Devrimin 60. yıldönümü: Daha nice yıllara Küba!

Küba devrimi Raúl Martínez

Küba'dan döndüm bu sabah
Küba meydanında altı milyon kişi akı karası sarısı melezi ışıklı
bir çekirdek dikiyor çekirdeklerin çekirdeğini güle oynaya
sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin
işin kolayına kaçmadan ama
gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
ne de ak örtüde elmaların
ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı
balığınkini
sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin
1961 yazı ortalarında Küba'nın resmini yapabilir misin
çok şükür çok şükür bugünü de gördüm ölsem de gam yemem
gayrının resmini yapabilir misin üstat

Nâzım Hikmet, “Saman Sarısı”, 1961

1 Ocak 2019, Küba tarihinde 60’ar yıllık arayla iki önemli olayın yıldönümü. 1 Ocak 1899’da, yani tam 120 yıl önce, adanın 100 kilometre ötesindeki dev, Amerika Birleşik Devletleri, eski sömürgeci güç İspanya’yı yenilgiye uğrattıktan sonra Küba’nın yönetimine el koyuyordu. Bundan tam 60 yıl sonra, günümüzden ise tam 60 yıl önce, bu kez Fidel Castro ve Che Guevara önderliğindeki 26 Temmuz hareketi gerillaları başkent Havana’ya yaklaşırken ülkenin Amerikan yanlısı diktatörü Fulgencio Batista tasını tarağını toplayıp Portekiz’e kaçıyor, iki gün sonra da Che yönetiminde gerilla birlikleri Havana’ya giriyordu. Nasıl bir yeni yıl kutlamasıymış o, Küba halkı için!

Çöken çökene, ama Küba sosyalizmde ısrar ediyor!

Küba devrimi bugün 60. yıldönümünü yaşıyor. Oysa ne devrimlerin ürünü olan ne devletler yerini kapitalizme bıraktı son 30 yıl içinde! Sovyet trajedisini saymıyoruz. Doğu Avrupa işçi devletleri 45 yıl dayanabildi, Çin sadece 40, Vietnam birleşik bir devlet olarak en fazla 30. Küba ise 60 yıldır bir işçi devleti olarak varlığını sürdürüyor.

Bunun temelinde elbette her şeyden önce, kamu mülkiyeti ve planlı ekonominin getirdiği büyük kazanımların yanı sıra, Küba’nın sosyalizmden uzaklaşır uzaklaşmaz ABD’ye yeniden sömürgeleşmiş gibi tutsak düşeceği korkusu var. Küba halkı, dev emperyalist devletin burnunun dibindeki bir adada, 11,5 milyon nüfuslu bir ülkenin bağımsızlığının ancak sosyalizmle birlikte korunabileceğini biliyor. Küba devrimi yola demokrasi, ülkenin bağımsızlığı ve sefaletin ortadan kaldırılması gibi bir radikal küçük burjuva programla çıkmıştı. Fidel henüz komünist bile değildi. Ama 1959-1961 arasında yaşanan süreç, devrimci Küba’ya sosyalizme doğru ilerlemediği takdirde bağımsızlığını dahi koruyamayacağını gösterdi. Küba 1961’de sosyalizm yoluna girdiğini ilan etti. Nâzım Hikmet işte o yüzden o yıl Küba’nın mutluluğunun şarkısını söyledi.

Temel sağlam, önderlik sebatkâr

Ama mesele bundan ibaret değil. Ekim devrimi Stalinist bürokrasinin sultası altına girdikten sonra gerçekleşen devrimler arasında, Küba devrimi dünya devrimi programını pratik olarak uygulamaya çalışmış tek önderliğin devrimi. Che Guevara, Lenin ve Trotskiy’in altın çağından sonra ulusal sınırlar içinde gerçekleştirilmiş olan devrimle yetinmeyerek devrimi dünyaya (sadece Latin Amerika’da değil, Afrika’da da elde silah devrim için çarpıştı Che) yaymaya çalışan en büyük devrimci. Fidel de devrimin ilk on yılında Che’ye bu konuda destek veriyor.

