Botan Serhıldanı: Kürt halkının “çılgın proje”si!

“Av râbu, sikir bilav bû” (“Su taşıp coştu, bent yıkılıp düştü”)

-Kürt anasözü/atasözü-

Kürt halkı, barış ve çözüm çadırlarından, “hayırlı Cuma”lara, cenaze törenlerinden Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku’nun adaylarını vetosuna karşı geliştirdiği protestolara kadar, sadece Kürt bölgesinde değil, İstanbul, Adana, Mersin gibi metropollerde de yapılan son aylardaki bütün eylemleri ile serhıldan geleneğinin 80’li yılların sonunda, 90’lı yılların başında gelinen cesur ve kararlı çizgisine yaklaştığını göstermişti. 15 Mayıs’ta ise, tarihte bir ilki başararak bu çizgiyi aşmış durumda. Kuşkusuz bu ilk, hayatın diyalektiğinin bir sonucu, bir yanıyla muazzam bir başarıya, bir yanıyla da korkunç bir acıya işaret ediyor.

12-14 Mayıs tarihlerinde Federe Kürdistan Bölgesi’ne sıfır noktasında bulunan Şirnex’in (Şırnak) Qilaban (Uludere) ilçesine bağlı Mergeh (Yemişli) ve Aroş (Ortaköy) köyleri kırsalında çıkan çatışmada öldürülen ve orada bırakılan gerillalardan bir kısmının cansız bedenlerini almak için kadınıyla, çocuğuyla, genciyle, yaşlısıyla yüzlerce sivil ve silahsız insan tank, top ve ağır silah ateşi altında sınırı geçerek, geceyi de dağlarda geçirdikten sonra üç evladını alarak geri döndü. Bu sıra dışı durum burjuva medyasını bile o kadar etkilemiş olacak ki Radikal gazetesi 17 Mayıs baskısında haberi “Ölüm sınır tanımadı” sürmanşeti ile vermek zorunda kaldı. Biz onlara daha doğru bir başlık önerelim: “Ölüm sınırını aşanlar, ölüleri için yapay sınırları da aştı.” Bu olayda üzerinde durulmayan önemli bir nokta TSK’nın çatışmalarda öldürdüğü insanların cenazesini ortada -halk deyimiyle “kurda kuşa yem olacak” biçimde- bırakarak, Türkiye’nin de imzasının bulunduğu 1949 Cenevre Savaş Hukuku Sözleşmesi’ni açıkça ihlal etmiş olduğudur.

Kürt halkının “Botan Serhıldanı” adını verdiği bu sahiplenme, ardından yüz binlerce kişinin katıldığı cenaze törenleri, basın açıklamaları, toplantılar, sokak gösterileri, kepenk kapatmalarla da sürdürülünce egemenlerin telaşı ve korkusu da çizgiyi aştı tabii. Bu telaşla genelkurmay başkanı Koşaner, ABD genelkurmay ikinci başkanı Cartwright ile, başbakan Erdoğan ise sıra dışı bir şekilde bir helikopter pistinde ABD büyükelçisi Ricciardone ile aynı gün (17 Mayıs) apar topar bir görüşme yaptı. Erdoğan bu görüşmeden sadece iki gün sonra ise Wan’da (Van) bir yandan “Kürt sorunu yoktur” sözlerine devam ederken, öte yandan gözdağı verircesine asker ve polise ait yeni karakol ve hizmet binalarının açılışını yaptı.

Sulugözlülüğüyle ve “hümanist” pozlarıyla kitleleri kandırmaktan sorumlu başbakan yardımcısı Bülent Arınç ise aynı gün daha önce ölmüş olan bir askerin ailesine yaptığı propaganda ziyaretinde özel çözüm önerisini açıklamış: “Attığını vuran, tehlikeyi sezen, tuzakları fark eden, tuzağa düşmeden kendisi avcı olan birliklerle bu sorunu çözelim istiyoruz.” Sanki Rambo filmi senaryosu yazıyor mübarek! Üstelik dile dikkat! “Avcı birlikler”miş! Bu mu sizin Kürt Sorunu anlayışınız, bu mu binlerce insanın canına, milyonlarca insanın acılar içinde kıvranmasına mal olan savaştan anladığınız? Ama dikkat edin, Türkçe’de güzel bir deyim vardır: “Ava giden avlanır.”

Arınç’a ve savaş orkestrasından saz arkadaşlarına son durumu anlamaları için Oral Çalışlar’ın 17 Mayıs tarihli Radikal’deki köşe yazısını tavsiye edelim. Yazının bir bölümünde şöyle diyor Çalışlar: “Onbinlerce Kürt şu anda öldürülen PKK’lıların cenazesine ağıt yakıyor. Onları ‘kendi şehidi’ olarak bağrına basıyor. Batının ‘terörist’ olarak tanımladıklarını doğudaki bir çok insan kahraman olarak görüyor. Bu algıyı hiçbir silahlı müdahale, hiçbir operasyon yok edemez.” Biz söylemiyoruz. Yıllardır AKP hükümetine sempatiyle yaklaşan liberal bir yazar söylüyor bunu. İşte o algı, Kürt halkına 15 Mayıs’ta dağları aşırdı. İşte o algı, gönül ve düşünce bağı dışında hiçbir bağı, menfaati, çıkarı olmayan yüzbinlerce insanı sokaklara döküyor, ölüm, korku, baskı, işkence, cezaevi… hiç ama hiçbir engel tanımadan sınırları geçiriyor. O algı barış, özgürlük ve eşitlik “projesi”nin bayrağını yükseltiyor!

Ey Erdoğan, ey CHP’li, MHP’li ve bilmemneli egemenler, gözünüz “çılgın proje” görsün! Gözünüzü iyi açın: bu projede rant yok, sömürü yok, emekçilerin alınterini pazarlamak yok, emperyalizmle işbirliği yok! Evet sizin akıttığınız kan var, gözyaşı var, ama dağları, sınırları aşan, “bentleri yıkan”, silaha, tanka, topa yenilmeyen direniş, sahiplenme, kardeşlik ve dayanışma var!


* Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Haziran 2011 tarihli 20. sayısında yayınlanmıştır.