Toz duman içinde ışığı büyütelim! (İşçi Mücadelesi gazetesi #41 - 19-04-2009)

Ama esas tozun dumanın ortalığı sarması, son günlerde ortaya çıkan gelişmelerle gerçekleşti. Önce Ergenekon'un 12. dalgası, ardından DTP'ye yönelik gözaltı saldırısı, bununla eşzamanlı olarak Genelkurmay başkanının deklarasyonu ve bütün bunların ardına gizlenen hükümetin ekonomi alanında çektiği iflas bayrağı. Halk şaşkın, ama hemen söylemek gerek hükümet daha şaşkın! Şaşkın olmasa böyle davranır mı? Gerilemeye başlayan bir güç bütün toplumu karşısına alacak işleri ardı ardına yapar mı? Bir gün sadece milliyetçileri ve ulusalcıları karşınıza almakla kalmayıp orta sınıfların kalelerinden biri olan Çağdaş Yaşamı Desteleme Derneği'ne saldıracaksınız, ertesi gün onların da düşman olduğu Kürt hareketine saldıracaksınız. İnsanın aklına köpeğin cami duvarıyla yaşadığı macera nasıl gelmesin? Üstüne üstlük, ekonomik krizin Türkiye'yi nasıl da 12'den vurduğu artık resmi hükümet rakamlarıyla tescil edilmişken ve hükümet işçi ve emekçilerle boğuşmaya hazırlanırken!

En önemlisinden başlayalım. Yenilen pehlivan güreşe doymazmış, AKP de DTP karşısında seçimde yerlerde sürünmesinin intikamını alıyor. DTP'ye yönelen saldırı vahim bir gelişmedir. Partinin üç genel başkan yardımcısı, iki belediye başkan yardımcısı (Tunceli ve Kızıltepe), Diyarbakır belediye başkanının danışmanı, bir dizi il yöneticisi, Diyarbakır Gün TV'nin yayın yönetmeni, Abdullah Öcalan'ın üç avukatı göz altına alınmıştır. Bu düzeye sıçrayan bir saldırının bir adım sonrası, daha yeni seçilmiş olan belediye başkanları ve meclisteki milletvekilleri olabilir ancak. Basında yer alan haberlere göre bu insanlara isnad edilen suçlar arasında neler neler var! Örneğin, "sivil toplum örgütleri aracılığıyla idamın kaldırılması ve Kürtçe yayın serbestisi faaliyeti organize etme." İdamın kaldırılması ve Kürtçe yayın serbestisi ne kadar büyük suçlar, değil mi? "Nevruz düzenleyerek sivil itaatsizliğe teşvik". Milyonlarca insanın katıldığı, neredeyse "ulasal bayram" ilân edilecek Newroz da suç! "Barış ve demokratik çözüm" adı altında faaliyetler. Siz siz olun barış için, demokrasi için çalışmayın!

DTP'ye yapılan bu taarruzun anlamı berraktır. İç sayfalarımızda açıklandığı gibi, 29 Mart seçimlerinde Kürt halkı bir planı bozmuştur. Seçim sonrasında devletin ABD ve Barzani ile işbirliği içinde Kürt sorununa çözüm olarak Kürt hareketini çözme planını. Kürt halkı buna cevaben açıkça "ben ancak örgütlü bir halk olarak var olabilirim" demiştir. Şimdi AKP, elbette askerin de bilgisi dahilinde, Kürt halkının siyasi kadrolarına cepheden saldırıyor. İlker Başbuğ'un açıklamasında Kürt sorununa ilişkin olarak söylediklerini tam da bu bağlamda düşünmek gerekir. Başbuğ ancak bireysel ve kültürel kimlik olabileceğini, grup haklarına "izin veremeyeceklerini" vurguluyor. Sanki izin isteyen varmış gibi! Mücadele Kürt sorununun kültürel bir sorun mu, siyasi bir sorun mu olduğu üzerinedir. Kürt sorunu tartışmasız siyasi bir sorundur. Siyasi sorunlar ancak tarafların örgütleri arasında çözülür. Kürt halkının örgütlenmesine saldıranlar Kürt sorununu hiçbir biçimde çözüme kavuşturamazlar. Bu iki kere iki dört kadar açıktır. Bütün solun, ilericilerin ve en önemlisi işçi hareketinin görevi Kürt hareketine yapılan bu saldırıyı püskürtmektir. Eğer bugün yeterince tepki verilmezse, yarın sıra meclisteki Kürt siyasilerine gelecektir. Masada olan bu toprakların geleceğidir. İşçi hareketi bu geleceği kendi ellerine almak için mücadele etmelidir.

