Kördüğümü işçinin kılıcı kesecek! (10-03-2008)
Kürt sorunu 5 Kasım Beyaz Saray görüşmesiyle keskin bir viraj döndü, ama son operasyonla bambaşka dinamikler harekete geçti. Burjuvazinin iç savaşında, ordu şimdilik geri duruyor olsa bile, türban toplumun bağrında derin bir yarık açtı. Anayasa Mahkemesi’nin kararı ne olursa olsun düşmanlık derinleşecek. ABD emperyalizmi 5 Kasım anlaşmasından hareketle Afganistan’da muharip güç talebi, İran’a karşı sertleşme, enerji yollarında Rusya’yı yalıtma gibi konularda 1 Mart tezkeresinden bu yana ilk kez bu kadar kararlı biçimde bastırıyor. Nihayet en az on yıldır durgun olan, hatta her geçen yılla daha geri düşen işçi sınıfı 2007 yılında ilk işaretlerini verdiği mücadele kıvılcımını harlıyor. Ve bu mücadeleci ruh tam da ekonomik krizin Türkiye burjuvazisinin elini sıkıştıracağı, ona hiç manevra alanı bırakmayacağı bir dönemin eşiğinde ortaya çıkıyor. Bütün büyük çelişkiler senkronize oluyor.
Üstelik çelişkilerin bu senkronizasyonu aynı zamanda yeni bir dönemin açılışı ile el ele yürüyor. Birincisi, ekonomik kriz çığlık çığlığa geliyor. Bu sayfalarda çok yazıldı: AKP’nin ilk beş yılında ekonomi burjuvazinin yüzünü güldürdüyse ve AKP 22 Temmuz seçimlerinde kitlenin güvenini elde edebildiyse, bunun en önemli dinamiklerinden biri Türkiye’nin bu beş yılda yalnızca dünya ekonomisinin çok istikrarlı bir dönem geçirmesi dolayısıyla kriz yaşamamış olmasına bağlıdır. İşte şimdi bu veri değişiyor. Türkiye daralacak, sıkışacak, tıknefes kalacak. AKP hükümeti de kitleler gözündeki kredisinin önemli bir bölümünü yitirecek.
İkincisi, Türkiye’nin Kuzey Irak’ta giriştiği operasyon çok önemli sonuçlara gebe. Türkiye ilk kez hem ordunun hem de onun karşıtı olarak görülen AKP hükümetinin prestijinin aynı anda sarsıldığı bir döneme giriyor. İşçi Mücadelesi, Ekim ayından bu yana, AKP’nin ilk kez Kürtlere karşı savaşçı bir politika benimsediğini, bunun da aynen 90’lı yıllarda öteki hükümetlerin yaşadığı gibi ciddi bir yıpranmayla sonuçlanacağını yazıyor. Başbakan operasyonun bitişini neredeyse vatandaş ile birlikte televizyondan öğrenmiştir. AKP hükümeti şu anda başka bir devletin emriyle savaş bitirmiş bir hükümet görünümündedir. Öte yandan, hükümet, türban girişimiyle kendi tabanını genişletirken hakim sınıflar bağrında en önemli sigortası olan TÜSİAD’ı yitirmek üzeredir. Buna bir de 2008 içinde ekonomik krizin hükümet en ufak bir hazırlık yapmadan beklerken patlak vermesinin yaratacağı sarsıntıyı da eklerseniz, hükümetin yerel seçimlerde oy oranını arttırsa bile daha orta vadede ciddi bir zayıflama göstereceği ortaya çıkıyor.
Ordunun prestij yitimi ise her türlü tahayyülün ötesindedir. En az beş yıldır bu ülkenin insanları, ABD’nin Türkiye’ye karşı kurduğu ileri sürülen bir komplo karşısında ordunun tek güvenilecek kale olduğuna inandırılmışlardı. Şimdi ordu ABD’nin izniyle harekete geçen, ABD’nin verdiği istihbarat doğrultusunda savaşan, onun ötesine geçmeye yetkisi olmayan, ABD emrettiği zaman da savaşı bırakan bir kurum durumuna düşmüştür. Halk operasyonun siyasi açıdan tam bir bozgun olduğunun farkındadır. Ama ayrıca askeri boyut konusunda anlatılan başarı öykülerine de inanmamaktadır. Üstelik bu sarsıntı, ordunun türban tartışmasındaki sessizliği dolayısıyla beyaz Türklerin, Kemalistlerin, CHP taraftarlarının gözünde itibarının düşmesinin hemen ardından geliyor. Beş yıl boyunca ordunun başbakan adayı olmak için çırpınan Baykal, “gölge etmesinler, başka ihsan istemez” derse bunun anlamı nedir? Ordunun gölgesi olmazsa AKP’yi kim durduracaktır?
