Taammüden taksim ve savaş parolası
Kadın cinayetlerinde taammüden cinayet parolası vardır: “Gel son bir kez konuşalım” der adam kadına, kadın gider ve öldürülür. Kıbrıs’taki müzakereler gittikçe kadın cinayetlerine benzemeye başladı: “Gel son bir kez müzakere edelim…”, “Gel son bir kez iki bölgeli, iki toplumlu federal Kıbrıs…”, “Gel son bir kez referanduma gidelim…”, “Gel son bir kez birbirimize karışmayacağımız gevşek bir devlet kuralım…”
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Annan Planı’na “evet” demiş şu anki Başkanı Anastasiadis ile saçını savaş naraları atarak ağartmış ‘KKTC Cumhurbaşkanı’ Derviş Eroğlu’nun “ortak metin” üzerinde uzlaşmış olmaları 50 yaşını aşmış Kıbrıslıları bile heyecanlandırmaya yetiyor. Üstüne üstük müzakereci olarak atanan sivil toplum örgütü lideri Kudret Özersay’ın uluslararası burjuvazi açısından anlamı büyük: Britanya emperyalizminin Lordlar Kamarası’nda misafir edilecek kadar sevdikleri Bay Özersay, ABD’de Washington’da Kıbrıs’ın doğal gazı üzerine TC, Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nden de temsilcilerin bulunduğu bir “workshop” toplantısında geçen sene Nisan ayında “Kıbrıs Türk tarafını temsilen” yer aldı. O toplantı haberini okuduğumda en çok merak ettiğim şuydu: Özersay’ı bir sivil toplum örgütü lideri olarak “Kıbrıs Türk tarafı”nı temsil edecek pozisyona kim atadı veya seçti? Tarihin en kanlı diktatörlerinden Pinochet’yi sağlık nedenlerinden dolayı İspanya’ya teslim etmeyen Lordlar Kamarası’nda temsil edilen muhteşem bir sivil toplumumuz var!
Kıbrıs tarihi uygulanmamış ve uygulanamayacak olan BM kararları ve ortak metinler mezarlığıyken 50 yaşını aşmış kuşaklar bile doğal gaz sondajından “barış” çıkacağını sanmaya cesaret edecek kadar tarihten ders almamışsa göreceğimiz günler var daha! Kıbrıs’ın madenleri, geçmişte bizim zenginliğimiz olarak bizim kalkınmamıza mı dönüştü ki doğal gaz bizim zenginliğimiz olarak kalkınmamıza dönüşsün? Uluslararası enerji tekelleri Kıbrıs’ın birikim olanaklarını sermaye birikimine katarken Kıbrıslıların çenesi ve umutları yoruluyor sadece! Osmanlı’nın savaş borçlarını ödedik, sonra Britanya bizim madenimize el koyabilmek için alt yapıyı kurarken bizden vergi aldı, sonra döndü vergi ile kurduğu tren yolunun raylarının demirlerini madenler boşalınca söktü Britanya’ya götürdü. Bize tren yolunun raylarını bile bırakmadılar, doğal gazın neresine heyecanlanıyorsunuz?
Umudun, korkunun ve güvenliğin koalisyon ortağı olduğu bu coğrafyada iyimserliğe karşı kötümserliğin örgütlenmesi gerekiyor. İyimserler emperyalist barış taraftarı bir güruh ve kötümserler şimdilik görünmez olan dar bir kesim. İyimserler bombayla oynayanlar, kötümserler bombayı uzağa savurması gerekenler!
Yeni devletin karakteri
Bugün Kıbrıs’ta yapılan görüşmeler, kurucu anayasası uluslararası ticaret antlaşması biçimini almış olan bir yapıyı ortaya çıkaracak: Ekonomisi, para politikası ve askeri-polis gücü dışarıya bağlı, devlet karakteri olmayan bir devlet inşa ediliyor. Barış olmayan barışla, çözüm olmayan çözüm oluyor ve devlet olmayan devlet kuruluyor, kısacası protektoraya dönüşüyoruz! Bugünden daha mı kötü? Hayır, bugünkü iflasın sürekliliği!
Uluslararası ticaret antlaşması sonucunda da ortaya hantal, bürokratik, iş göremez raporu olan bir organizma çıkacak. Bir bütün olarak Kıbrıs burjuvazisinin Türk-Rum olarak desteklediği bir süreçle karşı karşıyayız.
Rum burjuvazisi kuzeyi massedebileceğinin hesabını yapıyor, Kıbrıs Türk burjuvazisi ve TC devleti de ekonomik iflastan dolayı güneyi massedebileceğinin hesabını yapıyor. İki taraf da doğal gazın fırsat olduğunu söylüyor. Kıbrıs Cumhuriyeti için doğal gaz krizden çıkış, Türk tarafı içinse “zenginlik” ve savaş sebebi! Ama doğal gazı İsrail-ABD ortaklığında NOBLE çıkarıyor. Herkes birbiri üzerine hesap yapmış durumda. Çelişkiler düğüm olmuş, şimdilik çelişkiler iyimserlikle maskelenmiş!
Bugünkü müzakerelerin uluslararası ticaret antlaşması karakteri taşımasının tek nedeni doğal gaz değil. Kıbrıs Cumhuriyeti ekonomik olarak battı, KKTC de kamusal-özel sektör anlamında sürdürülemeyecek bir bütçeye sahip. Ortada iflas etmiş iki şirket var. Bu iki şirketi birleştirerek yeni bir şirket kurmaya çalışıyorlar. Bildiğiniz şirket evliliği! Ama iki tarafın da bu yeni ortaklık için ortaya koyacak parası yok: Doğal gaz da yeni şirketin sermayesini oluşturacak!
Acele işe emperyalizm ve kilise karışır!
