Doğu Akdeniz’de doğalgaz krizi
Kıbrıs’ta sular giderek daha fazla ısınıyor. Doğu Akdeniz’deki gaz rezervlerinin paylaşılması mücadelesi bölgede bir süre boyunca siyasi ve diplomatik gerilimlere yol açmıştı. Son dönemde ise Kıbrıs suları donanmaların karşılıklı gövde gösterisi yaptığı bir alana dönüştü. Adadaki Türk ve Rum Kıbrıslılar olası bir savaşın tam ortasında kalakalmış durumda. Türk ya da Rum fark etmiyor. Bölgede karşı karşıya gelen güçler 800 bin Kıbrıslının değil Kıbrıs'ın etrafındaki 400 milyar metreküp kaya gazın akıbetiyle ilgileniyor.
“Mavi Vatan”ın savunulması iddiasıyla bölgeye donanmasını gönderen Türkiye’nin de durumu diğerlerinden farklı değil. Türkiye, KKTC üzerinden gaz paylaşım mücadelesinde yerini almaya çalışıyor. Burada en büyük sorun KKTC’nin uluslararası alanda Türkiye dışında hiçbir devlet tarafından (Azerbaycan dâhil) resmen tanınmıyor oluşudur. Bu yüzden Türkiye’nin bölgedeki doğal gazdan daha fazla pay alabilmesi için Kuzey Kıbrıs’ın, iki devletli ve iki kesimli bir çözümden ilhaka kadar farklı seçenekler içinde mutlaka Türkiye himayesinde kalması gerekiyor.
Peki Türk Kıbrıslılar buna ne diyor? Türkiye’nin himayesinden yarardan çok zarar gördüğünü düşünen yerli halk gerçek bir barış ve çözümden yana. Ama söylediğimiz gibi Türkiye diğer devletler gibi halkın isteklerini değil, gaz paylaşımını önemsiyor. Bu yüzden Ankara KKTC’deki dörtlü koalisyonun altına dinamit yerleştirip, “Türkiye ile birlikte hareket eden partiyiz” diyen Ersin Tatar’ın başkanlığında yeni bir hükümet kurdu. Yeni hükümetin protokolü aslında tek bir cümleden oluşuyordu: “KKTC Hükümeti, Türkiye Cumhuriyeti ile tam bir işbirliği ve dayanışma halinde Doğu Akdeniz bölgesindeki meşru hak ve çıkarlarını koruyacak ve imkân olan her uluslararası platformda bu konudaki haklılığını gündeme getirecektir.”
Şer cephesi
Türkiye’nin karşısında Mısır, İsrail, Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın ittifakından oluşan ve arkasına Avrupa Birliği’ni ve ABD’yi almış olan geniş çaplı bir koalisyon var. Fatih gemisinin Türk donanmasının korumasında bölgede sondaj çalışmalarına başlamasına ABD, AB ve özellikle de Fransa ve Almanya’nın tepki göstermesi saflaşmayı açıkça gösteriyor. Akıl ve mantık, bu emperyalist ve Siyonist cepheye karşı, anti-Siyonist ve anti-emperyalist bir siyaset benimsemeyi emreder. Türkiye’deki iktidarda ise bu tür bir siyasetin zerresini görmek mümkün değil. Emperyalizme sömürgeci siyasetle karşılık vermek istediğinizde dilediğiniz kadar “mavi vatan” edebiyatı yapın, siyasetinizin gücü donanmanızın gücüyle sınırlıdır. Bu açıdan bakıldığında Amerikan 6. Filo’su ile Fransız donanmasının eşliğinde ve İngiliz üslerinin korumasında uluslararası petrol tekellerinin sondaja başlamasına karşı Türk donanmasının şansı olmayacaktır. Ayrıca NATO üyeliği bu saflaşmada Türkiye’nin değil, NATO üyesi dahi olmayan Güney Kıbrıs'ın üzerinde bir koruma şemsiyesi oluşturacaktır.
“Mavi vatan” savunması mı?
Peki Türk donanması bölgede boy göstererek ne yapmaya çalışıyor? Ne yazık ki bu, emperyalizme ve Siyonizme karşı bir gövde gösterisi değildir. Tam tersine donanma ABD-İran geriliminin yükseldiği bir aşamada emperyalist cephede kalmak kaydıyla Türkiye’nin pazarlık gücünü arttırmaya çalışıyor. Mesele Doğu Akdeniz’de baş hırsız, gaz hırsızlığı ise Filistin halkının haklarını gasp eden İsrail’dir. Ancak bu konuda da Türkiye’nin resmi tezi Filistin halkının haklarını savunmak değil, Tamar ve Leviathan yataklarında İsrail’in gasp ettiği 920 milyar metreküp doğal gazı Adana Ceyhan üzerinden Avrupa’ya pazarlamaktır. Bu siyaset “mavi vatan”ın savunulması falan değil, emperyalist paylaşımdan pay kapma mücadelesidir ve sonu hüsrandır.
Emperyalizm, Siyonizm ve işbirlikçileri yenilmeden çözüm yok!
Doğu Akdeniz’in yer altı zenginliklerinin yağmalanması halkların kanını dökecek ve zenginlikleri batı metropolleri ile korsan İsrail arasında bölüştürecektir. Bu yağmada rol almaya çalışan değil, bu yağma planını bozan bir siyaset gerekir. Akdeniz son yıllarda sadece savaşın değil, devrimlerin ve halk isyanlarının da havzası olmuştur. Yağmacıların asıl gücü donanmalarından ziyade yelpazenin her renginden emperyalist ve Siyonist işbirlikçisi iktidarlardır. Darbeci katil Sisi ile solcu hain Çipras bu açıdan aynı yerdedir. Paylaşımda bize de yer açın diyen, İslamcısından milliyetçisine Türkiye’nin iktidar sahiplerinin de bunlardan farkı yoktur.
Kıbrıs Kıbrıslılarındır demeyen, Filistin halkının geri dönüşünü ve İsrail’in yıkılmasını savunmayan, halkların safında değildir. Doğu Akdeniz’de barış ve kardeşliğin çözümü için İngiliz üsleri Kıbrıs’tan, 6. Filo denizlerden, Siyonistler Filistin’den kovulmak, Türkiye ve Yunanistan NATO’dan çıkarak ev sahipliği yaptığı emperyalist üsleri kapatmak zorundadır. Ortadoğu ve Akdeniz’in emekçi halkları bu siyaseti takip ettiğinde dünyanın tüm emperyalist ordu ve donanmalarını yenecek bir halk direnişi potansiyelini açığa çıkartacaktır.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Haziran 2019 tarihli 117. sayısında yayınlanmıştır.