Küba’da işçi devletini savunalım, bürokrasiden kurtaralım

“İşçi devleti”. Söylemesi bile güzel. Düşünsenize tarih boyunca hep mülk sahibi sınıflar devleti ellerinde tutmuş. “Köleci devlet” diyoruz: Köle sahiplerinin elinde onlar için çalışmış. “Feodal devlet” diyoruz: Derebeyleri, büyük feodal toprak sahipleri uğruna uğraşmış didinmiş. Sonra günümüze geliyoruz “burjuva devleti” diyoruz: Patronların, para babalarının, kapitalistlerin devleti. Ama tarihte ne “çiftçi devleti” olmuş, ne “maraba devleti”, ne de başkası.  İşte tarihte ilk kez, ezilen sömürülen sınıflar

“İşçi devleti”. Söylemesi bile güzel. Düşünsenize tarih boyunca hep mülk sahibi sınıflar devleti ellerinde tutmuş. “Köleci devlet” diyoruz: Köle sahiplerinin elinde onlar için çalışmış. “Feodal devlet” diyoruz: Derebeyleri, büyük feodal toprak sahipleri uğruna uğraşmış didinmiş. Sonra günümüze geliyoruz “burjuva devleti” diyoruz: Patronların, para babalarının, kapitalistlerin devleti. Ama tarihte ne “çiftçi devleti” olmuş, ne “maraba devleti”, ne de başkası.

İşte tarihte ilk kez, ezilen sömürülen sınıflar arasında en güçlüsü, en heybetlisi işçi sınıfı bunu başarmış, eli nasırlı bir devlet kurmuş. Marksist bir önderlikle yönetici sınıf haline yükselmiş işçi sınıfı. Önce Sovyetler Birliği’nde, sonra Çin’de, sonra başka yerlerde. Ama 20. yüzyılda bir dizi gelişme bu rejimlerin yenilmesiyle, o ülkelerde kapitalistlerin yeniden hâkim sınıf haline gelmesiyle sonuçlanmış. Nedenini başka zaman konuşuruz. Bir yer hariç, Küba. O yumuşak huylu ada insanları hâlâ kapitalist şirketlerin sultasında değil, bütün üretim araçlarının toplumun ortak mülkiyetinde olduğu, kâra göre değil ihtiyaca göre merkezî planlamayla yürüyen ekonomik ilişkiler içinde yaşıyor. 20. yüzyılda dünyanın en güçlü işçi devleti olan Sovyetler Birliği 1991’de dağılalı bu yıl tam 30 yıl oldu. Küba hâlâ direniyor.

İşte bu ülkede geçtiğimiz 11 Temmuz günü hiç yaşanmamış bir şey yaşandı. Ülkenin bazı kentlerinde yoksul, emekçi halk sokağa çıktı ve hem sorunlarını haykırdı hem de rejime meydan okudu. Sorunları gerçekten büyüktü: Küba başta salgınla en iyi başa çıkan ülkelerden biriyken şimdi virüs o toplumu da pençesine almıştı. Tabii salgından korunmak için kapanma başlamış, bu sefer ekonomi zayıflamıştı. Ülkenin ihtiyacı olan dövizin önemli bölümünü getiren turizmdi ama turizm aynı zamanda virüs getiriyordu, bu yüzden oteller kapanmıştı. Bu sefer döviz yokluğu dolayısıyla gıda ve ilaç kıtlığı yaşanmaya başlanmıştı.

Küba devletinin bir işçi devleti olarak bu sorunları çözmesi gerekir, hatta hiç yaşanmamalıydı bunlar. Ama bütünü kapitalist olan bir dünyada küçük (12 milyon nüfuslu) bir ada devletinin olanaklarının sınırlı olduğu da unutulmamalı. Üstüne üstlük, kapitalizmin baş muhafızı Amerika, Küba’da işçi devletini boğmak için ülkeye ekonomik ambargo uyguluyor. Bu yıl ambargonun 60. yıldönümü! Bu da Küba’nın ekonomik zorluklarının ana kaynaklarından biri.

Ama sorun bundan ibaret değil. Kapitalizm dünyaya hâlâ hâkim olduğu için bugün artık var olmayan eski işçi devletlerinde olduğu gibi Küba’da devletin üst kademesine ve kamu işletmelerine hâkim olan bir tabaka adım adım ayrıcalıklar ele geçirmiş. Bunlar hâlâ üretim araçlarını özel mülkiyetlerine geçirebilmiş değil. O yüzden de bir hâkim sınıf değiller. Ama yedikleri içtikleri, çocuklarının eğitimi yaşlılarının sağlığı, hayat tarzları, her şeyleri halktan farklı. İşte bu bürokrasi, Küba’da eşitsizlikleri arttırıyor. Halkın tepkisi de buradan doğuyor.

Ne yapmak gerek? Sağlam kayayı korumak, onun üzerinde işçi devletini güçlendirmek, ama bu asalak tabakadan kurtulmak gerek. Yoksa kaya kaypak oluyor, işçi devleti elden gidiyor.

Söylemesi kolay, yapması zor. Neden? Çünkü bir yandan Amerika ve o ülkeye yerleşmiş sosyalizm düşmanı Kübalılar işçi devletini yıkmak için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Öte yandan bürokrasinin kendisi, aynen daha önce Sovyetler Birliği, Çin ve başka işçi devletlerinde olduğu gibi, kendi ayrıcalıklarını sağlam kazığa bağlamak istiyor, elde ettiği olanakları özel mülkiyetle perçinlemek istiyor, piyasa istiyor, özelleştirme istiyor, kapitalizm istiyor.

İşçi sınıfı bu zor işi başarmak zorunda. Yani işçi devletini ve onun sağladığı ekonomik olanakları koruyacak ama bürokrasiden kurtulacak yolu da bulacak. Bunun için Küba işçilerinin dünya işçilerinin desteğine de ihtiyacı var. O dayanışmayı göstermeliyiz.

Ama Küba işçilerine verilecek en büyük destek dünyanın başka ülkelerinde yeni işçi devletlerinin kurulmasıdır. Ardı ardına birçok ülkede işçi devletleri kurulur ve bunlar gerçek bir dayanışma ve işbirliğine girerlerse işte asıl o zaman Küba’daki işçi devleti kurtulur. Demek ki en önemli görevimiz Türkiye’yi de sermayenin hâkimiyetinden kurtarmak, kendimizi kurtarırken bütün ülkelerin işçilerin kurtuluşuna da katkıda bulunmaktır.

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ağustos 2021 tarihli 143. sayısında yayınlanmıştır.