Başyazı: Ekmek ve hürriyet barikatın ardında
Merkez Bankasında dövizler suyunu çekip, Türk parası pul olunca, yabancı sermaye haydi bana eyvallah deyip ülkeden kaçmaya başlayınca, Erdoğan düğmeye bastı faizleri artırdı. Bir sermaye partisinin lideri olarak sınıfsal karakterinin gereğini yaptı. Bu, yerli ve yabancı sermayenin isteğiydi. Millet İttifakı’nın da ısrarla savunduğu bir politikaydı. Ancak sermaye bu adımları yeterli görmüyor. Devamının gelmesini, faiz artışının faturasının emekçi halka kesilmesini istiyor. Erdoğan, “acı reçete” diyerek sermayenin çıkarları için siyasi sorumluluk yüklenmeye de hazır olduğunu söylüyor. Ama bu da yetmiyor. Yerli ve yabancı sermaye garanti istiyor. İMF’ye gidin diyor. Erdoğan ise şimdilik garanti benim diyor. İstibdad rejiminin sermayenin çıkarlarını koruyacağına dair teminat veriyor, garanti makamı olarak da “yerli İMF” olarak sarayı gösteriyor.
İşte Erdoğan’ın reform söyleminin arkasındaki yalın gerçek budur. Bundan gayrı hukuk, demokrasi, insan hakları laflarının hepsi boştur. Erdoğan, “reform görüşmeleri” adı altında Berat Albayrak’ın halefi Lütfi Elvan ile Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ü, patron örgütleri TÜSİAD, TOBB ve MÜSİAD’a boşuna göndermiyor. Ve yine aynı “reform” kapsamında Süleyman Soylu’nun jandarma ve polisleri hakkını arayan işçilerin karşısına barikat kuruyor, metal işçisine, maden işçisine copla, gazla, plastik mermiyle saldırıyor. Bu nasıl reform demeyin! Burjuvanın reformu böyle olur!
İşçinin hukuktan beklentisi, sendikalaştığında Anayasa’ya, İş Kanunu’na, Ceza Kanunu’na, İLO sözleşmelerine aykırı şekilde işten atılmamak, ücretsiz izne çıkartılmamak. Patrona, işçiye iftira atma özgürlüğü tanıyan İş Kanunun 25/2 maddesinin kaldırılması. Hileli iflas eden şirketin alacaklıları arasında sıranın devletin, bankaların ardından en sonda kendilerine gelmemesi, maaşını, tazminat hakkını namerde yedirmemek! Patronun vergileri silinirken, açlık sınırının altındaki maaşının altıncı aydan sonra vergi dilimiyle dilim dilim doğranmaması! Patronlar kâr etsin diye toplu taşımada, fabrika tezgâhında Korona olmamak, ailesine sevdiklerine hastalık bulaştırmamak!
Halk, ekmek ve hürriyet istiyor! Para babaları faizle kasalarını doldururken siftah yapamayan esnaf kepenk kapatıyorsa, köylü tefecinin insafına terk ediliyorsa, mafya babaları at oynatırken, tehditler savururken, vatandaşlar sokak röportajında konuştuğu için, sosyal medyada paylaşım yaptığı için baskı görüyor içeri atılıyorsa, yerli ve yabancı sermayenin önüne kırmızı halılar seriliyor işçinin karşısına barikatlar dikiliyorsa, ortada reform falan yoktur sermayenin halka karşı darbesi vardır.
Bu darbeye karşı emekçi halk için lobi yapacak, hükümete baskı yapacak iş adamları derneği, yabancı ülke konsoloslukları olmadı, olmayacak. Baksanıza sermayenin muhalefet partileri bile Erdoğan’ı yeterince liberal olmamakla eleştiriyor. Kendine uygar, demokrat havası veren, bazılarının saflıkla demokrasi beklediği Amerika’nın, Kanada’nın, Almanya’nın, İsveç’in şirketleri ucuz işgücü sömürüsüne devam etmek için memleketin işçisini Erdoğan’ın, Soylu’nun polisine jandarmasına dövdürtüyor.
O hâlde emekçi halk ekmek ve hürriyet için kendi göbeğini kendi kesecektir. Gebze’de metal işçisinin, Ermenek’te Soma’da maden işçisinin yaptığı gibi barikatların üstüne üstüne yürüyeceğiz! Ama mücadeleyi büyüterek, ayrı gayrı demeden birleşerek, metal işçisinin, maden işçisinin yanına tekstil işçisini, kamu emekçisini katarak, her barikatta her kavgada en öne çıkan emekçi kadınları izleyerek daha güçlü yükleneceğiz!
Halkı, sermayenin, emperyalizmin, istibdadın barikatlarının karşısında emeğin öncülüğünde birleşmeye çağırıyoruz. Ekmek ve hürriyet için gelin hep birlikte yüklenelim ve barikatı aşalım!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2020 tarihli 135. sayısında yayınlanmıştır.