AKP’nin yaldızı kazındı: Emperyalizmin dostu, Siyonizmin koltuk değneği
Türkiye ile gayri meşru İsrail devleti arasındaki gerilimli dönem sona eriyor. Bunca “dayılanmanın” ve “reis” yakıştırmalarının sonucunda, “Erdoğan ve vüzerâsının” dönüp dolaşıp bizi getirdikleri yer, Siyonist İsrail devletine can simidi olmak. Şimdi Ortadoğu halklarına bunu teşhir etmek, her zamanki gibi biz işçi sınıfı devrimcilerinin görevi.
Kadim dostluktan “one minute”e
Gayri meşru İsrail devleti 1948 yılında, Filistin halkının topraklarından kovulduğu bir etnik arındırma vasıtasıyla kuruldu. Türkiye devleti, 1949 yılının Mart ayında bu gayri meşru devleti tanıdı ve bu tarihten itibaren, Türkiye hükümetlerinin İsrail ile ilişkileri hep iyi oldu. AKP döneminde, bu partinin siyasi çizgisinden dolayı ilişkilerin bozulması bekleniyordu. Ancak bu hemen olmadı. Örneğin, 2005 yılında Erdoğan İsrail’i ziyaret etti. Olumlu geçen bu ziyaretten sonra Türkiye, İsrail’den 10 adet insansız hava aracı sipariş etti. Ancak 2008 yılında tam Türkiye Suriye’yi İsrail’le barıştırmaya çalışırken Siyonist İsrail devleti, Gazze’ye saldırdı ve 1500’e yakın Filistinliyi öldürdü. Bunun ardından, Erdoğan Davos’ta, ünlü “one minute” çıkışını yaptı. Bu çıkış, hem Filistinliler hem de Ortadoğu halkları nezdinde Erdoğan’a karşı önemli bir sempati doğmasına, İsrail’i protesto eylemlerinde Türk bayrakları ve Erdoğan fotoğraflarının taşınmasına neden oldu. 2010 yılında ise Siyonist devlet, Gazze’ye yardım malzemeleri taşıyan Özgürlük Filosu’nda yer alan Mavi Marmara adlı gemiye saldırarak 9 Türkiye vatandaşını öldürdü.
“One minute”, bol bol alışveriş
Tüm bunlardan sonra çoğu kişi doğal olarak, iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin zedeleneceğini, Türkiye’nin İsrail’e yönelik yaptırımlara girişeceğini vs. bekliyordu. Böyle olmadı. Bir yandan diplomatik alanda ilişkiler “askıya alınırken”, iki ülke arasındaki ticaret 2009’dan 2010’a yüzde 25, 2010’dan 2011’e yüzde 40 arttı. Bazı araştırmalara göre Türkiye, bu dönemde İsrail tarafından satılan ürünlerin dünya çapında 6. büyük müşterisi konumuna yükseldi.
Genel olarak bakıldığında AKP’nin İsrail’e tepkisi, diplomatik ilişkilerin “düzeyini düşürme” ile sınırlı kaldı. Halka açıklanmayan askeri anlaşmalar (askıya alındığı söylense de) iptal edilmedi, özellikle insansız hava araçları konusunda önemli bir işbirliği yapıldı; akademik ve kültürel alanlardaki işbirlikleri de devam etti.
Bu dönemde Türkiye hükümetinin İsrail ile bir “normalleşme” için ileri sürdüğü üç şart vardı. Birincisi, İsrail’in özür dilemesi. İkincisi, Mavi Marmara’da hayatını kaybedenlerin ailelerine tazminat ödenmesi. Üçüncüsü, Gazze’ye uygulanan ablukanın kaldırılması. İsrail, bu şartlardan ilkini 2013 yılında yerine getirdi. İsrail Obama’nın basıncı altında özür diledi dilemesine ancak, ilk özür esas Türkiye’den geldi. Erdoğan, yurtdışına verdiği bir demeçte Siyonizmi ırkçılık ve faşizm gibi ideolojilerle bir tuttuğu için özür dilemişti. İsrail’in özrü, Erdoğan’ın bu açıklamasından sonra gelmişti. Diğer iki maddenin sağlanmaması nedeniyle, Türkiye hükümeti geçtiğimiz yılın sonlarına kadar, İsrail’i ticaret yaparak zengin etme ve bir yandan da İsrail karşıtı görünme işini layıkıyla yerine getirdi.
