Ya sosyal şovenizme çalım ya da tabutta rövaşata!

Fırtınada yürürken

Başını dik tut

Ve karanlıktan korkma

Fırtınanın sonunda tan vakti

Ve mutluluğun gümüş şarkısıdır

Seni bekleyen

 

Rüzgâr demeden yürü

Yağmur demeden yürü

Hayallerin tedirgin altüst olsa da

Devam et yürümeye

Kalbindeki umutla

Asla yalnız yürümeyeceksin

Yalnız yürümeyeceksin, asla…

(Liverpool taraftarının efsanevi şarkısı You will never walk alone

 

Futbol (takımları) sanıldığı gibi coğrafyaları-kentleri-ülkeleri temsil etmez, inançları, ideolojileri ve sosyal sınıfları temsil eder.[1]Futbol hayat gibi sınıf mücadelesinden çıkar. Tribün ve futbolun oynandığı saha, arsa ve borsa sınıf mücadelelerinin sahnesidir. “Futbol ölüm kalım meselesi midir? Hayır, bundan çok daha önemlidir” der Bill Shankly. Taraftarlar “ölmeye gelen on ikinci oyuncu”dur. Hayatta iki yere ölmeye gider kitleler: Bir devrime-savaşa bir de futbola…

Emperyalizm Kıbrıs’ı taksim etmeye milliyetçiliği kullanarak işçi sendikalarını ve futbol federasyonlarını bölerek başladı. Sonra belediyeler ayrıldı, en nihayetinde Kıbrıs taksim edildi. Kıbrıs’ın bölünmesi sınıfın bölünmesi ile birlikte örgütlendi:Futbol federasyonu ve işçi sendikalarının etnikleştirilmesi Kıbrıs’ta toplumun ayrıştırılması için bir zorunluluktu. Kıbrıs’ın birleştirilmesi için de kitlelerin ve sınıfın merkezi olan bu iki odağın birleştirilmesi zaruri.

TC’nin ve onun memuru olan yerli politikacıların engellemelerine ve ürettikleri sosyal şovenist histerilere rağmen bir adım atıldı. Kıbrıs Futbol Federasyonu (KOP) ile Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu (KTFF) FİFA ve UEFA çatısı altında işbirliği için ortak bir metne Zürih’te imza koydular. KTFF, KOP’a üyelik için adım atarak hem Kıbrıs futbolunu birleştirmek, hem de Kıbrıslıların yeniden kardeşleşmesi ve Kıbrıs’ın birliği için bir olanağın yaratılmasına ebelik yaptı. Bu, yıllardır süren bir mücadeleydi ve Kıbrıslıların büyük desteği olmasa yalnızca “futbol aşkına” yapılamazdı.   

5 Kasım 2013 tarihi Kıbrıs tarihine geçen bir gün. Kuzey ile güney arasında kapıların açılmasının devamı olan bir adım. 5 Kasım ileriye doğru sıçrama için sunduğu olanaklar açısından önemli. Annan Planı bizi ne kadar ayrıştırdıysa, 5 Kasım da kazanımlarında ısrarcı olunduğu takdirde ters etki yapacaktır. Birleşik Kıbrıs kurgusu kafalarda yeniden canlanmıştır, Kıbrıslıların Kıbrıs’ı fethi için bir harekât planının taslağı artık masadadır. “Futbol cephesi”nin sosyal şovenizme, ikiyüzlü liberallere ve TC müdahaleciliğine karşı savunulmasında ısrarcı olmalıyız. İlk kez düşmana şaşırtıcı bir çalım attık.

Varılan antlaşmaya göre ortak komiteler oluşacak ve KTFF KOP’un üyesi olacağı için KOP’ta temsiliyet hakkı olacak. Temsiliyet dışında Türk Kıbrıslılar KOP’ta görevlendirilecekler. KOP organizasyonlarında yer alacaklar. Yani bir arada bir adada yaşama olanakları oluşacak. KOP’ta temsiliyet demek söz hakkı demektir. Başta Toparlanıyoruz Hareketi olmak üzere bir bütün olarak liberal-şovenist cephenin“Herşey KOP’a tabi” sloganı bir martavaldır. Bu bir geçiş sürecidir. Ortak karar vermeyi öğrenmek zorundadır Kıbrıslılar. Yabancıların eli ve dili olmaksızın tokalaşmayı, konuşmayı ve kucaklaşmayı öğrenmek zorundayız.

