DİP Girişimi açıklaması: Davos'ta masadan kalkmak yetmez; asıl iş Siyonizmle ittifaka son vermekte! (01-02-2009)

Bu tepkilere "Kasımpaşalı üslubu" diye karşı çıkanlar, emperyalistlerin ve Siyonistlerin bu tür aşağılayıcı tavırları karşısında süt dökmüş kedi misali suskun kalmayı savunmakla uluslararası eşitlik fikrini bırakın kendi ezdikleri uluslar için değil kendi ulusları için bile benimseyemediklerini böylelikle itiraf etmiş oldular. Erdoğan'ın haksız olduğu yerlerde ezilen insanlara karşı sergilediği davranışlar ne kadar yerden yere vurulacak tutumlarsa, bu davranış da o kadar doğrudur, ikisinin arasında politik olarak hiçbir ilişki yoktur. Erdoğan emperyalizmin ve Siyonizmin temsilcilerine karşı bu tür kişilerden daha onurlu bir davranış sergilemiştir. 

Ama bütün bunlar bir panelin süresinin içine sığan davranışlardı. Erdoğan panelin yapıldığı salondan çıkar çıkmaz İsrail'e karşı tavrını değiştirdi. Düzenlediği basın toplantısında dikkatli biçimde seçilmiş kelimelerle yazılmış bir metni okuması, geleneksel diplomasi kulvarına döndüğünün ilk işaretiydi. Bu açıklamada, tepkisinin panel yöneticisine olduğunu söylemesi, İsrail'le ilişkileri onarmak istediğini açıkça gösteriyordu. Yani Peres'e yönelttiği sert tepki salondan çıkar çıkmaz buharlaşmış oldu. Peres ile arasında geçen telefon konuşmasında da sadece İsrail devlet başkanının değil Erdoğan'ın da uzlaşmacı bir tavır takındığı anlaşılıyor.

Bunlardan çok daha önemlisi, Erdoğan başkanlığındaki hükümetin İsrail politikasıdır. Doğrudur, AKP hükümetinin Gazze savaşının başladığı 27 Aralık'tan itibaren politikası İsrail'in işlediği suçların kınanmasını hep bir unsur olarak içermiştir. Bu anlamda, Davos'ta patlak veren sert tartışma, daha önceki gelişmelerin doruğu olmuştur. Ama Erdoğan hükümeti bir yandan İsrail'in Gazze'nin sivil halkına karşı saldırısını kınarken, bir yandan da bütünüyle haksız saldırgan İsrail'in diplomatik oyununu oynamıştır. Savaşın nihai hedefi Hamas'ı devrirerek bir rejim değişikliğini sağlamaktı. Bu amaçla İsrail kısa erimde Gazze'nin Mısır ile sınırına yakın bölgedeki dehlizler aracılığıyla ülkeye silah sokulmasını önlemeyi amaçlıyordu. Yani Hamas'ı silahsızlandırmak savaşın ana amaçlarından biri idi. Türkiye devleti, sınırlara Birleşmiş Milletler'in yönetiminde bir gözlem gücü yerleştirilmesini önerdiği andan itibaren, başbakanın beyanatı ne kadar sert olursa olsun, İsrail'in hedeflerine destek sağlıyor demekti. Üstüne üstlük, Erdoğan bu gözlemciler arasında Türkiye'nin de bulunabileceğini söylemekle, İsrail'in Hamas'ı silahsızlandırmasının bekçisi bile olmaya razı olduğunu söylemiş oluyordu.

Aslında bütün bunlar, Erdoğan hükümetinin, bir yandan İsrail'in gerçekleştirdiği katliamlara karşı protestolar yöneltirken, bir yandan da kendinden önceki hükümetlerin politikasını sürdürmesinin bir ürünüdür. Türkiye ile İsrail 1980'li yıllarda başlayan ve 1990'lı yıllarda (hem de Erbakan hükümeti döneminde!) imzalanan askeri anlaşmalarla büyük bir sıçrama yapan stratejik bir ilişki içine girmiştir. Erdoğan hükümeti bu politikayı olduğu gibi benimsemiştir. İşte büyük suçu budur ve şimdi, son bir buçuk ay boyunca ve Davos panelinde İsrail hakkında söylediklerinden sonra bu durumu değiştirmezse, sözleri sadece söz olarak kalacaktır.

