Amerikan muhalefeti yine istibdadın payandası: “Anayasa’ya aykırı ama hazırız!”
Erdoğan’ın, üçüncü kez aday olmasını anayasal ve yasal bir temele kavuşturabilecek bir meclis kararını aramadan seçimin kendisinin kararıyla 14 Mayıs’ta yenileneceğini açıklamasıyla adaylığının bütünüyle yasadışı ve gayri meşru duruma düşmesi ile ortaya istibdada muhalif güçler arasında iki temel pozisyon çıktı. Biri Kılıçdaroğlu’nun, daha sonra Altılı Masa tarafından benimsenen tutumu: “Anayasa’ya aykırı ama bir şey yapılamaz, Yüksek Seçim Kurulu onun elinde.” Buna “hodri meydan, sandıkta görüşürüz” diye içi boş çınlayan kof bir meydan okuma eşlik ediyor. Öteki Devrimci İşçi Partisi’nin, bir dizi sosyalist parti ve odağın, HDP’den Selahattin Demirtaş’ın tutumu: Anayasa’ya tartışılmaz biçimde aykırı olan bu adaylık kabul edildiği takdirde, gelecekte istibdadın iktidarda olmak için yapacağı her türlü hukuksuz girişim sineye çekilmiş olacaktır. CHP ve Altılı Masa, Erdoğan’ın başta kalmasının koşullarını hazırlamaktadır. Bu yanlış tutuma karşı her türlü meşru yöntemle mücadele edilmelidir.
Bu tabloda en ufak bir abartma olmadığını durumu izleyen herkes teslim edecektir.
Öyleyse bu durum başka bir soruyu gündeme getiriyor: Bugüne kadar istibdada son vermek, ekmek ve hürriyet mücadelesini kazanmak için Altılı Masa’dan kopmak ve halkın karşısına bir “bağımsız sosyalist odak” ile çıkmak gerektiğini ısrarla söylemekte olan Devrimci İşçi Partisi haklı mıymış değil miymiş?
İstibdadın bütün gerçek karşıtlarına soruyoruz: Bugüne kadar Devrimci İşçi Partisi’nin, böyle bir kopuş olmadan istibdadı yenmenin mümkün olmadığı görüşünü okuduğunuzda bu size yabancı geldi belki, ama bugün ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılmıyor mu? O zaman daha seçimlerin ilk turundan, üstelik bazı partiler açısından Altılı Masa adayı aday kim olursa olsun, Altılı Masa’ya oy vermeyi planlayan, en azından buna aykırı bir çözüme, bir üçüncü adaya ilişkin parmağını kıpırdatmayan bütün öteki sosyalist partilerin daha makul bir politika güttüğünü düşünenlere soruyoruz: Hangi politika daha doğruymuş?
Aslında vakit geç değil. Çok geciktik ama hâlâ Altılı Masa denen ortamdan koparak bağımsız bir politika izlemek için vakit var. İstibdad karşıtları Kılıçdaroğlu ve Altılı Masa’nın bu tutumuyla gerçeği erkenden öğrenme şansına sahip oldu. Şimdi aylardır ısrarla sürdürülen hatanın onarılması zamanıdır.
Önümüzdeki günlerde Altılı Masa’yla istibdada karşı neden mücadele edilemeyeceğini bir dizi yazıyla yeniden anlatacağız. Amacımız, bu geç aşamada da olsa, doğru yola hep birlikte girmeye bütün gerçek istibdad karşıtlarını ikna etmektir.
***
Amerikan muhalefeti yine istibdadın payandası: “Anayasa’ya aykırı ama hazırız!”
