DİP Bildirisi: Seçim değil oylama yapıldı! AKP iktidar gaspına devam ediyor! Çözüm grevde, isyanda, serhildanda!

1 Kasım oylamasının sonuçları AKP'nin yeniden tek başına iktidar olanağına kavuştuğunu gösteriyor. HDP ise az bir farkla barajın üstünde ama bu sefer milletvekili sayısıyla üçüncü parti konumuna yükselmiş durumda. MHP'nin oy oranlarında dramatik bir düşüş göze çarparken, CHP'nin yerinde saydığı anlaşılıyor.

Yeni oluşan meclis aritmetiğinin olası sonuçları kuşkusuz çok önemli etkiler yaratacak.  Ama bu yeni meclis hiçbir şekilde halkın yaptığı bir seçimin sonucu değil! Türkiye bir seçimden geçmedi! Türkiye bir oylama yaptı. Propagandasız seçime seçim denmez. Genellikle paranın her şeyi satın alma gücüne sahip olduğu günümüz kapitalist sisteminde bile böyle seçim görülmemiştir. 1 Kasım seçimleri kötü şöhretli 1946 seçimlerine eşdeğerdir. Yani en ufak bir demokratik değeri yoktur. Bu seçimlerde AKP propaganda yapmış, öteki partilerin elleri kolları bağlanmış, HDP seçim mitinglerini dahi iptal etmek zorunda kalmıştır. Şayet propagandanın bir anlamı olmasaydı kimse o kadar çok para ve emek harcayıp başka seçimlerde de propaganda yapmazdı! Öyleyse, seçim değil, oylama yapılmıştır.

Her şeyden önce AKP 7 Haziran'da almadığı hükümet yetkisini, fiilen gaspetti. Geçen süre boyunca gerek yeni hükümeti kurmayarak gerekse de anayasa maddesi uyarınca oluşturulan seçim hükümetini, HDP'li bakanları kuşatıp, yıldırıp istifaya zorlayarak, bağımsız olması gereken bakanları, bırakın AKP yandaşı olmayı düpedüz AKP ve Erdoğan militanlarından seçerek fiilen bir AKP iktidarı haline getirdi. Gasp ettiği iktidarın nimetlerini de seçim sürecinde sonuna kadar kullandı. 

Tüm devlet olanakları yine AKP için seferber edildi. Devlet televizyonu yine AKP propaganda bürosu gibi çalıştı. TRT ekranları, Davutoğlu'na 30 saat, Erdoğan'a 29 saat açılırken, aynı ekranlarda muhalefet partilerinden CHP 5, MHP 1 saat yer bulabilmişti. HDP'ye sadece 18 dakika ayrıldı. Muhalif yayın yapan burjuva medya organları bile tehdit edildi, Hürriyet Gazetesi basıldı, Ahmet Hakan saldırıya uğradı. Seçimlere bir hafta kala cemaatin muhalif yayın yapan gazete ve televizyonlarına kayyuma devredilme adı altında AKP tarafından el konuldu. Dünyanın hiçbir yerinde bu koşullarda gidilen bir seçimin adil olduğu iddia edilemez.

7 Haziran'dan 1 Kasım'a kadar geçen süreçte AKP ve Erdoğan'ın ikbal savaşı son derece belirleyici oldu. Bu aşamada yükselen savaşın milliyetçi kamuoyunu ne şekilde etkileyip AKP'nin oy oranlarını arttırdığını tartışmak için erkendir. Öte yandan bu savaş ortamı içinde HDP'ye yönelik 400'den fazla saldırı yapıldı. Linç girişimleri ve kundaklamalar organize edildi. Suruç'ta sosyalist gençler AKP gözetiminde katledildi.  Barış için yapılan barışçıl bir mitingde patlatılan bombalarla yine tüm kanıtlarıyla ortada olan biçimde AKP'nin gözetimi altında Türkiye tarihinin en büyük katliamı yaşandı. Bu katliamın bir gün öncesinde mafya lideri arkasında Erdoğan'ın dev posteri olmak üzere oluk oluk kan akıtma tehdidinde bulunuyordu. Bu katliamın ardından ise, AKP sorumluluğu kabul etmek, katliamın üzerine gitmek bir yana seçimin hemen öncesinde beyaz toroslarla halkı tehdit ediyordu. Bu tehdidin arkasında 7 Haziran'dan beri AKP iktidarının Türkiye'ye yaşattığı savaş ve katliamlar gerçeği vardı. Yani yaptıkları yapacaklarının teminatı idi. Tabii bunu bu şekilde değil tek başına iktidar yoksa huzur da yok diyerek ve istikrar vurgusuyla yaptılar. Böyle bir seçimin dünyanın hiçbir yerinde adil bir seçim olduğundan bahsedilemez.

