Metal Fabrikalarından Haberler

Fabrikadaki işçileri bir çatı altına sokacak bir sendikaya ihtiyacımız var

ZF Sachs’ta çalışıyorum. ZF’de ücretlerimiz genele bakıldığında iyi gibi gözükse de ürettiğimiz parçalara baktığımızda çok değil. Geçtiğimiz aylarda fabrika yeni arkadaşlar aldı. Hatta yeni bir fabrikanın kiralanması bile gündemde. Demek ki şirketin işler yolunda. Peki biz ZF işçileri çalıştığımızın karşılığını alıyor muyuz? Hayır. ZF büyürken işçilerin ceplerinin küçülmesi ya da aynı yerde durması doğru değil.

ZF’de ilk günden beri birlik ve beraberlik var. Bilindiği üzere fabrikadaki yetkili sendika Türk Metal, Reno, TOFAŞ, Ford gibi fabrikalarda işçilerin verdiği mücadele sonucu gitti. Bazı yerlerde geri geldi ama bizim fabrikada birlik ve beraberliğimizi sürekli kıldığımız için gelmedi. Fakat şimdi önümüzde toplu sözleşme süreci var. Buraya hazırlıklı olmalıyız. ZF’de ilk defa Türk Metal olmadan bir sözleşme dönemi yapılacak. Şu an işçileri temsil eden sözcüler var. Bu şekilde ilerliyoruz. Fakat fabrikadaki işçileri bir çatı altına sokacak bir sendikaya ihtiyacımız var. Bu sendika tüm eleştirilerimize rağmen Birleşik Metal olmalıdır. Ancak sendikaya katılım birlik ve beraberliğimizi bozmadan yapılmalıdır. Bu yüzden en azından arkadaşlarımızın çoğunun ikna olması gerekmektedir. Sert bir mücadele bizi bekliyor, 2017’ye tüm metal işçileri hazırlıklı olmalıdır.

Gebze ZF Sachs’tan bir işçi

 

Sömürünün, baskının ve zulmün olmadığı bir demokrasiyi ve yarınları ancak işçiler ve emekçiler inşa edecektir!

15 Temmuz “darbe” gecesinde fabrikada çalışıyordum. Darbe yapıldığını sosyal medyadan gelen mesajlardan öğrendik. Bütün işçi arkadaşlar tedirgin oldular, hem çalışıyor hem de sosyal medyadan takibe devam ediyorduk. Genelkurmay Başkanı’nın rehin alındığını, köprülerin kapatıldığını, sokaklarda insanların öldüğünü, tankların dolaştığını öğrenince daha da tedirgin olduk, üretimi durdurup ailelerimize ve arkadaşlarımıza ulaşmaya çalıştık. Daha sonra genel müdür tarafından UET şefine mesaj geldi. Genel müdürün valiyi telefonla arayıp konuştuğunu, her şeyin kontrol altında olduğunu, üretimin devam etmesinde bir sakınca olmadığını, fabrikada güvende olduğumuzu söyledi. Güvende olmamız bahaneydi amacı üretimi devam ettirmekti. Tekrar bant başına geçip çalışmaya başladık. Yaklaşık bir saat sonra yan sanayiden parça gelemediği için üretim tekrar durdu.

TSK'nın yönetime el koyduğu, sokağa çıkmanın yasaklandığı açıklamaları yapılırken, diğer tarafta halka “demokrasiye sahip çıkmak” için sokağa çıkın çağrıları yapılıyor. Fabrikamızdan sokağa çıkan işçi arkadaşlarımız oldu. Eğer darbe gerçekleşmiş olsaydı çok kötü, zor dönemler bizi bekliyor olacaktı. Darbe başarısız oldu, bizim açımızdan değişen bir şey oldu mu? Hayır! Hemen ardından 3 aylık OHAL ilan edildi. İşçi ve emekçiye karşı her türlü baskının ve yasaklamanın önü açıldı. OHAL demek kiralık işçiliğe, kıdem tazminatının gaspına, taşerona ve düşük ücretlere karşı haklarımızı arayamamak demektir. Fabrikalarda baskının ve sömürünün daha da artması demektir. İlk olarak OHAL'i bahane ederek İstanbul Avcılar Belediyesi’nden işten atıldığı ve sendikal hakları için mücadele eden taşeron işçilerinin çadır açması engellendi. Birçok fabrikada patronlar OHAL'i fırsat bilip işçilerin üzerindeki baskıyı arttırıyor. Tüm bu baskılara karşı işçiler ve emekçiler olarak birlik olup mücadele etmekten başka hiçbir şansımız yok!

