AKP, Hitleri geçti! Bakırköy’de neler oluyor? (26-08-2009)
Sağlığın özelleştirilmesi ve paralılaştırılması sürecinin geniş halk kesimlerine çıkan faturası çok ağır oluyor. Personel yetersizliği bazıları ölümle sonuçlanabilen hataları beraberinde getiriyor. Çok kritik olan ve hayat kurtaracak olan ilaçlar kâr marjları düşük olduğu için eczanelerde bulunmuyor ve ancak fahiş fiyatlarla kaçakçılardan temin edilebiliyor. Hastaneler ve prim usulü para alan doktorlar hastaya en uygun olan tedavi yöntemini değil de başta cerrahi operasyonlar olmak üzere en fazla getiri sağlayan tedavileri benimsiyorlar. Bu listeyi her bir vatandaşın başına gelen olaylardan çıkacak sayısız örneği ekleyebiliriz. Tüm sorunların altında aynı şey yatıyor: sağlığın kapitalizme terk edilmesi.
Bakırköy ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde yaşananlar da aynı sürecin bir parçası. Kamusal açıdan son derece önemli bir işlev gören bu hastane para getirmediği için iktidar tarafından adeta silinmek isteniyor. Bir süredir tabelaları sökülmüş bulunan bu hastane sanki yokmuş gibi davranılıyor. Hastanenin geniş arazisi sürekli çeşitli yerlere tahsis edilirken, hastane sürekli küçülüyor.
Bakırköy Hastanesi'nin en önemli özelliği kronik (yani tam olarak iyileşemeyen sürekli rahatsızlığı olan) akıl hastalarına sürekli tedavi veriyor olması. Bu hastaların bazıları hastaneye geldiklerinde kimlik sahibi bile olmuyor. Kendilerini anlatma yetisine dahi sahip olmayan bu hastalara, hastane tarafından kimlik çıkartılıyor. Burada bakılan kimsesiz hastalar için hem diğer hastalar hem de doktorlar ve hemşireler adeta bir aile işlevi görüyor. Mesela hastalardan nispeten daha iyi durumda olanlar diğerlerinin gönüllü bakımını üstleniyor. Birbirlerine anne, kızım diye hitap ediyorlar. Hatta bu yakın ilişkiler o kadar yaygın ki görüştüğümüz bir doktor, hastanedeki iki hastanın gerçek anne kız olduklarını çok sonraları fark ettiğini söylüyor.
İşte bu hastalar, yalnızlıkları ve çaresizlikleri içerisinde kimi, kimseleri haline gelen doktorlarından, hemşirelerinden, annelerinden ve kızlarından koparılarak apar topar özel bir bakım evine gönderildiler. Bu uygulama ile Bakırköy Hastanesi'nin en önemli işlevlerinden bir olan kronik hastalara verilen hizmetin için boşaltılması ve hastanenin bu işlevinin sonlandırılması amaçlanıyor. Çünkü devlet bu insanlara sağlık hizmeti vermeyi sorumluluğu olarak değerlendirmiyor tersine faşizan bir anlayışla bu insanları yük olarak görüyor. Ancak AKP hükümetinin bu uygulaması bir açıdan bakıldığında Hitler'in akıl hastalarını yok etmeyi öngören politikalarından bile daha beter bir yan taşıyor. Şöyle ki; özel bakım evine gönderilen 70 hastanın kimi kimsesi yok. Bu hastaların vesayeti bakım evi sahibine veriliyor. Bu bakım evi de hasta başına devletten aylık 1.500 TL civarında bir para alıyor. Buna karşılık bakım evinde sadece bir hemşire ve hastabakıcılar bulunurken, kadrolu psikiyatr istihdam edilmiyor. Tabii ki Bakırköy Hastanesi'nin sürekli doktor kontrolü, ağaçlı, yeşillikli geniş avlu gibi olanaklarının hiç biri de bulunmuyor. Sonuçta 70 insanın vesayeti onlar üzerinden para kazanan tüccara veriliyor. Bu tam bir skandaldır. Yaşanan sağlık hizmetinin ticari meta haline getirilmesinin ötesinde hastaların ticari meta muamelesi görmesi anlamına gelmektedir ki bunun Hitler'in faşizminden bile iğrenç olduğunu söylemek gerekir.
Hastane çalışanları üyesi bulundukları Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) çatısı altında bu uygulamaya karşı mücadele başlatmış bulunuyorlar. Geçtiğimiz hafta başhekimlik önünde bir eylem gerçekleştirdiler. Hastanelerine ve hastalarına sahip çıkıyorlar. Bu mücadeleye sahip çıkmak ve olan biteni duyurmak gerekli. Sloganları her şeyi çok güzel özetliyor: "Hastalar hastaneye yük değildir!" ve "Sağlıkta ticaret ölüm demektir!"