Mezhep savaşı ve doğalgaz
Bu sırada, önemli bazı gelişmeler yaşandı. İsrail, işgalci olduğu Filistin topraklarının uzantısı konumundaki deniz sahasında oldukça büyük miktarda doğalgaz rezervleri buldu ve bunları çalmaya soyundu. Türkiye ise bu sırada Ortadoğu’da Siyonist İsrail’in tam istediği şey olan bir mezhep savaşı çıkarmakla meşguldü. Suriye ve Irak’taki manevraları sırasında, kendisine doğalgaz satışında önemli iki ülke olan İran ve Rusya ile arası açıldı. Her ne kadar şimdiye kadar bir kesinti olmasa da, Türkiye’nin enerji güvenliği tehlikeye girdi. Tüm bunlar yaşanırken, ABD emperyalizmi de sürekli bir biçimde iki müttefikinin arasının düzelmesi için girişimlerde bulunuyordu.
Sonunda, 20 Aralık’ta AKP sözcüsü Ömer Çelik, “Kuşkusuz İsrail devleti ve halkı Türkiye’nin dostudur”diyerek, Filistin halkına ihanet operasyonunu resmi olarak başlatmış oldu.
Zaten bir süredir sürdüğü anlaşılan görüşmelerde Siyonist İsrail’in hesabı, çaldığı doğalgazı Avrupa ve Türkiye’ye satmak. Bunu yapmak için Türkiye’den geçecek bir boru hattına ihtiyacı var. Gazı gemilerle taşıyamıyor, çünkü Lübnan Hizbullahı’nın bu tankerleri vurma riski var. Avrupa Birliği de Ukrayna ve Ortadoğu meseleleri yüzünden Rusya ile yaşadığı gerilim sebebiyle bu boru hattına ihtiyaç duyuyor. Erdoğan ve Davutoğlu, Avrupa’ya Kıbrıs ve AB üyeliği konularında geri adım attırmak için de bu gaz meselesini kullanacak. Hâl böyle iken, kim neylesin Filistin halkını!
Olası bir anlaşmanın şartları
İsrail, bu anlaşmanın gerçekleşmesi için askerlerine Mavi Marmara’dan dolayı açılan davaların düşürülmesini ve Türkiye’de bulunan Hamas’lı Salah Aruri’nin sınırdışı edilmesini istiyordu. Oysa bir de bakıldı ki, Salah Aruri zaten iki ay önce Türkiye’den gönderilmiş. Yani görüşmeler çok önceden başlamış ve belirli bir aşamaya gelinmiş.
Türkiye açısından ise İsrail’in, Mavi Marmara’da katledilenlerin ailelerine tazminat ödemesi, Türkiye’nin “normalleşme” için ikinci şartı idi. İsrail bu ödemeyi yapacak. Basına üzerinde “anlaşılamamış” gibi gösterilen üçüncü madde için ise, İsrail’in açık açık Gazze üzerindeki ablukayı kaldırması beklenebilecek bir şey değil. Üstelik daha 2 Ocak günü İsrail Gazze’ye hava saldırısı düzenledi. Peki, bu madde nasıl çözülecek?