Che sadece bir enternasyonalist olarak değil, sosyalizmin inşası sürecinin yürütülmesi açısından da Lenin ile Trotskiy’in izindedir. 1960’lı yıllarda başta Sovyetler Birliği olmak üzere birçok işçi devletinde “piyasa reformları” uygulanmaya başlarken Che planlamayı ve manevi özendiricileri, bununla iç içe “Yeni İnsan”ın yaratılmasını savunuyor. Hem de nasıl sert, nasıl ısrarla! Bu sayededir ki, 1980’li yıllarda herkes gider Mersin’e, Küba gider tersine! Sovyetler’de Gorbaçov kapitalizmin yeniden tesisine gidişi açan perestroyka yoluna girmişken, Çin’de Deng Şiao Ping Çin devriminin kazanımlarını adım adım piyasa ve özel mülkiyet lehine tasfiye ederken inatçı Fidel “rectificación” (düzeltme) adı altında Che’nin planlama yöntemlerini canlandırıyor.

Fidel, Che’nin ölümünden sonra dünya devrimi mücadelesini terk etmiştir. (Ayrıntılı bir analiz için bkz. https://gercekgazetesi.net/teori-tarih/fidelden-castroya-devrimci-aslanin-evcillestirilmesi). Ama sosyalizmi ölene kadar terk etmeyecektir. Küba halkının Fidel’e büyük bir bağlılığı ve inancı vardır. Fidel’in, Che’nin attığı sağlam temeller üzerinde devrimi sürdürme azmi, devrimin ayakta kalmasının formülünü veriyor.

Devrimi korumak hepimizin görevi

Ne var ki, “tek ülkede sosyalizm”in bile ayakta kalamadığı bir dünyada “tek adada sosyalizm” sonsuza kadar direnemez. Nitekim, daha Fidel hayattayken, sağlık sorunları dolayısıyla 2008’de görevi devrettiği kardeşi Raúl Castro yönetiminde Küba kapitalizmin yeniden tesisine doğru adımlar atmaya başladı bile. Şimdi 2016’da Fidel’in ölümü sonrasında, artık devrimin önderliğinin koruyucu gücü ortadan kalkmış bulunuyor. Fidel Kasım 2016’da öldü. Aradan bir buçuk yıl geçti geçmedi, 2018’in ilk yarısında Küba yönetimi yeni bir anayasa taslağı hazırladı. Bu taslakla, geçmişte yasaklanmış olan üretim araçlarında özel mülkiyet şimdi anayasal bir kurum haline geliyor.

Küba bütünüyle bir kapitalist restorasyon tehlikesiyle karşı karşıya. (Küba’da kapitalizmin restorasyonunun merhaleleri konusunda Gerçek sitesindeki ve gazetesindeki şu yazılara bakılabilir: http://gercekgazetesi.net/uluslararasi/kubada-kapitalist-restorasyon-basliyor (2010); http://gercekgazetesi.net/karsi-manset/obama-kuba-papa (2014); http://gercekgazetesi.net/karsi-manset/plaza-de-la-contrarrevolucion (2015); http://gercekgazetesi.net/uluslararasi/raul-castro-kubanin-gorbacovu (2016);Küba’da yeni anayasa: kapitalizme doğru yeni bir adım”, Gerçek gazetesi, sayı 108, Eylül 2018, s. 13.)

Küba’da sosyalizmin savunulması sadece Küba işçi sınıfının ve halkının sorunu değildir. Küba halkının çabası yeterli de olmayacaktır muhtemelen. Küba’da sosyalizmin savunulması, kapitalizme geri dönüş sürecine karşı enternasyonalist bir bilinçle mücadele etmekten geçer. Bütün dünyanın sosyalistleri Küba’da sosyalizmin yanında duran güçleri, en başta işçi ve emekçi halkın çıkarını savunan kuruluş ve hareketleri desteklemelidir. Küba hükümetine illa muhalefet ederek değil, ama ona biat etmeden, her yaptığını alkışlamadan, yanlış adımlar attığında bunları en dürüst dille eleştirmekten kaçınmadan, diplomatik destek tiyatrosu oynamadan, ona yaranma yarışmasına girmeden.

Bu görev dünya çapında işçi ve emekçilerin mücadelesinde kilit meselelerden biridir.