Bursa Renault’dan bir işçi

 

Sömürüye ve baskıya karşı birlik olup mücadele etmekten başka şansımız yok

Senelik izne hazırlanırken, işçilerin hiç beklemediği bir zamanda, siyasi görüşlerin kutuplaştığı bir darbe girişimi olayı yaşadık. Darbenin ne olduğunu bilmezken, eskilerin anlattığı kadarıyla Tayyip Erdoğan'ı sevenler ya da nefret edenler kendi pencerelerinden olayı yorumladı. Üzücü olansa işçilere hiçbir şey vermemiş bir hükümeti, ölümü pahasına savunmak. Darbeye herkes karşı çıktı, kimse de istemez ama Tayyip Erdoğan'ı ve AKP'yi savunanlar olayı kendi açılarından farklı yorumladılar. Eleştiri yapan herkes “Fetöcü”ymüş gibi yansıtıldı. Peki sokaklara çıkan, darbeye hayır diyen kimler? Yine biz, işçi, emekçi, asgari ücretle geçinen insanlar. Bu kadar fedakâr insanlara önümüzdeki süreçte bu hükümet ne verecek? 2017 yaklaşırken demokrasi diye bağıran hükümet, işçilerin kendisinin seçeceği bir sendika, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, ücret konuları hakkında neler yapacak göreceğiz.

İlk günden beri Çelik-İş sendikası darbeye karşı işçilerin sokaklarda olması gerektiğini kendi üyelerine her gün mesaj yollayarak bildirdi. Belki TOFAŞ'taki durumu düşünerek Türk Metal'e karşı bir avantaj elde edebildik. Fabrika içerisinde işçiler olarak propagandasını yaptık. Yıllık izinden sonra daha aktif şeyler yapmayı düşünüyoruz, bunlardan biri Cumhurbaşkanı’na ve Çalışma Bakanı’na sendika seçme özgürlüğünün uygulanması ve fabrikalarda sandık kurulması gibi bizim elimizi güçlendirecek e-mail yollamak tabii işe yararsa!

Bu aralar yönetim ve Türk Metal boş durmuyor, yine eskisi gibi işçileri tedirgin edici söylentileri yaymaya başladılar. Yıllık izinden sonra işçi çıkarılacağından bahsediliyor, bu yüzden sendikamızı iyi seçmeliyiz patronun yanından değil işçinin yanında olan bir sendika olmalı! Diğer en önemli konu ise başımıza iş performansını çıkardılar, iki yıl performans beklentinin altında kalırsa insan kaynakları tarafından çağrılıp savunma verilip uyarıda bulunacaklar. Tesadüfe bakın ki bunların %90'nı Çelik-iş sendikasına üye olanlardan oluşuyor. En önemlisi de birinin Çelik-İş işçi liderlerden birisi olması, ne kadar ilginç! Nedeni tahmin edebiliyoruz tabii, yine baskı yine yıldırma. İyisiyle kötüsüyle yıllık izne çıkıyoruz, izinden sonra zor ve çekişmeli günler bizi bekliyor.

 Bursa Tofaş’tan bir işçi

 

TOFAŞ'ta demokrasi

Türk Metal Sendikası'nın yetkili olduğu fakat yabana atılmayacak kadar da Çelik-İş sendikası üyesi olan TOFAŞ'ta sular durgun ve tam bir (komedi) demokrasi hâkim bu aralar. Yavaş yavaş senelik izne ayrılmaya hazırlanan işçilerin kafasında şimdiden şu soru hâkim: yetki davası ne olacak? 2017 yılı, yani sözleşme yılı, yani iki sendikanın yetki mücadelesi yılı... Kısacası 12 ay gibi uzun ama bir o kadar da hareketli olacak bu yılın nasıl geçeceği şimdiden heyecan yaratmaya, akıllarda sorular oluşturmaya başladı. TOFAŞ fabrikasında Türk Metal'e büyük bir darbe vuran ve bu darbeyi 2017 yılında yetkiyi alarak taçlandırmaya çalışan Çelik-İş sendikası iyiye giden süreci demokrasi ve aşırı hükümet yanlısı tavırlarıyla maalesef tersine çevirmekte.

