Mandela’nın tankları ölüleri değil canlıları sürüklüyor

Güney Afrika, bazı “barış” süreçlerinin ne anlama geldiğini tam zamanında ortaya koyuyor. Mozambikli bir taksi şoförü, Johannesburg kentinin Daveyton yöresinde polisle tartıştığı için beyefendileri kızdırmış! 27 yaşındaki genç adamı polis minibüsünün arkasına bağlayan polisler ardından atlamışlar arabaya, basmışlar gaza. Mozambikli şoför karakola kadar 500 metre olağanüstü bir yolculuk yapmış. Karakolda da hücreye atılmış. Akşam sizlere ömür!

Bilindiği gibi, bundan sadece altı ay önce, Ağustos 2012’de, yine Johannesburg kentinin Marikana bölgesinde grevde olan işçilerin üzerine kışkırtma olmaksızın, neredeyse salt canı çektiği için ateş açan güvenlik güçleri, 34 işçiyi katletmişti. 34! Biz de “Mandela’nın Uluderesi” diye başlık atmıştık, “karşı manşet” sütunumuzda. Bütün dünya sarsıldı. Güney Afrika meğer hiç değişmemiş dendi. Eski “devrimciler”in ve “işçi önderleri”nin nasıl düzenin bir parçası haline gelmiş olduğunu, emperyalizmin ortakları haline geldiğini, siyahi bir burjuvazinin beyaz burjuvazinin yanına ortak gelmesinin dışında hiçbir şeyin değişmemiş olduğunu keşfetti herkes. Pek gecikerek.

Ama nedense hemen unutuluyor böyle şeyler. O günden sonra Kürt hareketinin kaç toplantısında Mandela göklere çıkartıldı. Anlaşılan, her gün bir şey olması gerekiyor Mandela’nın mirası olan Güney Afrika’da ne olup bittiğinin kavranması için. Oldu işte.

1990’lı yıllarda, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), birkaç kez ölü gerillaların bedenlerini tankların arkasına bağlamış ve yerlerde sürükleyerek dolaştırmıştı. Gerekçe, gerillaların bedenlerinde bomba olması ihtimali olduğu, bu şekilde bu bombaların tehlikesiz hale getirilmekte olduğu idi. Sanki fünye ile bomba patlatmak diye bir teknik yokmuş, bu vahşet görüntüsünün yaşanması gerekliymiş gibi bir açıklama. Sonra 2000’li yıllarda bu olay en azından kayıtlara geçtiği kadarıyla bir kez daha yaşandı. Her iki dönemde de bu olaylar “özgür basın” geleneğine bağlı gazetelerde yayınlanan fotoğraflarla belgelendi.

Şimdi teknoloji gelişmiş durumda. İnsanların cep telefonları sadece fotoğraf değil, video da çekiyor. Mozambikli şoförün polis minibüsünün arkasına ellerinden bağlanması, polisin o öyle bağlıyken bacaklarını ileri geri iterek ona işkence etmesi, sonra minibüsün hareket etmesi, şoförün yerlerde sürüklenmesi, mahallenin birçok insanının arabanın peşinden koşması, bütün bunlar videoda seyrediliyor. Seyretmemiş olanlar mutlaka internetten seyretmeliler. Güney Afrika’da “büyük insanlık” nasıl muamele görüyor, görmek için. Hem de bütün halkın gözü önünde. Hem de saklamak için en ufak bir kaygı gütmeksizin. TSK hiç olmazsa tankların ardında ölüleri sürüklüyordu. “Demokratik” Güney Afrika, Mandela’nın yarattığı, daha doğrusu yaratığı Güney Afrika, canlı insanları sürüklüyor!

Aparteid bitmişmiş! Haydi, Güney Afrika’nın kahraman polisi, bir beyazı bir polis minibüsünün arkasına bağlayın ve sürükleyin bakalım! Görürsünüz, boyunuzun ölçüsünü nasıl alıyorsunuz!

Bu olayı kamuya açıklayan bir televizyon kanalı, polisin denetimi için kurulmuş bir gözetim kuruluşunun (IPID) sorumlusuyla konuşuyor. Kuruluşun başkanı, “polis gaddarlığı çok sık oluyor, ama böylesine pek rastlamadık” diyor. Yani gaddarlık vakayı adiyeden, vahşet istisnai!

Herkes aklını başına toplasın. Ne uyduruk Hakikat Komisyonları, ne Nobel Barış Ödülleri kurtuluş getirmiyor. Kurtuluş, ezilenlerin, işçilerin, emekçilerin elindedir. Düzeni olduğu gibi sürdüren pazarlıkların sonucu dehşetin de devamıdır.