Venezuela’da Amerikan askeri müdahalesine doğru
Venezuela’da 30 Nisan sabahı, kendini ülkenin başkanı ilan etmiş Amerikan kuklası Juan Guaido, birtakım subayları etrafına toplayarak televizyona çıktı, artık iktidarı ele geçirme mücadelesinin son evresine girildiğini açıkladı. Böylece Guaido, Ocak sonunda gerçekleştirdiği sivil darbeyi bir askeri darbe ile tamamlamaya çalışıyor. Bir yandan sanki ordu artık kendisini destekliyormuş gibi açıklama yaparken, bir yandan da halkı sokaklara çağırdı sözde başkan. 1 Mayıs’ta hem onun taraftarları hem de ülkenin meşru başkanı Nicolas Maduro’yu destekleyen emekçi kitleler kalabalık biçimde toplandı. Bu arada Guaido’nun sokaklara çağırdığı halkı askeri olarak destekleyemediği, ordunun hâlâ Maduro’nun yanında olduğu ortaya çıktı. Yani üç beş askeri birlik kendi yanına geçince darbe yapmış pozuna girmişti Guaido. Buna rağmen 1 Mayıs akşamı halkı yeniden sokağa çağırdı. Ama Perşembe ve Cuma sokaklar bomboştu! Buna karşılık, Maduro 2 Mayıs Perşembe sabahı, Venezuela’nın en büyük kışlası olan Tiuna’da 4.500 subay ve askeri bir araya toplayarak büyük bir gövde gösterisi yaptı, onlarla birlikte sloganlar attı: “Sadakat daima, ihanet asla!”
Guaido’nun silahlı kuvvetleri Amerikan ordusu!
Peki, Guaido neden böyle bir blöfe girişti? Neden ordu Maduro’nun yanında olduğu halde bu yola çıktı? Çünkü onun silahlı kuvvetleri Venezuela ordusu değil! O, aile yakını mahalle kabadayısına güvenen yeni yetme belalı gibi dikleniyor, çünkü arkasında koskoca ABD var. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve Trump’ın Güvenlik Başdanışmanı John Bolton, ilk gün Guaido bazı subaylarla boy gösterir göstermez operasyonu desteklediklerini açıkladılar. Bundan daha vahimi, Mike Pompeo 2 Mayıs günü ABD’nin gerekirse askeri olarak müdahale edeceğini söyledi.
ABD’nin asıl planı bu. Venezuela ordusunun kolay kolay Maduro’yu terk etmeyeceğini biliyor. Etmez zira şimdi hayatta olmayan eski başkan Chavez’in kurduğu, Maduro’nun da sürdürdüğü rejim kişisel bir rejim değil. İçinde subay kadrosunun da bulunduğu bir toplumsal güçler blokunun iktidar aracı. Yani ordunun büyük çoğunluğu Maduro kadar rejimin sahibi. Bu, subay kadrosunun bir bölümünün ABD’nin önerebileceği rüşvetin çekiciliğine kapılmayacağı anlamına gelmez. Ama olağan durumda sosyo-ekonomik hayattan uzak bir ordudan farklı olarak, Venezuela ordusunun rejimle çok güçlü ekonomik bağları var. O yüzden ABD rüşvetinin çok yüksek, karşı tarafa geçmemenin bedelinin ağır olması gerekiyor.
Trump: “Neden ABD ülkeyi düpedüz işgal etmesin?”
O yüzdendir ki Trump başa gelir gelmez, daha 2017 yılında, OAS (Güney ve Kuzey Amerika devletlerini bir araya getiren gerici örgüt) bünyesindeki müttefiklerine Venezuela “sorunu”nun çözümü için şu soruyu sormuştu: “Neden ABD ülkeyi düpedüz işgal etmesin?” Niyet açıktı. Ama Latin Amerika ülkeleri buna onay vermediler. Böyle bir şeyin kıtayı yangın yerine çevirebileceğini biliyorlardı çünkü.
Ancak, bu yılın başında Latin ülkelerinin ekonomik ve politik bakımdan en güçlüsü olan Brezilya’nın başına faşist bir politikacı gelince, denge değişti. Bu yeni durum (Gerçek gazetesinin Bolsonaro seçilir seçilmez derhal işaret ettiği gibi) ABD’nin Venezuela’ya askeri müdahalesini kolaylaştırdı. Nitekim Guaido, Ocak ayında sözde başkanlığını ilan etmeden önce, Bolsonaro görevi devraldıktan sonra, ABD, Brezilya ve (Venezuela’nın kapı komşusu, hükümeti son derece sağcı) Kolombiya’da görüşmeler yaptı.
