Linç politikası sürüyor: DTP cevap vermeye hazırlanıyor (17-12-2007)
22 Temmuz seçimlerinde bütün engellemelere ve baskılara rağmen mecliste grup kurmayı başaran DTP, başlangıçta oldukça uzlaşmacı bir tavır izleyeceğinin sinyallerini veriyordu. Bu sinyaller arasında sembolik değeri en yüksek olanı ise MHP’li faşistlerle el sıkışma çabalarıydı.
Ancak sistem hiç de onlarla uzlaşmadan yana değildi. Şovenist histeri, bilinçli bir şekilde öylesine yükseltildi ki, faşistler Türkiye’nin birçok yerinde DTP binalarına saldırılar düzenliyor, Türk bayrakları eşliğinde kitlesel ve “kendiliğindenmiş” gibi gösterilen yürüyüşler düzenleniyor, evlerin camlarına devasa Türk bayrakları asılıyor, hatta bazı yerlerde Kürtlere yönelik bireysel ama sistematik saldırılar gerçekleştiriliyordu. Oluşturulan bu hava içerisinde DTP milletvekilleri de kendilerine düşeni alıyor, komisyonların dışında tutuluyor ve bazı milletvekilleri hakkında inceleme başlatılıyordu.
DTP de nihayet bu saldırılara uygun bir hatta doğru adımlarını atmaya başladı. Kaçırılan sekiz askeri almaya giden DTP’lilerin dokunulmazlığı gündeme geldiğinde, DTP Batman milletvekili Ayla Akat Ata, meclisteki bir vekillerinin dahi dokunulmazlığı kalkarsa, meclisi topluca terk edeceklerini söyledi. Nurettin Demirtaş’ın okuduğu ve “Kongremiz inkâr, imha ve küresel sermayenin ihtiyaçlarını esas alan anayasal yaklaşımları reddeder” diye başlayan DTP kongresi sonuç bildirgesinde talepler, bölgesel ayrı sembol (bayrak) ve özerk yönetime kadar varıyordu. Bundan birkaç gün sonra genel başkan seçilecek olan ve dokuz yıl cezaevinde kalmış olan Nurettin Demirtaş’ın geçmişteki ve şimdiki söylemleri de benimsenen yeni çizgiye son derece uygun.
Radikal gazetesi yazarı İsmet Berkan Diyarbakır’da düzenlenen bir toplantıda Demirtaş’ın, "AB'nin ve şu andaki AKP hükümetinin çözüm önerilerine DTP olarak katılmıyoruz. AB'nin yaklaşımı bireysel hak ve özgürlükler temelindedir. Kürt halkını, Kürt halkı olarak, halk olarak kabul etmeyen, kolektif haklarını tanımayan, aidiyet duygusunu ortadan kaldıran ve sadece bireyselleştiren bir önerisi vardır AB'nin... Kültürel haklar, Kürt sorununu çözme konusunda son derece yetersizdir. Siyasal bir sorunları var aynı zamanda Kürtlerin. Devlet yönetimine ortak olmak istiyorlar. Hem merkezi devlet yönetimine, hem de geliştirilecek yerel yönetim modelleriyle kendi kendini yönetmek istiyor Kürtler..." dediğini aktarmış. (Radikal, 16 Kasım 2007) Bu tavrın umutlarını AB’ye bağlamış görünen, son zamanlarda kültürel haklar, anayasal vatandaşlık dışında bir şeyi gündeme getirmeyen DTP açısından önemli bir gelişme olduğu ve daha mücadeleci bir çizgiye geçme anlamı taşıdığı söylenebilir. Bu tutum değişikliğinde ABD ve Barzani’nin hattını değiştirerek sınır ötesi operasyon konusunda Türkiye’yle net bir işbirliğine gitmesinin etkisi olabilir. Nihayet ABD’nin onayı ve desteği ile Kuzey Irak’a ilk nokta operasyonu yapılmış durumda. Biz Kürtlere Avrupa Birliği’nden ve ABD’den fayda gelmeyeceğini, AB’nin Kürt halkını bireylere indirgeyerek ve kültürel haklarla yetinmelerini isteyerek aslında hareketi etkisizleştirmek istediğini yıllardır belirtiyoruz. Dolayısıyla Kürt hareketinin bu unsurlardan kopması, gerekçesi ne olursa olsun bir olumluluğa işarettir. Ama bugün için yeterli değildir.