İşçi sınıfı. Bugün işçi sınıfının büyük kesimleri AKP’ye oy vermişken, hâlâ onu tek çıkış yolu olarak görürken, geri kalanlarının bir bölümü de yüzünü MHP’ye çevirmişken bunun söylenmesi şaşırtıcı görünebilir. Ama, birincisi, ekonomik kriz işçi ve emekçi kitlelerin gözünde AKP’nin büyüsünün çözülmesinin ilk adımı olacaktır. İkincisi, işçi kitleleri yavaş yavaş uzun durgunluklarından sıyrılıyorlar. 2007 ilk işaretleri ortaya koymuştu: Sınıf mücadeleleri eğrisi yön değiştirme belirtileri gösteriyordu. Türk Telekom grevi, THY’deki sıkı mücadele, Antalya Novamed’de bir yıldan fazla süren ve zafere ulaşan grev, Mersin Serbest Bölge ve Trakya Sanovel’de işçilerin sebatkâr direnişi, en geri sendikal yapılanmalarının dahi grevi gündeme getirmiş olması (Harb-İş, Denizciler Sendikası vb.), bütün bunlar işçi sınıfında bir ruh durumu değişikliğine işaret ediyordu. 2008 bu eğilimi pekiştiren gelişmelerle açıldı. Tekel işçilerinin militan mücadeleleri, işçi sınıfı bağrındaki hareketlenmenin devam ettiğine işaret ediyor. Tersane ölümlerinin vahameti karşısında 27 Şubat’ta yapılan eylemde sınıfın bütün mücadeleci kesimlerinin işbirliği bu atmosfere önemli bir katkı sağlıyor. Elbette henüz bir yükselişten, hele hele genelleşmiş bir yükselişten söz etmek mümkün değildir. Ama gelişmeler eğrinin dönmekte olduğunu düşündürüyor. Yeni dönemin üçüncü ve en önemli dinamiği de bu olacaktır.
Bütün bunlardan çıkacak sonuç geleceğin bize pespembe bir tablo vaad ettiği değildir. Büyük çelişkilerin kavşak noktasında ortaya çok sert mücadelelerin çıkacağı kesindir. Gelgitlerin yaşanacağı, bir an ortaya çıkmış bir eğilimin ertesi an yön veya renk değiştireceği de kesindir. Ama bu büyük gerilimler toplumun ve siyasetin kendiliğinden olumlu bir mecraya gireceğini göstermez. Toplumu kavrayan dev çelişkiler son derece gerici sonuçlara da gebe olabilir. İşçi sınıfı hareketi bugünkünden çok daha belirgin, çok daha genelleşmiş, çok daha kalıcı bir mücadelecilik gösterse bile. Kürt hareketi elini düzen güçlerine uzatmak yerine yüzünü işçi ve emekçilere dönse bile. Bu en elverişli koşullarda dahi, sosyalist hareketin hangi taktiklerle kitleyle bağ kurmaya yöneleceği, sınıf bağımsızlığını hangi yöntemlerle sağlayabileceği, mücadeleyi nasıl adım adım yükseltebileceği, bütün bunlar doğru bir programa, sağlam bir örgüte ve esnek bir taktik yönelişe yaslanan bir devrimci partinin yaratılıp yaratılamayacağına da bağlıdır. Devrimci İşçi Partisi Girişimi işte böyle bir partinin kuruluşu çabası içindedir.
Sonunda ulaşılacak sonuç ne olursa olsun, şurası kesindir. Öteki üç büyük çelişki (Kürt sorunu, burjuvazinin iç savaşı, emperyalizmin basıncı) Türkiye’nin siyasi hayatını kördüğüme çevirmiştir. Kördüğümü çözecek olan işçi sınıfının kılıcıdır.