Latin Amerika ülkeleri, ABD işgalinin hâlâ çok riskli olduğunun farkında ve henüz buna arka çıkmıyor. Ama ABD Guaido’nun bu hafta yaptığı türden provokasyonlarla kan dökülmesini, ekonominin her geçen gün kötüye gitmesini gerekçe olarak kullanabileceği bir anın geleceğini umuyor. Ayrıca Reuters’in 30 Nisan’da verdiği haberin hatırlattığı gibi, Blackwater türü, ilk kez Irak işgalinde yaygın olarak kullanılan “taşeron asker” (İngilizce “contractor”) şirketleri aracılığıyla (açık ya da gizli) paralı askerler de kullanabilir.
Guaido bu provokasyona girişti çünkü başlattığı hareket artık durgunluk evresine girmiş durumda. Ocak sonunda başkanlığını ilan etti. Şubat sonunda Kolombiya sınırına gelen sözde insani yardımı ülkeye sokmak için halkı çağırdı, başarısız oldu, bir konser düzenlediğiyle kaldı. Mart ayında kim bilir hangi provokasyonla Venezuela haftalar süren bir elektrik kesintisiyle karanlıkta kaldı. Ama ordu ve halk bir türlü Guaido’nun yanına geçmiyor. Sadece ABD’nin değil, 54 ülkenin alçakça desteğini alan Guaido, buna rağmen ülke içinde artık eskiyen bir yüz haline geliyor. Artık son evreye geçmesi biraz da bunun telaşıyla.
ABD ambargosu Venezuela’da 40 bin insanı öldürdü!
Tam bu sırada, neoliberal burjuva dünya düzeninin has bir adamı, Latin Amerika ve Doğu Avrupa halkları üzerinde “şok programları” uygulamış önde gelen bir Amerikalı ekonomi profesörü olan Jeffrey Sachs, ABD’nin Venezuela üzerinde 2017’den beri uyguladığı ekonomik ambargonun ülkeye gıda maddesi ve ilaç ithalatını engelleyerek hastalık ve ölüm oranlarını arttırdığını, eldeki verilere göre bu dönemde 40 bin ilave ölümden söz edilebileceğini açıkladı. Tamamen düzenin adamı olan Sachs, ambargonun rejim değişikliğinden başka hedefi olmadığını da vurguluyor. Ayrıca ülkenin yaşadığı hiperenflasyonun (yıllık enflasyonun yüzde bir milyon olduğu söyleniyor) ve mal kıtlığının da bu ambargonun sonucu olduğunu ifade ediyor.
Yani ABD’nin amacı hep söylendiği gibi Venezuela’daki “insani kriz”i çözmek değil. ABD emperyalizmi bunun nedenleri arasında yer alıyor. ABD aynen şimdi İran’da da olduğu gibi, Venezuela’yı ekonomik olarak boğma yoluyla zayıf düşürme sayesinde rejim değişikliğini hedefliyor.
Anlatılan bizim de hikâyemizdir
ABD Venezuela’da amacına ulaşırsa, modern tarihte az görülmüş bir gelişme yaşanacak. ABD sadece bir hükümeti devirmiş ya da bir rejimi değiştirmiş olmayacak, bir ülkeye gizli saklı olmadan başkan tayin etmiş olacak. Bu, içinde yaşamakta olduğumuz ağır ekonomik kriz ve politik çalkantı döneminde sadece Venezuela ya da Latin Amerika için değil, bütün dünya için çok tehlikeli bir gelişmedir. Burada başarı kazanırsa ABD’nin önü açılacaktır.
Öyleyse hepimiz, Chavezciliğe ya da Maduro’ya eleştirilerimiz ne olursa olsun, bugün Venezuela’nın meşru hükümetinin ABD tarafından devrilmesine karşı tereddütsüz bir tutum almalıyız. Devrimci partiler için bunun yolu, sadece politik değil her türlü fiili yardımı da gündemine almaktır.
Devletlere gelince, onların da yapabilecekleri var elbette. AKP iktidarı güya Venezuela’dan yana politika izliyor. Ama Türkiye hâlâ ABD emperyalizminin uluslararası ordusu NATO’nun üyesidir ve bu İncirlik ve diğer üslerin Ortadoğu halklarına saldırı merkezleri olmasını sağlıyor. Destek NATO’dan çıkarak, üsleri kapatarak verilir. Gerisi laf ü güzaftır!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Mayıs 2019 tarihli 116. sayısında yayınlanmıştır.