Kürt hareketi, bugüne kadar müttefik olarak kazanmak istediği bütün güçleri teker teker yitirdi. Hâkim sınıflar, bütün sertliğiyle bir yandan Kürtlere bir yandan işçi sınıfına saldırılarını artırıyor. Bugün Kürt hareketi daha mücadeleci bir hatta doğru yürümektedir, ama bu hattın istikrarlı ve kalıcı olacağına dair hiçbir güvence yoktur. DTP’nin esas müttefiki ancak Kürt ve Türk işçileri, emekçileri olabilir. Yürütülen bu kirli savaş Kürtlerin olduğu kadar işçi sınıfının da aleyhinedir. DTP, bütün bu saldırılara karşı işçi sınıfı ile el ele vermeli ve burjuva partilerinin emekçileri boş sözlerle kandırma çabasına karşı mücadeleyi yükseltmelidir. Mecliste bulunmak DTP’ye eşsiz bir olanak sağlıyor. DTP’nin işçi sınıfının hakları için sesini militanca yükseltmesi işçi sınıfındaki önyargıları kırabilir. Telekom’da bir fırsat kaçırılmıştır. Ama düzen partileri işçi ve emekçilere saldırılarını devam ettirecektir. DTP bu yeni saldırılara radikal bir tavırla karşı durarak işçi sınıfının, sendikaların ve ilerici örgütlerin sempatisini hızla kazanabilir.
“Mecliste de olmayın, dağa da çıkmayın! İmha olun!”
Bugün Kürt halkının iradesi olarak seçilmiş olan DTP milletvekillerinin en azından bir kısmının, 1994’te olduğu gibi apar topar meclisten uzaklaştırılması an meselesidir.
Milletvekillerine yönelik çeşitli suçlamaların, MHP’lilerin dokunulmazlık konusunu tartışmaya açmasının ardından şimdi de partinin kapatılması gündeme geldi.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, partinin “devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne” aykırılık oluşturduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne kapatma davasını açtı. Dava 16 Kasım 2007 tarihinde açıldı ve şu anda da hızla ilerliyor. 23 Kasım’da Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Alifeyyaz Paksüt, iddianamenin kabul edildiğini açıkladı. DTP’nin, kendisine gelecek olan tebligatın ardından bir aylık kendini savunma süresi olacak.
Kürtlerin refleksini tamamen ortadan kaldırmayı hedefleyen egemenler sadece partiyi kapatarak amaçlarına ulaşamayacaklarını çok iyi biliyorlar. Bu yüzden saldırılarını sadece bununla sınırlı tutmadılar. Bunu yanı sıra aralarında 8 milletvekili de bulunan 221 DTP üyesine siyaset yasağı getirmeyi, dava süresinde DTP’nin seçimlere katılmasına engel olmayı da hedefliyorlar.
Kısacası Kürt sorununu inkâr ve imha yöntemiyle çözmekte kararlı olan hâkim sınıflar Kürt hareketine askeri alanda, siyasal alanda ve halkı kışkırtarak toplumsal alandaki saldırılarını sertleştiriyor. Bu durumda DTP’nin görevi Kürt ve Türk bütün emekçilerin sorunlarını tartışmayı AKP’ye bırakmayacak ve burjuvazinin saldırılarının sertliğine karşılık verebilecek bir mücadele hattını örmektir. Türkiye’de sosyalistlerin, emek ve özgürlükten yana olan güçlerin görevi ise Kürt halkının meclisteki temsilcilerine ve Kürt halkının kendisine yönelik her türlü saldırısının karşısında yer almaktır.
Kürtlerle barış, ABD’yle savaş!
Yaşasın halkların kardeşliği! Bıji Bıratiya Gelan!