Bu yazıda Kıbrıs’ta siyasetin KOP-KTFF antlaşmasına verdiği reaksiyonları mevzilere ayırarak ele alacağız. Futbol federasyonlarının birliği meselesini neden mevzilere ayırarak inceliyoruz? Bugün yeniden bir müzakere dayatması var. Annan Planı’nın tekerrürünü masaya Ban Ki Moon planı diye koyup, reddedildiği takdirde “B Planı”nı devreye sokma tehditleri hüküm sürüyor. Daha masaya oturulmadan, ortada konuşulan bir şey yokken işgalci TC dayatmalarını ve tehditlerini “Kıbrıs diye bir ülke yoktur” nakaratı ile hazmetmemizi istiyor. Ana akım medyanın baş kalemşörleri, topluma ezberletilmek ve sayıklatılmak istenilen ideolojik manipülasyonları fırına verirken “çözümcü gazetecilik” ile ince-kaba şovenistlerle düğüm oluyorlar. Bu düğümü çözmek değil bizim işimiz, bu düğümü tanımak! Bizim işimiz bu güruha karşı kazanımları savunmak…

Tabutta Rövaşata Cephesi

KOP’a üye olmak liberal-şovenist güruhun bahsettiği gibi ne “egemenliğe” zarar verir ne birini diğerinin altına girmesi, yönetilmesi anlamına gelir. Tam da Kıbrıslıların Kıbrıs’ın fethi için harekete geçtiği anda başlar egemenlik. Egemenlik olağanüstü hal ilan edebilmektir. KTFF başkanı Hasan Sertoğlu tam da bunu yaptı. Çürümüş bir rejim içinde kendi olağanüstü halini ilan etti. Liberal-şovenist güruhun homurdanması kendi denetimleri dışında bir olağanüstü hal ilan edilmesindendir.

KOP’a dönmek demek, terk ettiğimiz eve dönmektir.Unutanlar hatırlasın. Futbol Rumlarda politiktir ‘biz’de değil gibi martavallar bir kenara bırakılsın. İkinci dünya savaşı vesilesi ile lig iptal edilmiş, Yunanistan iç savaşı sonrasındaki saflaşmadan dolayı Kıbrıs’taki komünist futbol kulüpleri ligden atılmıştır. Türk Kıbrıslıların takımlarının isimlerine baksanız futbolun nasıl politik bir mesele olduğunu anlarsınız: Mağusa Türk Gücü, Ocak, Baf Ülkü Yurdu vb. tamamı milliyetçiliğin-ayrılıkçı ideolojinin örgütlenme merkezleri olmuştur. Her köydeki ve kentteki “kulüp” merkezleri siyasetin merkezi olageldi.

KOP-KTFF ortaklık metni eski sayıklamaları ortaya çıkardı. Eski kuşaklar yeniden bir kabus gibi çöktü üzerimize. Bu durumda futbolun ayrı bir etkisi var. Futbol geçmiş ile oynanır. Önce sahaya geçmiş çıkar sonra hesaplaşma. Eski kuşakların mağlubiyetleri-zaferleri üzerinde yenileri top koşturur. Bu yüzden Kıbrıs liginde 1950-51 sezonunda şampiyon olan tek ‘Türk’ takımı Çetinkaya gelir akla. Bizim aklımıza bir de Çetinkaya’nın komünist takımların ligden atılması için elinin havaya kalkması gelir. Kıbrıslılar, hesaplaşacağız. Yağma yok. İlk kez şovenizm karşısında çalıma kalkıştık…

Liberal kaba Şovenizm

Kendi cumhurbaşkanlık döneminde futbolda birlik antlaşması için gönderilen metni tartışmasız reddeden Talat, üst perdeden KTFF’ye de talimatlar yağdırdığını söyledi:  “Kendilerini iki konuda uyardım. Atacağınız her adımda Cumhurbaşkanı ile istişare içinde olun ve KOP’a üye olmayın dedim. Cumhurbaşkanı ile ne düzeyde istişare ettiklerini bilmiyorum ama KOP’a üye oldular.” CTP’nin maliye bakanı Mungan da devlet bürokratı ağzıyla şunları söyledi: “KKTC'nin menfaatleri açısından sıkıntı varsa söz konusu anlaşma yeni baştan gözden geçirilecektir”  CTP’yi hala tanımayanlar tanısın, onlar için mevzu KKTC’dir bizim içinse Kıbrıs’ın birliği!

