Göçmen sorunu: Kim kimi besliyor?
Göçmenler çalışıyor, üretiyor ve sömürülüyor. Yani göçmenler asalak değildir. Kazandıklarının çok daha fazlasını patronlara kazandırmaktadır. Göçmen işçilerin emek gücü piyasasında dibe doğru rekabet yarattığı, bunun da işçi ücretlerinde baskı yarattığı sır değil. Ama bunun sorumluluğunu göçmen işçiye mi yüklemeliyiz yoksa patronlara mı? Suriye göçü başlamadan önce de asgari ücret açlık sınırının altındaydı şimdi de öyle. Bu işin çözümü göçmenlerden kurtulmakta değil, işçinin örgütlenerek, sendikalaşarak hakkını aramasında.
Türkiye’de bilinçli şekilde kışkırtılan ve körüklenen bir göçmen karşıtlığı ile karşı karşıyayız. Kılıçdaroğlu’nun “misafirlik uzadı” sözleriyle göçmenleri iki yıl içinde geriye göndereceğini açıklamasıyla konu iyiden iyiye alev aldı. Bir anda göçmen karşıtlığı düzen içi muhalefetin ana ekseni haline geldi. Tüm düzen içi muhalefet partileri bu konunun üzerine gidiyor. AKP’nin gayri resmi iktidar ortağı MHP dahi (faşist özüne uygun biçimde) yeri geldiğinde koroya katılıyor. Son dönemde ekonomideki kötü gidişat, artan yoksulluk, işsizlik ve hayat pahalılığı AKP’yi ciddi şekilde zora sokuyor. Ama iktidar ne kadar sermaye iktidarıysa onun düzen içi muhalefeti de o kadar sermayenin çıkarlarına bağlı.
Sermayeye dokunmadan muhalefet etmenin yolu: Göçmen karşıtlığı
Ekonomi meselesinin ucu AKP’ye olduğu kadar hatta ondan da daha fazla sermayeye dayanıyor. Ekonomik krize sermayenin çıkarlarına dokunmadan çözüm üretmek mümkün değil. Göçmen düşmanlığı bu koşullarda bir yandan hükümeti yüklenip öte yandan sermayenin çıkarlarını korumanın formülü olmuş durumda. Toplumun yüzde 1’lik asalak azınlığını oluşturan, para babaları, tefeciler ve her türden kapitalistler, açlık sınırının altındaki asgari ücretle çalışan işçinin, asgari ücret dahi alamadan çalıştırılan göçmeni “asalak” olarak görmesinden son derece memnunlar.
Biz sosyalistler ise asla bu tuzağa düşmeyiz ve emekçi halkı da bu tuzağa düşmemeleri için uyarmayı ve bilinçlendirmeyi görev biliriz. Bizler dünyanın her yerinde ve tabii ki Türkiye’de de işçi sınıfının, yoksulların, ezilenlerin birliğini savunuruz. Göçmenlerin haklarını da savunuyoruz ve savunacağız. Suriyelilerin ya da başka göçmenlerin haklarını savunan birine bir emekçi “al evinde besle” o zaman diye öfkeyle çıkıştığında yine bundan da yerli, göçmen fark etmeden hep birlikte beslediğimiz doymak bilmez kapitalistler kârlı çıktığını görüyoruz.
Göçmenler de işçi sınıfından
Suriyelilerin, Afganların ya da diğer göçmenlerin hiçbir iş yapmadan devlet yardımlarıyla geçindiği tamamen bir yalandır. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sermaye bu göçmenleri ucuz işgücü olarak sömürmektedir. ILO’nun rakamlarına göre Suriyeliler arasında işgücüne katılım oranı erkeklerde yüzde 81’dir. Bir milyona yakın Suriyeli ve onlara ekleyeceğimiz diğer göçmenler çoğunlukla asgari ücretin altında, kayıt dışı şekilde ve insanlık dışı koşullarda çalıştırılmaktadır. Suriyelilerin yüzde 48,2’i imalatta; yüzde 7,8’i tarımda; yüzde 13,2’i inşaatta; yüzde 17,7’i ticaret, konaklama, yeme içme sektöründe çalışıyor.
AKP’nin Konya milletvekili çıkmış gençlerin iş beğenmemesinden şikâyet ediyor. İş beğenmemek dediği de 8 saat iş günü ve haftasonu tatili istemek. İsyan ediyor AKP’li vekil: “Suriyeliler olmasa sanayi biter!” Bir başkası çıkıyor Afganlar olmasa koyunları, davarları güdecek çoban bulamıyoruz diyor. Afganlar olmasa hayvancılık da çökecek. İnsanlık dışı koşullarda insan çalıştırmadan sanayiyi, tarımı, hayvancılığı ayakta tutamayacağını söyleyenler, esas çökmesi gereken onların düzenidir!