Fabrikada 3.000 civarı üyesi olan ve çok iyi bir hava yakalamış olan Çelik-İş, üyelerine attığı demokrasi mesajlarıyla TOFAŞ'ta tepki çekmeye başlamıştır. Aşırı hükümet destekçisi oluşu, Cumhurbaşkanı’na sürekli olarak Başkomutanım diyerek hitap edişi bir kısım üyesinin tepkisini çekip istifalara neden olmuştur. Revizyondan yani senelik izinden dönüşüne çok daha sağlam adımlarla çıkacakken, bu sözde demokrasi ama aslı komedi olan anlayış yüzünden iyiye giden gidişatına sekte vurmuştur. TOFAŞ fabrikasında Türk Metal sendikasını yıkmak için en iyi yöntem olarak seçilen sendikadır Çelik-İş. Ne kadar da fabrikamızda TOMİS ve DİSK gibi sendikaların da üyeleri olsa da yönetimin ve Türk Metal'in korkulu rüyası konumunda olan sendika Çelik-İş'tir. Bu kadar iyi bir hava yakalamışken ve işveren yanlısı sendikayı yıkmaya bu kadar yakınken her görüşe sahip üyelerinin olduğunu unutmamalıdır. Şayet ki TOFAŞ'tan Türk Metal gidecekse bu işçilerin tek çatı altında birleştiği Çelik-İş sayesinde olacaktır. Ve yine ki yazılacaksa bir tarih çelik gibi emekçilerle yazılacaktır.

Yetki davasına yaklaşırken Çelik-İş'e bağlı olan işçi arkadaşlardan gereksiz ve anlamsız bir şekilde yönetim nezdinde savunmalar alınmaktadır. TOFAŞ fabrikası artık emekçilerin hakkını aradığını görmektedir ve tek bir bütün hâlinde hareket etmeye başlayan işçileri bir şekilde köşeye sıkıştırma planları içindedir. İşçi iradesinde bir sendikanın, başına bela olmasını istemediğinden türlü türlü oyunlar oynamaktadır ve oynayacaktır da...

İşin özetine gelirsek yaklaşık 10.000 kişilik bir mevcuda yaklaşmış olan otomotiv fabrikasında sular hâlâ durulmamaktadır ve hâlâ sakin bir ortam vardır ta ki senelik izin dönüşüne kadar. Üyelikler hız kazanacak, yönetimin tavrı ne olacak ve en önemlisi her kesimden üyesi olan sağcısı, solcusu, Atatürkçüsü ve Cumhuriyetçi yönetim anlayışına sahip üyeleri olan Çelik-İş sendikasının tavrı tutumu ne olacak? 2017 heyecanlı ve enteresan olacak.

Gerçeğe sevgilerle...

Bir garip TOFAŞ işçisinin kaleminden...

 

Fazla mesaiye ve mobbinge karşı birlik olup mücadele etmeliyiz

Merhaba ben Antalya serbest bölgede bir metal fabrikasında çalışıyorum. Çalıştığım fabrikada alınan ihaleye göre çalışıyoruz. Hâliyle de iş yoğunluğumuz değişkenlik gösteriyor. Bu durum elbette dışarıdan bakıldığında pek bir sorun gibi görülmüyor. Ancak ihalelerde kısa sürede taahhüt verildiği için, iş bitene kadar fazla mesai yapmak zorunda kalıyoruz.

Haftalarca izin yapmadan, hafta içi gece geç saatlere kadar çalıştığımız yetmezmiş gibi, bir de üzerimizde fazlaca mobbing uygulanıyor. Lavaboya gitmemiz, sigara ve su içmemiz şeflerin içine dert oluyor. Sadece bunlarla da sınırlı değil. Şeflerin işle alakalı olmayan bir konuda bile canı sıkılsa gelip sebepsiz yere bizlere bağırıyorlar.

Ne patronun ne de şeflerimizin gözünde bizler insan değiliz. Onlar bizi sadece birer makine olarak görüyor. Yorgunluğumuz ve gördüğümüz baskılarla ilgili tek bir kelime bile etmeye kalksak, yüzleri bile kızarmadan bizim çok iyi koşullarda çalıştığımızı, çoğu yerde mesai paralarının ya hiç verilmediğini ya da az verildiğini söylüyorlar. Çoğu arkadaşımız da bu kadar çok fazla mesaiye kalmamızdan memnuniyetsiz olmakla birlikte, mesaiden ötürü biraz fazla para alacakları için mutlu oluyorlar.

Aslında bizler fazla mesai yapmak zorunda değiliz. Bizi fazla mesai yapmaya mecbur kılan düşük olan ücretlerimizdir. Fazla mesai yapmadan, hak ettiğimiz ücretlerle çalışmak ve mobbinge son vermenin yolu bizlerin birlikteliğidir. Bugün karşımızda aslan kesilen şefler ve patronlar, biz birlik olduğumuz zaman süt dökmüş kediye dönecekler.

Antalya'dan bir metal işçisi



Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ağustos 2016 tarihli 82. sayısında yayınlanmıştır.