Adana'da "Kürt açılımı"nda yeni adım: Şiar Rişvanoğlu'na üç ayrı soruşturma (07-07-2010)
Geçtiğimiz yerel seçimlerde 14 siyasi örgütün DTP çatısı altında oluşturduğu ittifakın Adana Büyükşehir Belediyesi başkan adayı olan Şiar Rişvanoğlu, çok ses getiren ve yüksek oy toplayan bir kampanya ertesinde, seçimler biter bitmez İşçi Mücadelesi gazetesi'nde yayınlanan Kürt meselesi ile ilgili bir yazısından dolayı DGM'de yargılanıp beraat etmişti. Hakkında başlatılan yeni soruşturmaların ortak konusunu da yine Kürt meselesiyle ilgili görüşlerinin oluşturması, bu soruşturmaların, hükümetin Kürt özgürlük mücadelesine yönelttiği saldırı politikalarının bir parçası olduğunu ortaya koyuyor. Ayrıca, Adana özelinde Şiar Rişvanoğlu yoldaşımızın temsil ettiği işçi sınıfı-Kürt halkı ittifakının hakim güçleri nasıl rahatsız ettiğini de gösteriyor.
Hükümetin Kürt sorununda ortaya attığı "açılım" politikalarının ikiyüzlülüğü uzun süre önce zaten ortaya çıkmıştı. Kürt halkı, taleplerinin karşılanması bir yana, özgürlük mücadelelerini ehlileştirerek tamamen ortadan kaldırmayı amaçlayan bu ikiyüzlü kirli politikaya gerekli cevabı verdi. Bu döneme denk gelen Tekel işçilerinin direniş süreci ise gerçek bir kardeşleşmenin, dayanışmanın nasıl yaşanabileceğinin büyük bir örneğini sergiledi: "Tekel işçileri halkların kardeşliğini dünyaya gösterdiler. Diyarbakır, Adana, Samsun, Hataylı Araplar, Türkler, Lazlar, Çerkezler; halkların kardeşliğinin billurlaşmış resmini, ‘sınıf kardeşliği'ni çok güzel sergilediler... ‘Emek cephesi', ‘Emek Barış Özgürlük Cephesi', ‘Üçüncü Cephe' - adı ne olursa olsun - işçi sınıfının, emekçilerin, sosyalistlerin, Kürt özgürlük mücadelesini yürütenlerin, kadınların, farklı cinsel yönelime sahip ezilen kesimlerin tamamının bu cephe için sesini yükseltmesi gerekiyor." İşte soruşturmaya konu olan bu sözleriyle, Şiar Rişvanoğlu yoldaşımızın çizdiği, Kürt halkının mücadelesini, işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin, ezilen tüm kesimlerin mücadelesiyle birleştiren bu Enternasyonalist, devrimci Marksist çerçevedir burjuvaziyi korkutan.
Yoldaşımız sadece işçi sınıfı ile Kürt halkı arasında bir ittifakı savunduğu için değil, aynı zamanda Kürt sorunu üzerinde sürmekte olan savaş karşısında barışı savunduğu için de suçlanıyor. "Barış" sözcüğü, gerçek anlamında, siyasi hakların tanınması, faili meçhul cinayetlerin, suikastların, komploların sorumlularının bulunması temelinde, adil bir çözüm talebi ile birlikte kullanıldığında; bir ellerinde, kirli politikalarının sadece bir aracı olarak "barış" bayrağını sallayarak, diğer ellerinde şovenizm kozunu saklayanların tüyleri diken diken oluyor. Kendi göstermelik hukuk metinlerinde yazdıkları düşünce, ifade, basın özgürlüğü hakları hiçbir şey ifade etmiyor. Kendi yarattıkları hukuku bile çiğneyip soruşturmalarla, tehditlerle, baskıyla susturmaya çalışıyorlar barış ve kardeşlik taleplerini. Süren bu savaşın gerçek sorumluları daha net görünüyor böyle durumlarda. Bir tarafta on yıllardır yaşadıkları baskı, işkence, tecavüz ve ölümlere rağmen barış ısrarından vazgeçmeyen bir halk; diğer tarafta bu ısrarın düşüncesine ve dile getirilmesine bile tahammül edemeyen ( hükümetiyle, askeriyle, yargısıyla) ikiyüzlü, kana susamış bir sistem.
Yoldaşımız Şiar Rişvanoğlu, düşünceleri ve Kürt halkıyla dayanışma içerisindeki tavrı nedeniyle soruşturmalara maruz kalıyor. Kürt halkına karşı baskı ve şiddet politikalarının yoğunlaştığı bu dönemde, duruşundan ödün vermeyerek enternasyonalizmin bayrağıyla payına düşen baskıya karşı duruyor. Bu duruşu da, soruşturmalara konu olan ve sonrasında savunmasında da tekrarladığı sözleriyle net bir biçimde açıklıyor: "...Kürt halkının mücadelesini sahiplenmeyen, ona enternasyonalizm temelinde, bazı eleştiriler olabilir, ama genel olarak bu desteği sunmayan bir anlayışın solla, sosyalizmle bir ilgisi olamaz."
Şiar Rişvanoğlu'nun ve Devrimci İşçi Partisi Girişimi'nin mücadelesi baskılarla durdurulamaz, durdurulamayacaktır.