İstibdad dış politikada çark ediyor: Masallar bitti masalar kuruluyor…

İstibdad dış politikada çark ediyor: Masallar bitti masalar kuruluyor…

İktidarın anlattığı masallarda Türkiye, donanmasıyla Doğu Akdeniz’de boy gösteriyor, Yunanistan’a gözdağı veriyor, SİHA’larıyla Libya’dan Kafkaslara oyunları bozuyordu. Fransa’ya kafa tutuyor, İsrail’e karşı duruyor, ABD’ye rağmen sınır ötesi operasyonlar yapıyordu. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır’a karşı Arap ve İslam dünyasının liderliğine soyunuyordu. Sonra her şey çok hızlı değişmeye başladı. İktidarın anlattığı masallarda Türkiye herkesi sıra dayağından geçiriyordu. Şimdi ise istibdadın diplomatları dün sövdükleri “monşerlere” taş çıkartıyor.

Dış politikada çark

Doğu Akdeniz’de sondaj gemileri Antalya körfezine çekildi. Yunanistan’la koşulsuz şartsız istikşafi görüşmelere başlandı. Fransa ile Macron’un Erdoğan’a “Değerli Tayyip” diye başlayan bir mektup göndermesi buzların erimesine yetti. Aliyev’den İsrail’le Türkiye’nin arasını bulması istendi. Birleşik Arap Emirlikleri ile bile normalleşme sürecinden bahsediliyor. Evet, iktidarın 15 Temmuz’u finanse etmekle suçladığı, Libya’da Türkiye’nin yerleştiği Vatiyye Üssü’ne yapılan füze saldırısından sorumlu tuttuğu Birleşik Arap Emirlikleri’nden bahsediyoruz. Vatiyye saldırısından sonra “intikam soğuk yenen bir yemektir” sözleriyle yeri zamanı geldiğinde biz de onları vuracağız diyenler şimdi “bize bir adım gelene biz koşarız” diyor. Hâl böyle olunca dün Barzani’ye en büyük hakaretleri eden generallerin Erbil’e gidip Kürdistan bayrağı altında pozlar vermeye başlaması da, darbeci Sisi nutuklarının unutulup yerini Mısır’la normalleşme arayışlarının alması da şaşırtıcı değil.

ABD başkanına bağlı “bağımsız” dış politika olur mu?

Tüm bu değişim sürecinin öncesinde Libya’da adamımız dedikleri Sarraç, Fransa’ya yanaştı. Ortadoğu’da “kanka” ilân ettikleri Katar, Suudi Arabistan’la anlaştı. Tüm maceralarında perde arkasından Türkiye’ye destek veren ama “yakalanırsan tanımayız” diyen İngiltere dediğini yapmaya başladı. Ama hepsinden önce ABD’de Erdoğan’ın dostu Trump yerini Erdoğan’ı nasıl deviririz diye demeçler veren Biden’a bırakmıştı. Dış politikada çark ABD seçimleriyle başladı. Demek ki istibdadın anlattığı gibi Türkiye ABD’nin kurduğu oyunları bozmuyormuş… Öyle olsa ABD başkanı kim olursa olsun iktidarın dış siyasetteki tavrı ve tutumu değişmezdi. Tam tersine görülüyor ki Erdoğan ve asker-sivil müttefikleri, ABD’nin izin verdiği kadar ve ABD’nin onlara çizdiği sınırlar içinde oyunlarını oynuyormuş. Trump, emperyalist siyasetinde maliyeti yerel güçlere yükleyip, nispeten uzakta kalmayı tercih ediyor, en kritik gördüğü anlarda süreçlere müdahil oluyordu. Trump, ABD’ye bağlı yerel güçlerin kendi iç çelişkilerinde taraf olmak yerine iki tarafı birbiriyle çatıştırıp (Suriye’de Barış Pınarı harekâtı ve Libya’da Sarraç-Hafter savaşı), mümkünse bu esnada bolca silah satıp (Mısır-Suud-BAE’nin Katar ambargosu süreci) işin sonunda ABD’nin çıkarına uygun şekilde tarafları barıştırmayı tercih etti. Şimdi Biden ile ABD işin başında durmayı tercih edeceği, NATO’yu aktifleştireceği bir politikaya geçiş yapıyor.

Emperyalizm ve Siyonizm’le anlaşarak ne barış ne de huzur gelir

Türkiye’deki yarı-askeri rejim bu geçişe uyum sağlıyor. Ama dün ABD karşıtı söylemler TSK’nın ABD çıkarları doğrultusunda Rusya’ya karşı kullanılmasına (Suriye, Libya, Kafkasya) engel olmadıysa bugün de iyi komşuluk ve normalleşme söylemleri barış getirmeyecek. Emperyalistler kendilerine el açanlara merhametle yaklaşmaz. Emperyalistlerle Kayseri pazarlığı işlemez. Avrupa Birliği’nin olası yaptırımlarını engellemek için, Avrupa sermayesini Türkiye’ye çekmek beklentisiyle iktidarın attığı adımlar, ne demokrasi getirir ne de işçinin, küçük esnafın ve çiftçinin derdine derman olur. Avrupa emperyalizmi geldiğinde demokrasiyle değil Düyun-u Umumiye ile İMF’yle gelir. Türkiye’yi özgürleştirmeye değil borç kölesi yapmaya gelir. Geçmişte bunun için 12 Eylül diktatörlüğünü bile destekleyen Avrupa emperyalizmi Erdoğan’ın istibdadıyla neden uzlaşmasın?     

Erdoğan ve onun sivil-asker müttefiklerinin burnu sürtülürken esas büyük bedel bu toprakların her milletten, memleketten emekçi halklarına ödetilecektir. Biz de tüm komşularla barış içinde yaşamayı istiyoruz. Öte yandan gerçekçiyiz ve Ortadoğu’da bu huzurlu günlere dikensiz gül bahçelerinden geçerek gidilemeyeceğini de biliyoruz. Bu yüzden biz toplumu kandırmaktan ve kardeş halkları birbirine düşürmekten başka bir işe yaramayan sahte kahramanlık masallarının karşısında, emperyalizme, sömürgeciliğe ve Siyonizme karşı gerçek bir mücadeleyi ve halkların kardeşliğini savunuyoruz.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Şubat 2021 tarihli 137. sayısında yayınlanmıştır.