Ergenekon'un 12. dalgası siyasetin en önemli yasalarından birini kaçınılmaz olarak hatırlatıyor: illegalitenin, yasadışı faaliyetin en iyi örtüsü yasadışı faaliyet yapanın kitle içinde gizlenmesidir. Ergenekon savcıları ve onların ardındaki siyasi iktidar, sadece ölümle cebelleşen kanserli bir Türkân Saylan'ı değil, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin (ÇYDD) tüzel kişiliğini hedef alarak, bu derneğin burs verdiği öğrencilerin listelerine el koyarak, muazzam bir kitlenin Ergenekon davasının karşısına geçmesini garanti altına almıştır! Veli Küçük ve katilleri, Şener Eruygur ve darbecileri, şimdi polisiye filmlerde rehine aldıkları kadınların boynuna silah dayayarak kaçmaya çalışan mücrimler gibi, Türkân Saylan'ın hasta imgesinin ardına sığınarak bütün cinayetlerinden ve suçlarından sıyrılmak için büyük bir fırsat yakalamışlardır. Saylan'ın 27 Nisan 2007 e-muhtırasını desteklemesini bizim gibi yanlış bulabilirsiniz. ÇYDD'nin hayır faaliyetlerinin halk çocuklarını beyaz Türklerin hakimiyetine zincirleme ideolojik çabasını yerebilirsiniz. Ama Veli Küçük ile Türkân Saylan'ı aynı yere koyamazsınız. Burjuvazinin iç savaşının ürünü olan Ergenekon davası AKP'nin kan davası niteliğinden kurtulmadıkça, kontrgerillanın geçmişte Kürtlere, daha da uzak bir geçmişte işçi sınıfına yaptığı saldırıları bütün çıplaklığıyla ortaya çıkarmadıkça, Veli Küçük de hiçbir hesap vermeden çıkar gider. Kontrgerilla AKP zihniyetli savcılara bırakılamaz. İşçi hareketi pasif protestolarını bırakıp hesabı kendi sormaya soyunmalıdır!

Ortalık toz duman içindedir ama ne yapılması gerektiği bellidir. AKP'nin gerilemesi başlamıştır. Kriz bütün halkın, ama en başta işçilerin hayatına bir yangın gibi girmiştir. Seçim geride kaldı, esas saldırı şimdi başlıyor. İşçi hareketinin mücadeleci unsurları ayağa kalkmalıdır. Kriz karşısında geçen sonbahardaki ilk kıpırtılardan sonra harekete bir sessizlik hakim olmuştur. Bu durgunluktan derhal silkelenmek gerekir. 1 Mayıs sınıf mücadelesinin hayat memat meselesi olduğu koşullarda geliyor. İşçi hareketi 1 Mayıs'ı her koşulda işçi sınıfını harekete geçirecek biçimde örgütlemelidir. 1 Mayıs'ın rüzgârı, sınıfın bütün mücadeleci unsurlarının konfederasyon ayrımı gözetmeksizin bir güç birliği oluşturması ve mücadeleye boylu boyunca dalması için kullanılmalıdır.

Seçimler işçi sınıfı açısından heba olmuş bir fırsattır. Doğu'da Kürt hareketi AKP'ye unutamayacağı bir ders vermiş olsa da, Batı'da gerçek solu ve Kürt hareketini bir araya getirebilecek bir blokun oluşumunda yine büyük hatalar yapılmıştır. Ama Batı'daki deneyim içinde unutturulmaya çalışılan bir başarı örneğini hatırlatmak gerekiyor. Adana'da DİP Girişimi kurucusu Şiar Rişvanoğlu, solun ve DTP'in ortak adayı olarak oyları 2007'deki 40 bin düzeyinden 80 bine çıkarmıştır. Bu % 100'lük artış, geleceğin yolunu gösteriyor. AKP'nin erozyonu CHP'yi ve MHP'yi değil, emek ve özgürlük için birlikte mücadele edecek bir cepheyi beslemelidir.

Devrimci İşçi Partisi Girişimi, bu berrak politikayı işçi sınıfına taşıyabilmek için günbegün mücadelelerin içinde olacak, işçi sınıfının öncüsünü böyle pratik içinde inşa edecektir.