AKP'nin ve Erdoğan'ın ikbal savaşının yarattığı siyasal ve psikolojik ortam bir yana Kürt illerinde hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak şekilde Kürt seçmenini fiziki olarak sandıktan uzaklaştırdığı görülmektedir. Tüm Türkiye çapında seçime katılım oranları artarken, AKP iktidarının kuşatmalarla, sokağa çıkma yasaklarıyla, sivil katliamlarıyla cehenneme çevirdiği Şırnak, Hakkari, Diyarbakır, Muş ve daha pek çok Kürt ilinde seçime katılım oranı azalmıştır. Bunun tek sebebi kuşatılan şehirlerden ve ilçelerden yoksul halkın kitlesel şekilde göçe zorlanmasıdır. Bu yoksul insanlar en azından 1 Kasım'da kendilerine reva görülen zulme tepkilerini sandıkta gösterme olanağından yoksun bırakılmıştır. Böyle bir seçimin adil bir seçim olduğu dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir koşulda iddia edilemez.

Adaletsiz bir seçimle ve bu adaletsiz seçimin sonuçlarıyla karşı karşıyayız. Daha önceki seçimler de ve tabii ki 7 Haziran seçimleri de adaletsizliklerle maluldü. Bilgi tekelinin, devlet gücünün kullanımının, paranın iktidarının etkisi kapitalist düzende bütün seçimlerde görülür. Ama bu seçim farklıdır. Bu seçimde hukuk karşısında burjuva eşitliği de ayaklar altında  çiğnenmiştir. Bu seçim değil oylamadır! 7 Haziran’da AKP tek başına iktidar olacak çoğunluğu elde edememişti. Buna rağmen yetki gaspıyla tek başına iktidarlarını sürdürdüler. Şimdi ise genel seçim sonuçlarını arkalarına alarak tek başına iktidar olacaklar. Bu açıdan değişen bir şey yoktur. Ancak muhalefet cephesinde çok şey değişmelidir.  Sermaye çevrelerinin, emperyalist odakların ve AKP içi muhaliflerin hızla yeni iktidara yanaştıklarına tanık olacağız. Muhalefetin CHP kanadı çareyi yine sağcılaşmakta arayacak. MHP bu kez daha az milletvekili ile AKP ve Erdoğan'a koltuk değneği olmayı sürdürecek. Halkın bunlardan bekleyeceği bir şey dün de yoktu yarın da olmayacak.

Ancak HDP 7 Haziran sonrasında istikrar adına AKP ve Erdoğan'ın üzerine tüm gücüyle gitmemenin, meclisi çalıştırmamanın hesaplaşmasını yapmalıdır. Tartıştığımız konu HDP'nin oy oranları değildir. Türkiye'nin siyasi tarihi, 1 Kasım seçimlerinin yapıldığı adaletsiz koşullar düşünüldüğünde bu oy oranının tamamen başarısız olduğundan söz edilemez. HDP'ye verilen oylar Türk ve Kürt emekçilerinin kardeşlik köprüsüne ateş altına konulmuş taşlardır. Son derece değerlidir. Bu kardeşlik köprüsü yine mücadele ateşi içinde güçlendirilecektir. Ancak istikrar politikasının, TÜSİAD'la el sıkışmaların, NATO'yu göreve çağırmaların, koalisyon adı altında burjuva siyasetine adapte olmanın artık Türk ve Kürt emekçilerine hiçbir şey kazandırmadığı ve kazandırmayacağı görülmelidir.

AKP'nin aldığı oy oranına bakıp umutsuzluğa kapılmak için bir gerek yoktur. Gezi isyanını, Kobani serhildanını, metal grevlerini AKP'nin tek başına iktidarı altında yapan bu toprakların emekçi halkı yeniden aynı mücadeleyi yükseltme gücüne sahiptir. Tüm güçle bu mücadelelerin birleştirilmesi için mücadele edilmelidir. Bugünden çıkarılacak tek ders budur. AKP'yi iktidardan indirecek ve Erdoğan'ın suçlarından hesap soracak güç de burada gizlidir. Bu gücün açığa çıkarılmasında seçimlerde oy verdiğimiz HDP'nin oluşturacağı meclis grubunun katkı sunacağını umuyoruz. Ancak Devrimci İşçi Partisi olarak, HDP grubu dahil parlamento içi dengelere değil sınıf mücadelesinin kendi öz dinamiklerine göre hazırlığımızı yaptık ve bu temelde fabrikalarda öncü işçilerden oluşturulacak her bir komitenin herhangi bir milletvekilinden daha etkili olacağı bir döneme girdiğimizin altını çizmek istiyoruz. İhtiyaç olan isyanı, grevi ve serhildanı birleştirecek ve anti-emperyalist ve sosyalist bir rotaya sokacak bağımsız bir sınıf politikasıdır.

Yapılacak çok işimiz var. Hesabını soracağımız suçların, katliamların listesi kabarmaya devam edecektir. AKP ve Erdoğan'ın elde ettiği gücü sömürüyü ve baskıyı arttırmak için kullanacağına hiç şüphe yoktur.  Haklı olarak burjuva düzeninden umudunu kesmiş olanlar ve eşit ve özgür bir gelecek için mücadele etmek isteyen herkes için çağrımız emekçi halka ve işçi sınıfına güvenmeleri ve örgütlü bir yaşamı tercih etmeleridir.

Devrimci İşçi Partisi Politbürosu

1 Kasım 2015