Altılı Masa 26 Ocak’ta İyi Parti’nin ev sahipliğini yaptığı toplantıda ortak bir metinle bazı konularla ilgili tutum beyanında bulundu. Bunlar arasında öne çıkan konu Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı adaylığı oldu. Açıklamanın ardından Altılı Masa’nın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı adaylığına karşı çıktığına dair yorumlar yapılıyor ama gerçek durum bu değil. Altılı Masa Erdoğan’ın adaylığının “Anayasa ve kanunda hiçbir tereddüte yer vermeyecek kadar açık bir şekilde düzenlenmiş olan hükümler uyarınca, TBMM seçimleri yenileme kararı almadığı müddetçe” mümkün olmadığını söylemişse de vardığı yer yeni bir “Anayasa’ya aykırı ama evet” teslimiyeti olmuştur.
Altılı Masa kendi ifadeleriyle “hukuksuzluk, kanunsuzluk ve başıbozuklukla” hareket eden Erdoğan’ın adaylığını ilan etmesini “demokrasi tarihimize eklediği bir diğer kara sayfa” olarak tariflemiştir. Peki sonuç? Ne yapacaksınız? “Anayasa’yı yok sayan bu başıboşluğu kabul etmediğimiz kamuoyunun bilgisine sunarız.” Ve “Sayın Erdoğan’ın 14 Mayıs’ta yapmayı planladığı seçime hazırız.” Yani hukuksuzluğu, kanunsuzluğu kabul etmediğimizi kamuoyuna, dayatmalarını sineye çektiğimizi de sayın Erdoğan’a bildiririz! İstibdada karşı halk iradesini savunmayı Amerikan muhalefetine bırakırsanız olacağı budur.
Erdoğan’ın adaylığı engellenmiyor! İstibdadın halk iradesini gasp etmeye çalışıyor!
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki istibdad cephesinin “Erdoğan’ın adaylığını engellemeye çalışıyorlar” propagandası tamamen bir çarpıtmadır. Erdoğan’ın Anayasa’ya uygun şekilde aday olması mümkündür. TBMM’den karar çıkması yeterlidir ve muhalefet partileri 6 Nisan’dan önce yapılacak bir erken seçim için oy vereceklerini açıklamıştır. Erdoğan buna yanaşmıyor. Çünkü 6 Nisan öncesi yapılacak bir seçimde geçtiğimiz yıl oyun oynanırken kural değiştirmek anlamı taşıyan seçim kanunu değişiklikleri uygulanamayacak. Çünkü seçim kanunundaki değişiklikler bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanamaz! Yani seçim kurullarında istedikleri hakimler olmayacak. Milletvekili seçimlerinde partilerin müstakil oyları değil ittifakın toplam oyu sayılacak ve bu da Erdoğan’ın işine gelmiyor. Erdoğan bu sebeple seçimi daha sonra yapmak istiyor. Ama seçimlerin zamanında yani 18 Haziran’da yapılması da işine gelmiyor. Çünkü o zaman hac mevsimi başlıyor. Hele ki seçim ikinci tura kalırsa, 2 Temmuz’daki ikinci tur oylama kurban bayramının hemen ertesi gününe geliyor. Cumhur İttifakı bu tarihlerin seçmen tabanı için oy kaybına neden olacağını diğer yandan üniversite öğrencilerini memleketlerine dönerek ikametlerinde oy kullanmalarının ise muhalefete yarayacağını değerlendiriyor.
Durum açıktır. Erdoğan ve istibdad cephesi seçim tarihini tamamen kendi çıkarına olacak şekilde belirlemeye çalışıyor. Bunu yapmasına Anayasa ve kanunlar elvermediğinde ise açık bir dayatmayla bunu gerçekleştirmeye çalışıyor. Karşı çıkılan ve çıkılması gereken bu dayatmadır. Ancak Altılı Masa partileri istibdadın propagandasına teslim olarak biz Erdoğan’dan korkmuyoruz diyerek, hodri meydan sloganları atarak sanki mesele Erdoğan’ın adaylığından ibaretmiş gibi davranarak iktidarın değirmenine su taşıyor. Altılı Masa sadece Erdoğan’ın hukuk dışı adaylığına değil yeni seçim kanunun dayatılmasına da teslim oluyor. Seçim süreci 60 gün olduğu için 14 Mayıs tarihinde Erdoğan ve Bahçeli’nin keyfine uygun düzenlenmiş seçim yasasının uygulanması da hukuksuz olacaktır. Ancak en baştan 6 Nisan tarihini zikreden Altılı Masa bu konuda da bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler tutumu almaktadır.