İsrail’in gümrük muhafızı Erdoğan
İsrail işte tam da bu üçüncü maddeyi, çok sağlam bir çözüme kavuşturmuş görünüyor: ablukayı kaldırmak yerine, ablukanın başına Erdoğan’ı geçirmek! Erdoğan, 2 Ocak 2016 akşamı Suudi Arabistan ziyaretinden dönerken İsrail’in abluka konusundaki teklifini şöyle ifade etti: “‘Biz ambargoyu Türkiye üzerinden kaldırırız. Türkiye üzerinden mallar, inşaat malzemeleri girebilir Gazze’ye.’ dediler. Yazılı metni görmeden, bu konuda bir şey söylemem mümkün değil. Yazılı metni göreceğiz ki, iş sağa sola sapmasın.”Yani, Erdoğan, Gazze ablukasının Türkiye’nin kontrolünde bir ablukaya çevrilmesini kabul ediyor. Elbette buna abluka demiyor. Gazze’ye hastane yapacağız, elektrik sağlayacağız diyor, ama işin özü İsrail’in gümrük memuru olmak, İsrail’in izin verdiği malları Gazze’ye sokmak, muhtemelen Gazze’nin silahsızlandırılmasında rol oynamak, Hamas’ı tam olarak kendi etkisi altına almak vb.
Böyle bir senaryonun, Türkiye ve Katar ile saf tutmuş bulunan Hamas açısından bile sıkıntılı olduğu ortada. Bir yanda özellikle yerleşimcilere yönelik olarak, zaman zaman “bıçak intifadası” olarak da anılan bir kalkışma sürüyor ve neredeyse her gün Filistinli gençlerin ölüm haberleri gelmeye devam ediyor. Diğer yanda ise Hamas, Türkiye ile İsrail arasındaki “normalleşmeyi” onaylıyor. Bu senaryonun gerçekleşme olasılığı, Hamas içerisindeki farklı kanatlardan (İran yanlıları ve Türkiye-Katar yanlıları) yöneticilerin çeşitli yayın organlarına (çoğu kez isimlerini vermeksizin) farklı yönde açıklamalar yapmaları sonucunu doğurdu. Üstelik Hamas, bu konuda henüz net bir açıklama da yapmadı. Son olarak Hamas siyasi kanat şefi ve Türkiye-Katar yanlısı hizbin mensuplarından Halid Meşal, 19 Aralık 2015 tarihinde Erdoğan ile İstanbul’da görüştü. Yani, pazarlıklar sürüyor.
“Bıçak İntifadası”nı sırtından bıçaklamak
Gelinen bu nokta, Erdoğan ve AKP’nin Filistin halkını sırtından bıçakladığını göstermekte. Erdoğan ve AKP’nin, Ortadoğu’daki mezhep savaşını körüklemesi, bölgede yalnızlaşmaları sonucunu doğurdu. Şimdi Suudi Arabistan ve Katar’ın yanı sıra, Siyonist İsrail ve kim bilir Rabiacılığa rağmen belki de Sisi yönetimindeki Mısır, Türkiye’nin yeni dostları olacak. Erdoğan, İsrail tarafından çalınan Filistin doğalgazından Mahmud Abbas yönetimi ile Hamas’a sus payı vererek bu işi sessizce bitirmeye çalışacak.
Biz ise, Filistinliler ve Türkler başta olmak üzere, tüm Ortadoğu halklarına gerçekleri anlatmaya devam edeceğiz. Erdoğan’ın, tam da Uluslararası Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar (BDS) hareketinin İsrail’e karşı önemli zaferler kazandığı, Filistinli gençlerin de ellerinde sadece bıçaklarla onurlu bir mücadeleyi yükselttikleri bir dönemde Filistin halkını sırtından bıçakladığını anlatacağız. Nasıl ki AKP, Türkiye işçi ve emekçilerine bir kurtuluş sağlamıyorsa, benzer bir siyasi programa sahip olan Hamas’ın da, özellikle Türkiye-Katar çizgisinden sapmadıkça Filistin halkına bir kurtuluş sağlayamayacağını anlatacağız. Ortadoğu’yu mezhepçiliğin, Siyonizmin ve emperyalizmin bataklığı olmaktan çıkarmak için tüm gücümüzle mücadele edeceğiz.
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ocak 2016 tarihli 75. sayısında yayınlanmıştır.