Erdoğan Gazze'nin bir açık hava hapishanesine dönüştüğünü söylüyor. O takdirde iki yıldır devam eden bu durumu değiştirmek için somut adımlar atmalıdır. İsrail'den büyükelçisini çekmeli, İsrail büyükelçisini istenmeyen adam ilân etmeli, İsrail'e verilen bütün askeri ihaleleri iptal etmelidir! Erdoğan son savaşta İsrail'in çoğu çocuk, kadın, yaşlı 1300 Filistinliyi öldürdüğünü, 6000'ini yaraladığını dile getiriyor. Bu saldırılarda kullanılan Heron insansız uçaklarından Türkiye'nin vermiş olduğu siparişi iptal etmeli, böylece İsrail'in ölüm makinalarına para kazandırmaktan vazgeçmelidir! Erdoğan İsrail'in "öldürmeyi çok iyi bildiğini, plajlardaki çocukları öldürdüğünü" söylüyor. O çocukları öldüren pilotların Konya ovasında eğitim gördüğünü hatırlamalı, İsrail'le bütün ikili askeri anlaşmaları iptal etmelidir! Bütün dünya ABD'nin İsrail'in baş hamisi olduğunu biliyor. Erdoğan Davos'ta Obama'ya Gazze halkı adına çağrı yapmıştır. Obama Gazze savaşı sırasınca on gün hiç ağzını açmamış, açtığında da içi boş sözler söylemiştir. Başkan yardımcısı Joseph Biden İsrail'in sıkı dostudur, Beyaz Saray özel kalem müdürü Emmanuel Rahm koyu bir Siyonist. ABD ile ilişkisini bozmaya yanaşmayan, Siyonist İsrail'e meydan okumasın! Erdoğan eğer sözlerinin arkasında durmak istiyorsa, eyleme geçmelidir. Yoksa sözleri, seçim yatırımı niteliğinde hoş ve boş bir sada olmaktan öteye geçemeyecektir.

Erdoğan'ın Davos'taki tavrına karşı çıkanlar, ulusalcı kanadın bütün propagandasının balonunu patlatarak, Siyonizmin Türkiye'deki gerçek dostlarının kim olduğunu açıkça ortaya koymuşlardır. Davos'taki olaylar sonrasında Türk Silahlı Kuvvetleri adına yapılan açıklama "Milli menfaatler her şeyden önce gelir" diyerek ve Heron siparişini sürdürme konusunda ısrar ederek İsrail'le ilişkilerin muhafaza edilmesi gerektiğini savunmuştur. CHP genel başkanı Deniz Baykal'ın 48 saat dili tutulmuştur! Partinin dış ilişkiler uzmanı başkan yardımcısı Onur Öymen, Erdoğan'ın Hamas'ı savunduğu gerekçesiyle "medeni dünya için bugün Erdoğan bitmiştir" diyebilmiştir. CHP'nin ve genel olarak burjuvazinin Batıcı-laik kanadının "medeni dünya"dan, Gazze'deki katliama seyirci kalan emperyalist dünyayı anladığı da gün gibi ortaya çıkmıştır. Siyonizmin Erdoğan'dan da fazla esas dostları, ABD'nin esas muhipleri, kuzu postuna bürünmüş sözde anti-emperyalist, anti-Siyonist ulusalcı güçlerdir! Ulusalcılar içinde bir azınlık farklı bir tavır içinde olabilir ama onlar Batıcı-laik kampın emperyalizm yanlısı güçlerinin oyuncağı haline gelmiştir.

Devrimci İşçi Partisi, kararlı bir biçimde Filistin halkının yanında durmakta, onun özgürlüğünü, kendi kaderini tayin hakkını ve yurduna dönüş hakkını savunmaktadır. Bize göre, emperyalizmin Ortadoğu'daki ileri karakolu olan ırkçı, köktendinci temelde kurulmuş Siyonist devlet yıkılmadan Ortadoğu'ya barış gelemez, emperyalizm bu bölgeden kovulamaz. Filistin sorunu, ancak tarihi Filistin topraklarında Arap ile Yahudi'yi tek devlet çatısı altında birleştiren laik, demokratik, sosyalist bir Filistin kurulduğunda çözülecektir. Ama esas kurtuluş, bu bölgenin bütün halklarının barış içinde kucaklaşmasını sağlayacak bir Ortadoğu Sosyalist Federasyonu'ndadır.

İsrail elçisi istenmeyen adam ilan edilsin, İsrail'deki Türkiye elçisi geri çekilsin!

İsrail'le bütün ikili anlaşmalar ve askeri paktlar açıklansın,  feshedilsin, ilişkiler kesilsin! İsrail'e verilmiş bütün ihaleler iptal edilsin!

Lübnan'da İsrail adına bekçilik yapan sözde barış gücü UNIFIL'den Türkiye askeri çekilsin!

Yıkılsın Siyonist İsrail devleti!

ABD ve emperyalizm Ortadoğu'dan defol!

Filistin'e özgürlük! Tarihi Filistin topraklarında Arap ile Yahudi'yi tek devlet çatısı altında birleştiren laik, demokratik, sosyalist bir Filistin için ileri!

Ortadoğu Sosyalist Federasyonu için ileri!