Altılı Masa sopalı seçime davetiye çıkarıyor
Altılı Masa’nın teslimiyeti sadece Erdoğan’ın adaylığının yolunu açmıyor. Aynı zamanda seçim öncesinde, sırasında, sonrasında istibdadın her türlü hukuk tanımaz, baskıcı ve keyfi uygulamasına da yol veriyor. Altılı Masa Erdoğan’ın 14 Mayıs 1950 seçimlerine referans vermesine cevaben o dönemde Demokrat Parti ve Menderes’in “Yeter söz milletin” sloganını kendi sloganı olarak sahipleniyor. Aymazlığın bu kadarı! Bu sloganın vaktiyle CHP aleyhinde kullanılmış olması esas çelişki değil. Türkiye 1950’de ilk defa gizli oy açık sayımla yapılan ve tek parti iktidarına son veren türden bir seçime değil 1946’nın “açık oy gizli tasnif” yapılan sopalı seçimlerinin bir benzerine gidiyor. Bu şekilde gidilecek bir seçimde mühürsüz oylardan baskıyla açık oy kullandırtmaya kadar geçmişte yaşananların bin beterlerinin yaşanmasına nasıl mâni olunacağı belli değildir. Altılı Masa bunu görmüyor değil görüyor ancak bilerek isteyerek bu gerçeği halktan gizliyor.
Çünkü Amerikan muhalefeti, düzen siyasetine kopmaz bağlılığı dolayısıyla halkın istibdada karşı hürriyet mücadelesine ivme kazandıracak en ufak bir adım dahi atmamaya yeminlidir. Altılı Masa hürriyet isteyen halkın vekaletini alıp, kitleleri seçime kadar evlerine tıkmaya, halkın iradesine yapılan haksız, hukuksuz ve gayri meşru tecavüzlere sesini çıkartmadan boyun eğmesine, özetle sermayenin ve emperyalizmin çıkarlarını tehdit edecek bir kitle mücadelesi dinamiğini boğmaya çalışmaktadır.
Altılı Masa teslimiyetin grevci metal işçileri hürriyetin yolunu gösteriyor
Altılı Masa’ya sorarsanız “hukuk mu var”, “kimi kime şikayet edeceğiz”, “YSK’ya ve yargıya güvenmiyoruz” diyorlar. Tüm bunlar dayatmayı sineye çekmenin gerekçesi olamaz. İstibdadın grev yasağını tanımıyoruz diyen metal işçileri, Bekaert ve Schneider fabrikalarında iki defa Cumhurbaşkanı kararıyla ilan edilen grev yasağını fiili grevle yırtıp attılar. Kılıçdaroğlu ve Akşener Yüksek Seçim Kurulu’na güvenmiyor da metal işçileri sanki Yüksek Hakem Kurulu’na mı güveniyordu? Metal işçileri örgütlü gücüne, haklılığına ve meşruiyetine güveniyordu. İşçilerin elinde daha önce alınmış ve grev yasağına hak ihlali diyen Anayasa Mahkemesi kararı vardı. Ama bu kararı geçerli kılan işçilerin fiili grevi oldu. Seçimler konusunda da Anayasa’nın hükümlerini istibdadın keyfiliğinin üzerine çıkaracak olan yalnızca emekçi halkın mücadelesi olabilir. Altılı Masa ise emekçi halka güvenmek şöyle dursun bu halkın mücadelesinden ödü kopuyor. Amerikan muhalefeti işte bu yüzden bir kez daha istibdadın payandası oluyor. İstibdada karşı hürriyetin zaferi ise emekçi halkın sermayeden, devletten ve emperyalizmden bağımsız mücadelesinden geçiyor.