Devrimci Marksizm yol ayrımında
Türkiye devrimci Marksizmi (ya da bazılarının daha çok tercih ettiği terimle Trotskizmi) bir yol ayrımına gelmiştir. Kökeni devrimci Marksist olan akımların bazılarında inanılması zor gelişmeler yaşanıyor.
Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP), en azından 2007 seçimlerinden beri değişik uğraklarda AKP’nin kuyruğuna takılmış durumda. Ya referandumda olduğu gibi doğrudan, ya da 2007’de Baskın Oran-Ufuk Uras kampanyasında olduğu gibi, AKP’yi “demokrat” ilan eden liberal aydınları destekleme yoluyla dolaylı olarak. Bu yetmiyor, partinin başkan yardımcısı Taraf gazetesindeki köşesinde 1 Mayıs vesilesiyle “bugün Taksim, yarın devrim” diyen solculara, “durun hele, şimdi demokratik bir Türkiye yaratacağız, devrim sonra” mealinde eleştiri yapıyor. Herhalde “süreksiz devrim” teorisini benimsemiş DSİP! Partinin başkanı ise Fethullahçı kurtların resmi organından solculara “koyun” diye saldırıyor. Sonra aynı kişi televizyonlarda “ben Troçkistim” diyor. Onlar Troçkist ise, biz Trotskist değiliz!
DSİP’in bu kararlı tutumu yanında gölgede kalmakla birlikte, Marksist Tutum’un referandumda “Evet” oyu çağrısı yapması da devrimci Marksizmin saflarında ciddi bir sarsıntı yaşanmakta olduğunun yeni bir göstergesi oldu. Bu tavır, bir yandan işçi sınıfının burjuvaziden bağımsızlığı ilkesinden ciddi bir ayrılmadır. Bir yandan da, bu tavrın gerekçesinin liberal bir Türkiye tarihi yorumuna yaslandırılması, yarın Marksist Tutum’un daha da yanlış köşelere savrulması tehlikesini yaratıyor. Marksist Tutum DSİP’in yıllar önce girdiği eğik sathın tehlikeleriyle karşı karşıyadır.
Ama ironilerin şahı, Patronsuz Generalsiz Bürokratsız Sosyalizm’in (PGBS) içinde yer aldığı Türkiye Birleşik İşçi Partisi (eski İKP) içinde ortaya çıktı. Partinin başkanı Zeki Kılıçaslan bir dizi başka parti üyesiyle birlikte partisinden ayrılıp Mehmet Bekâroğlu dolayımıyla Numan Kurtulmuş’un yeni partisinde yer almayı planladığını açıkladı. Kimileri bunu internette gördüğünde şaka zannetti. Asıl şaka, yıllar önce “kitlesel işçi partisi” fikrini stratejik bir hedef düzeyine yükselterek, sınıf mücadelesi bu kadar durgunken, yorgun ve Leninizme sırt dönmüş bir takım işçi ve sendikacılarla birlikte, Brezilya’da büyük bir grev dalgasının ürünü olan PT deneyimini tekrar etmek isteyen PGBS’nin şimdi içine düştüğü durumdur! Sağ-sol ayrımını reddeden, “işçi olsun çamurdan olsun” türü bir yaklaşım, sonunda Numan Kurtulmuş’un partisinde de arar işçiyi! PGBS, TBİP’li yoldaşlarının bugün geldiği noktadan sorumlu olduğunu yadsıyamaz. En “işçici” yaklaşım, çürüklüğünden dolayı, burjuvazinin peşine düşüşün mecrasını oluşturmuştur!
Bütün bu gelişmeler içinde biz Devrimci İşçi Partisi Girişimi olarak bir yandan işçi sınıfının öncüsünü burjuva düzeninin karşısında kararlı olarak duracak bir devrimci partide örgütleme çalışmasını alçakgönüllü tarzda yürütürken, bir yandan da burjuvazinin Batıcı-laik ve İslamcı kamplarına karşı sınıfın bağımsızlığını sağlamak için Üçüncü Cephe politikasının Türkiye çapında öncülüğünü yapıyoruz.
Yukarıda sözünü ettiğimiz akımlar değişen düzeylerde burjuvazinin İslamcı kanadının peşine takılmışken, İşçi Cephesi de referandumda burjuvazinin Batıcı-laik kanadının partisi CHP ile işbirliği yapmak isteyen sosyalistlerin “Hayır” kampında yer almasının yarattığı iç huzursuzluğu ile bizim “cephe” fikrimize eleştiri yöneltiyor. Bula bula ne gerekçe buluyor? Cepheler proletaryayı proleter olmayan katmanlarla bir araya getirdiği için Trotskistler “cephe” fikrini “yerli yersiz” kullanmazlarmış! İşçi Cephesi’nin de önemsediği “birleşik işçi cephesi”nin yanı sıra, Lenin’le birlikte “birleşik antiemperyalist cephe” fikrinin de mucidi olan Trotskiy’in izleyicileri “cephe” fikrine mesafeli! “Öznesi işçi sınıfı olmayan” bütün cephelere “kategorik olarak” karşı! Yoksa “birleşik anti-emperyalist cephe” de mi salt işçilerden oluşan bir cephe? Daha iyi bir argüman bulunabilirdi! Bunun yerine TKP ve Halkevleri ile birlikte “Hayır” oyu kullanmak sınıf bağımsızlığını mutlaka pekiştirmiştir!
Proletaryanın burjuvazinin bütün kanatlarından bağımsızlığı, devrimci Marksistlerin üzerine titrediği bir ilkedir. Bizim bir dünya partisinin inşası amacıyla desteklediğimiz Dördüncü Enternasyonal’in Yeniden Kuruluşu Koordinasyonu’nun (DEYK) harcında da bu ilke asli bir yer tutuyor. Ayrışma uluslararası alanda da yaşanıyor. Ama Türkiye’de devrimci Marksizm alanından gelen örgütler, burjuvazinin iç savaşının karmaşık dehlizlerinde yollarını yitirmişlerdir.
İhtilalci Marksizmin bu ilkesini Devrimci İşçi Partisi ayakta tutacaktır!