2004 yılında müzakereler ve referandum konusunda acele edilmesinin sebebi Kıbrıs’ın AB’ye üye olacak olmasıydı. Kıbrıs AB’ye girmeden alelacele Kıbrıs Sorunu’nu aradan çıkaralım deniyordu. Sonra Kıbrıs Sorunu çözülmeden AB’ye girildi. Kıbrıs Sorunu çözülmeden AB’ye girilirse Türkiye’nin başına sorunlar açılır, TC-AB ilişkilerinde sorunlar olur, hatta ilişkiler kopar deniyordu. Tüm bunları TC’ye şirin görünmeye çalışan liberal soytarılar söylüyordu. TC-AB ilişkileri Kıbrıs yüzünden hiç gerginleşmedi, AB’nin umurunda bile olmadı Kıbrıs Sorunu. Uluslararası hukukta yok şöyle pürüzler çıkar, yok 800-900 bin kişilik Kıbrıs ahalisi yüzünden Türk ulusunun başı ağrır, deniyordu. Uluslararası hukuk tınlamadı, Türk ulusunun da en azından başı bizim yüzümüzden ağrımadı. Bugün yeniden bir acele var. Tam anlamıyla batmış bir dükkânın elde kalan son mallarını satmak için yaptığı indirime dönüşmüş bir acelecilik!
Kuzeyde milli birlik ve beraberlik sağlandı, güneyde ise ufak tefek fireler dışında cephe tamam! Ortodoks Kilisesi bile antlaşma yanlısı olduktan, Anastasiadis Vatikan’da Papa’ya kadar çıkıp destek istedikten sonra baba, oğul ve kutsal ruh adına Allah’ı da cepheye kattılar!
Kıbrıs’ta barış isteyenlerin Irak’ta savaşanlardan barış dilendiğini 10 yıl önce biz gördük. 10 Yıl önce Annan Planı mitinginde halka Powell’i nasıl alkışlattıklarını unutmadık. Sonra Libya bombalanırken Kıbrıslı sendikacıların Sendikal Platform adına Brüksel’e “Kıbrıslı Türklere sahip çıkın” diye gittiğini de gördük. Zamanlama da muhteşemdi! Daha dün Avrupa’nın ortasında Balkanlar’da savaş çıktığında şaşkına dönen, Yunanistan’ı sömürgeye dönüştüren, güney Avrupa proleteryasıyla savaşan, Orta Afrika’da savaşmaya devam eden hükümetlerin Avrupa Birliği’nin varlığı Kıbrıs’ta kurulacak olan protektora rejimin kurucu zemini olacak!
CTP’nin “antlaşmazlıkların çözümü”nden anladığı “Pax-Americana”. Yani, tepe taklak olmuş bir Yeni Dünya Düzeni’nin “Amerikan barışı”. Eroğlu’nun siyasetten tek anladığıysa küflenmiş ve üzerinde kan kurumuş bir milliyetçilik! AKP’nin barışı ise “doğal gaz barışı”. Yani “tüccar barışı”… Bu üç unsurun uzlaştığı ve kenetlendiği bir çözümün bahsi bile taammüden taksim ve savaş parolasıdır! Bunun en son göstergesi önümüzdeki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde kuzeyde yaşayan Kıbrıslıların “Kıbrıs kimliği” ile oy kullanmaması için bütün partiler birleşti. Tek Kıbrıs kimliğinden ödleri kopuyor! TC sömürgeciliğinin bu şovenist soytarıları çözüm cephesinde birleşmiş: Müzakere masası değil, milli cephe kuruldu.
Ege’de it dalaşı olurken Kıbrıs’ta uzlaşı olmaz!
2013’ün son günlerinde Türkiye siyasi gündeminin yoğunluğu içerisinde gözden kaçan bir olay oldu: Ege’de savaş uçakları it dalaşına girdi… Burjuvazinin köpekleştiği ve it dalaşına girecek kadar rahat davrandığı bir coğrafyada ne bombayla oynayın ne insanların umutlarıyla! Ege’deki it dalaşından sonra da Kıbrıs açıklarında “Akdeniz Kalkanı Harekâtı” kapsamında Kıbrıs karasularında dolaşan TSK’ya bağlı savaş gemilerinden biri Kıbrıs’ın güneyinde sismik araştırma yapan Norveç bandıralı gemiye müdahalede bulundu. Kıbrıs’ın çevresinde doğal gaz araştırmaları başladığı ilk günden beridir TSK savaş gemilerini herhangi bir kritik anı kaçırmamak, savaş ihtimali varsa savaşa girebilmek için tatbikatlar-harekâtlar adı altında Kıbrıs’ın etrafında hazır bekletmektedir.
Türk-Yunan, Rus, Alman, Fransız, İngiliz, Amerikan ve İsrail burjuvazilerinin damar damar üstüne binmiş çelişkiler yumağı ortasında, Yunanistan’da ışık hızıyla gelişen Hrisi Avgi faşizmi, güney Kıbrıs’ta faşist ELAM, Ege’de it dalaşı, KKTC’de düğmeye basıldığı an sokaklara dökülen ülkücüler, TSK’nın Kıbrıs açıklarındaki savaş tatbikatlarının gölgesinde Anastasiadis ile Eroğlu’nun üzerinde uzlaştığı ortak metin “taraflar birbirlerine karışmayacak” diyor. Kısacası ticaret yapabilirsiniz ama arkadaş olamazsınız!
Onlar el bombasının pimini çekti. Bu bomba eninde sonunda patlayacak. Ne kadar uzağa savurabilirsek bombayı o kadar az zarar görürüz!
Bu yazı, 23 Şubat 2014 tarihinde Kıbrıs’ta yayınlanan Afrika gazetesinin Pazar ilavesinde yer almıştır.