Halka daima doğruyu söylemek gerek!

Gerçekgazetesi yıllardır altını çizerek söylüyor: Kürt sorunu Türkiye burjuvazisinin ve devletinin yayılmacı bölge politikaları önünde büyük bir engeldir. Şimdi bütün güçleriyle bu engeli ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Onların amacı bu diye barıştan ve siyasi çözümden vazgeçmek gerekmiyor elbette. Ama o amaca hizmet etmek için değil. Kürt hareketinin de, Türkiye işçi ve emekçilerinin de “nasıl bir barış, nasıl bir siyasi çözüm?” sorularını sormadan hiçbir süreci körlemesine desteklemesi söz konusu olmamalı.

 “Bugün terör büyük vizyonumuzun

önündeki prangadır.” Ahmet Davutoğlu, 15 Kasım 2011

 

Terör ayağımızda prangadır. (...)

Ben şuna inanıyorum, bu dönem bu sorunların

çözüleceği dönem olacak, silah bıraktırma da dahil.”

Beşir Atalay, 21 Ocak 2012

 

“(…) bu kadar getirisi varken, bu kadar

varidatı varken(…) el de etek de öpülebilir.”

Fethullah Gülen, 9 Ocak 2013

 

Gerçekgazetesi yıllardır altını çizerek söylüyor: Kürt sorunu Türkiye burjuvazisinin ve devletinin yayılmacı bölge politikaları önünde büyük bir engeldir. Şimdi bütün güçleriyle bu engeli ortadan kaldırmaya çalışıyorlar.

Onların amacı bu diye barıştan ve siyasi çözümden vazgeçmek gerekmiyor elbette. Ama o amaca hizmet etmek için değil. Kürt hareketinin de, Türkiye işçi ve emekçilerinin de “nasıl bir barış, nasıl bir siyasi çözüm?” sorularını sormadan hiçbir süreci körlemesine desteklemesi söz konusu olmamalı.

Sürecin sonunda Kürt sorununun hangi temellerde çözüleceği, Kürt halkının neyi tercih edeceğine bağlı. Biz Türk sosyalistleri sadece kendi devletimize “Kürtlerin iradesine engel çıkartma, kendi istedikleri gibi yaşasınlar” türü talepler yükseltebiliriz. Ama Türkü ve Kürdü ile ezilenlerin kurtuluşu için mücadele eden bütün siyasi odaklar üç şeye dikkat etmek zorundadır.

Birincisi, barış Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’nin başına bir on yıl daha çökmesinin karşılığı olamaz. Çünkü bir savaş biterken birçok savaşın başlamasına ve en başta Kürt gençlerinin, Türkiye burjuvazisinin fetih hayallerinin kurbanı olmasına yeşil ışık yakmak demektir bu. İşçi sınıfının ve emekçilerin daha yoğun sömürülmesine destek olmak demektir.

İkincisi, barış Türk ile Kürdün birleşip Ortadoğu’nun başına çökmesi adına da savunulamaz. Yani Fethulalh Gülen’in ağzını sulandıran varidat karşılığında yapılmamalıdır barış. Ezilenlerin kurtuluşu, başkalarını ezmek amacıyla değil, ancak herkesin özgür ve eşit yaşaması amacıyla savunulabilir. Gerisi, “benden sonra tufan!” demektir. Bizden uzak olsun!

Üçüncüsü, halka doğru söylenmelidir.

Bu son nokta bakımından ikinci İmralı görüşmesinin tutanaklarının yayınlanması biçim açısından doğrudur. Şayet notları basına BDP’liler verdiyse, haklarıdır, kimse karşı çıkamaz. Ortada barış görüşmeleri vardır. Dolayısıyla iki taraf vardır. Kürt tarafı kendi iç görüşmelerini kendi tabanıyla ya da bütün Türkiye ile paylaşmak istiyorsa, buna kimse engel olamaz. Gizli diplomasi esas olarak hâkim sınıfların bir aracıdır.

Peki, tutanaklardan içerik bakımından ne öğreniyoruz? Ulusalcılar “memleket elden gidiyor”u öğrenmişler. “Rejimin değişeceğini” öğrenmişler. Genel af çıkacağını, Abdullah Öcalan’ın da salıverileceğini öğrenmişler.

Umarız Kürt halkı da ulusalcılarla aynı şeyleri öğrendiğini düşünmüyordur! Çünkü bu, dereyi görmeden paçayı sıvamak olur. Öcalan, Kürt hareketinin uzun vadeli özlemlerini ortaya koymuş olabilir. Ama bunların anlaşma altına alındığına dair bir sonuca ulaşmak için ortada hiçbir neden yoktur. Şayet, Öcalan kendi deyimiyle “kendine güvenerek” özlemlerinin gerçekleşeceğini söylüyorsa, bunlar Kürt hareketi tarafından halka “anlaşma sağlanmış durumda, rejim değişikliği cepte, Öcalan özgür” diye aktarılırsa, bu, halkın aldatılması olur.

Halka her zaman doğruyu söylemek gerekir.