Yerlerde sürüklenen insan onuru
Hacı Lokman Birlik’in 3 Ekim’de Şırnak’ta (Şirnex) çekilen fotoğrafını unutmayacağız. Görgü tanıkları önce ayağından vurulduğunu, ayağından akan kanı durdurmaya çalıştığı sırada üzerine defalarca ateş edildiğini söylüyor. Otopsi raporu, üzerinde 28 kurşun yarası olduğunu gösteriyor. O kurşunlar hepimize sıkıldı, hepimizin bedenini, yüreğini delik deşik etti. Akrebin arkasında sürüklenen yalnızca onun cansız bedeni değil, insan onuruydu.
Şimdi diyorlar ki Hacı Lokman Birlik hendeklerin kaldırılması için yapılan operasyon sırasında öldürülmüş. O hendekler olmasa, devlet terörü mahallelerin içlerine kadar girebilecek, Kürt halkı, Erdoğan’ın ikbal savaşına kim bilir kaç canını daha verecekti. Kadın erkek, genç yaşlı, çoluk çocuk bütün bir halk o hendekleri boş yere savunmuyor. Bir de silahlı olduğu iddiası var. O zaman cansız bedeni yerlerde sürüklenerek parçalanmayı hak ediyor, öyle mi? Sabah gazetesi, internet sitesinde 4 Ekim günü yayınladığı haberin başlığında ise “O fotoğrafın sırrı çözüldü” diyor. Çok tepki topladı ya, Sabah, üzerinde bomba düzeneği olması ihtimaline karşı, tüm dünyada uygulanan rutin bir uygulama bu demeye getiriyor! Madem öyle neden Davutoğlu çıkıp yalandan da olsa, hukuki ve idari soruşturma başlatıldığını, tasvip etmenin mümkün olmadığını söylüyor? Madem amaç bu, neden akrebin içinden çekilen videoda polis yerde sürüklenen ölüye ağza alınmayacak galiz küfürler ediyor?
Hacı Lokman Birlik’in fotoğrafı ilk değil, yıllar öncesinden hafızalara kazınmış başka bir fotoğrafı getiriyor akla. 1992 yılında çekilen Cizreli (Cizîr) 16 yaşındaki zihinsel engelli Mesut Dündar’ın fotoğrafını. Mesut Dündar, defalarca gözaltına alınmış, ağır işkencelere maruz kalmış. Polisler bir seferinde evlerini basıp, Mesut’u akıl hastanesine yatırmak için geldiklerini söylemiş. Ama o inanmamış, kendisini öldüreceklerinden korkup hastane camından atlayarak kaçmış. O günden sonra oğullarını bulup polise teslim etmeleri için aile her türlü baskıya uğramış. Tehditler, işkenceler, her gün evlerinin basılması… Polisin kapıya dayanmadığı gün ise rahat bir nefes aldıkları değil, endişe ile doldukları gün olmuş Dündar ailesi için. Polisin büyük olasılıkla oğullarını bulduğu için peşlerini bıraktığını düşünmüşler. Ailesi oğullarını tekrar gördüğünde ise cansız bedeni polis tarafından panzerin arkasında sürükleniyormuş.
Mesut Dündar’ın katilleri, onun cenazesi üzerinden bütün bir Kürt halkının onurunu ayaklar altına almaya çalışanlar ne o gün ne de daha sonra hesap vermediler. Bugün de Davutoğlu’nun ya da düzenin başka temsilcilerinin “gereken yapılacak” minvalindeki sözlerinin bir anlamı yok. O akrebin içindeki polisler kimden emir alıyor? Birkaç kişinin yaptığı yanlış mı dediniz? Hacı Lokman Birlik’i sürükleyenlerle Mesut Dündar’ı sürükleyenler aynı kişiler mi? Ekin Wan’ın cenazesini çırılçıplak soyup başında fotoğraf çektirenler de mi aynı? Peki ya 2011’de başka iki cesedi ayaklarına halat bağlayarak sürükleyenler kimlerdi? Ve daha niceleri… Üst üste bu kadarı olur mu? Bunun adı devlet terörü ve düzenin güçleri bu terörün hesabını sormaz, soramaz. Faille hâkimin aynı olduğu yargılama mı olur!
Hacı Lokman Birlik’in akrebin arkasından sürüklendiği görüntülerin ardından Selahattin Demirtaş ve çeşitli HDP milletvekilleri her zaman barışı, kardeşliği, huzuru savunduklarını, bundan sonra da savunacaklarını ama halkın sabrının kalmadığını, öfkeli olduğunu söylüyor. Kürt halkı haklı, öfkesine kulak verelim. Barış istemek yetmiyor. Acıları dindirmek, savaşı bitirmek için AKP’yi yenmek, bu zamana kadar işlediği suçların hesabını sormak gerek. Bu hesabı ancak mücadele içindeki Kürt halkı ile birlikte emekçiler sorabilir. Şimdi insan onurunu yerlerde sürükleyenlere karşı birlik olma zamanı!