Üreten değil sömüren asalaktır!
Göçmenler çalışıyor, üretiyor ve sömürülüyor. Yani göçmenler asalak değildir. Kazandıklarının çok daha fazlasını patronlara kazandırmaktadır. Göçmen işçilerin emek gücü piyasasında dibe doğru rekabet yarattığı, bunun da işçi ücretlerinde baskı yarattığı sır değil. Ama bunun sorumluluğunu göçmen işçiye mi yüklemeliyiz yoksa patronlara mı? Göçmenlere düşmanlık ederek hatta çok istendiği gibi hepsini ülkelere geri göndererek düşük ücretlere son verebilecek miyiz? Suriye göçü başlamadan önce de asgari ücret açlık sınırının altındaydı şimdi de öyle. Bu işin çözümü göçmenlerden kurtulmakta değil, işçinin örgütlenerek, sendikalaşarak hakkını aramasında.
155 lira! Ye ye bitmez!
Suriyeli göçmenlerin aldığı nakdi yardım, sadece belirli kriterleri karşılayanlar için aylık 155 liradan ibarettir. O para da Türkiye devleti bütçesinden değil Avrupa Birliği tarafından karşılanmaktadır. Göçmenlerin bedava elektrik, su kullandığı da “ırkçı” bir yalandır. Bu yalanı yine bir ırkçı olan Bolu Belediye Başkanı’nın göçmenlerin kullandığı elektriğe, suya 10 kat zam yapmasından biliyoruz. Hani göçmenlere bedavaydı?
Göçmenlerin yaşadığını en iyi işçiler anlayabilir
Ayrıca unutmayalım ki yerli halk her gün ucuz göçmen emeği ile üretilen giysileri, yiyecekleri ve diğer ürünleri kullanmakta, tüketmekte, bu insanların ürettiği hizmetlerden faydalanmaktadır. Bu durum ortadayken göçmenlere “besleme” muamelesi yapmak sadece aşağılama değil, aynı zamanda da iftira etmek olur. Aslında göçmenlerin durumunu yine göçmenlere karşı kışkırtılan düşmanlaştırılan işçi ve emekçiler anlayacaktır. Sabah akşam patronlar, işçilere “ekmek” verdiklerinden bahsediyorlar. Sanki karşılıksız veriyormuş, işçinin alınterini son damlasına kadar sömürmüyormuş gibi bir de karşılığında “minnet” bekliyorlar. Hakkını arayanı da Kod 29’la “ahlaksız” damgası vurup kapı dışarı ediyorlar. Patrona sorduğunda “ekmek yediği yere ihanet etti” diyor. Tayyip Erdoğan, kıdem tazminatına göz diktiğinde, patronların kongresinde çıkıp “işveren ihanet içinde olan kişiyle çalışmak zorunda değil” demedi mi?
Beslediğimiz biri var: Arzu Sabancı
Mültecileri istemediğini açıktan söyleyen bir patron var: Arzu Sabancı. CHP’li Engin Özkoç da hemen atlayıp “nerede iş dünyasının diğer babayiğitleri” diye alkış tutmuş. Arzu Sabancı’nın denizcilik şirketine milyarlar kazandıran gemilerde ucuz göçmen emeği sömürüsü var. Sabancı Holding ve diğer büyük şirketler kayıt dışı işçi çalıştırmamakla kendilerini aklayacaklarını zannediyorlar ama o fabrikaların kullandığı ara malları üreten yan sanayide yine göçmen işçiler sömürülüyor. Arzu Sabancı babayiğitlik falan yapmıyor. Suriyelilerin yanına bile yaklaşamayacağı lüks villasından nefret kusuyor. Ne de olsa bu kışkırtmaların sonunda Boğaz kenarı değil, Zeytinburnu, Bağcılar karışacak… Onların çarkları dönecek, canı yananlar, birbirini kıranlar emekçi halktan insanlar, göçmenler, ezilenler olacak. Sabancı’nın istediği, Engin Özkoç’un alkış tuttuğu budur!
Ahlaksızlar ahlaksızlıklarına, suçlular suçlarına ortak ararlar. İşçi sınıfı ve emekçiler patronların ahlaksızlığına da suçlarına da hiçbir surette ortak olmamalıdır.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ağustos 2021 tarihli 143. sayısında yayınlanmıştır.