2015, s.10.)

[23] Celal Üster, “… ‘Hakaret’ Kovuşturması Rekoru...”, Cumhuriyet, 21 Ocak 2016, s.17.

[24] ÇTL Düşünce Suçları Davalarının Veritabanı, http://ctl-tr.net/?s=ana&dosya_kat=11

[25] Mert İnan, “Adalet Arayan 38 Bin Kişi AYM’ye Başvurdu”, Milliyet, 1 Mayıs 2015, s.25.

[26] Kenan Alpay, “Son Kara Ütopya: Ahlâksız ve Şerefsiz Toplum”, Akit,2 Temmuz 2015.

[27] T. C. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosu, Basın Karar no. 2016/118. benzer biçimde, ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ başlıklı bildiriye imza atan Ankara Üniversitesi akademisyenlerine yönelik ‘Yeni Akit’ gazetesi ile gazetenin internet sitesi ve ‘Akit Haber’ internet sitesinde “Uzatmayın atın bu adamları”, “diplomalı sapkınlar” başlığıyla haberler yayınlandı.

Akademisyenlerin isimleri verilerek, “eşcinsel sevici hoca”, “diplomalı sapkınlar”, “Ermeni aşığı”, “mandacı akademisyen”, “Müslümanlara ‘o. çocuğu’ diyen kahpe” gibi ifadeler kullanıldı. Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği, erişim yasağı talebini, haberlerin basın özgürlüğü kapsamında kaldığı ve talep edenin kişilik haklarına saldırı mahiyetinde olmadığını savunarak reddetti. Ret kararına Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliği nezdinde yapılan itiraz da reddedildi. (“Akademisyenlere ‘Kahpe’ Demek Basın Özgürlüğü Sayıldı”, http://www.bidebunuizle.com/akademisyenlere-kahpe-demek-basin-ozgurlugu-sayildi-58379.html)

[28] “Siyasetçilerin Eleştiri Sınırları Daha Geniş Olmalı”, Evrensel, 4 Aralık 2015, s.13.

[29] “Basın Özgürlüğü İçin Örnek Karar”, Evrensel, 19 Kasım 2015, s.11.

[30] Mesut Hasan Benli, “… ‘Eli Kanlı Katil Polis’ Demek Suç Değil”, Radikal, 14 Ekim 2013, s.6.

[31] “Yargıtay’dan İlginç Karar: Taş Atmak Düşünce Suçu”, Dünya Bülteni, 19 Eylül 2014. http://www.dunyabulteni.net/haber/309596/yargitaydan-ilginc-karar-tas-atmak-dusunce-sucu

[32] Canan Coşkun, “Nokta Dergisi Yayın Yönetmeni ve Yazı İşleri Müdürü Tutuklandı”, Cumhuriyet, 4 Kasım 2015, s. 7.