Talat ve Mungan’dan ayrı olarak Volkan gazetesinin diğer bir sür/manşet değişmezi Toparlanıyoruz Hareketi’dir. Sözde vatandaş hareketi, özde burjuvazinin yedek kulübesi… Toplumu ayrıştırmadan tartışalım diyen Toparlanıyoruz Hareketi gibi liberal ikiyüzlülük örnekleri, Kıbrıslıları taksim ederek tartışma açıyor, sonra da ‘dış’a karşı ayrışmayalım. Ayrılıkçılığı körükleyip ayrışmaktan korkmak iki yüzlülüktür. Kıbrıs’ı ve Kıbrıslıları bir bütün olarak kavramadan Kıbrıs üzerine konuşmaya başlamak da sosyal şovenizmin dik alasıdır, TC sömürgeciliğine hizmet eder.

Antlaşma kısaca ne diyor? KTFF KOP’a üye olacağı için KOP yönetiminde Türk Kıbrıslılar yer alacak. “KOP, KTFF’nun üyesi olan Kulüpler üzerindeki yetkisini tanır” diyen bir antlaşmada ısrarla esaret arıyor Toparlanıyoruz Hareketi’nin lideri Kudret Özersay, ya kuralları ‘onlar’ koyarsa da ‘biz’ izlersek! Kudret Özersay ne diyor? Herşey KOP’a tabi. Her şey KOP’a tabi olsaydı antlaşmanın son maddesi antlaşmanın tek taraflı fesh edilmesi hakkını tanımazdı. KOP’un yönetim kurulunda, diğer kurullarında ve ortak komitelerde birlikte çalışılacak olması niye korkutuyor liberal kesimleri? Liberal ikiyüzlülük Kıbrıs’ta gerçek birleşmenin önündeki ideolojik barajdır. KTFF KOP’a tabi olacak diye bir durum yok. Kıbrıslılar birbirlerine tabi olacak, kendi dilleri ile konuşup anlaşmayı öğrenecekler. Siyaset korku tüneli değildir. Korkularak ilerlenmez. Cesaret, cesaret ve daha fazla cesaret!

En kabasından şovenizm

Türkiye Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Levent Gümrükçü "Öncelikle KKTC makamlarının bu konuyu sonuca bağlamaları gerektiğini düşünüyoruz. Ondan sonra biz de değerlendirmemizi paylaşırız" diyor. Kısacası Kıbrıs’taki hizmetkârlarına şunu söylüyor: Siz antlaşmayı parçalayın, biz kemikleri toplarız! Milli İstihbarat Teşkilatı UBP kurultayına TC Dışişleri de “Futbol barışı”na müdahale ediyor. TC’nin Kıbrıs’taki dinamikleri sömürgeci müdahalelerle soğutamayacağı ve soğuramayacağı yeni bir dönemdeyiz. 

Hasan Sertoğlu’nun “40 yılda taş üstüne taş koymayanlar” dediği kaba şovenist cenah KOP-KTFF antlaşmasından sonra KTFF’nin Türkiye Futbol Federasyonu’na katılmasından bahsediyor. Yıldırım Demirören Hasan Sertoğlu’nun ziyaretinde fotoğraf çekilmemesi için talimat veriyor. Serdar Denktaş ise kendi şoven fantezi dünyasında futbol ilhakı düşü kuruyor.

Kaba şovenistler açık düşmanlarımızdır. Onlar zaten “biz buradayız” diye bağırıyorlar… Esas ince şovenizme dikkatle bakın!

İnce şovenizm ve Çözümcü-liberal medyanın kışkırtıcı karakteri

FİFA ve UEFA başkanları KOP başkanı ile kucaklaştı diye, buradan şovenist paranoya üretmeye çalışan bir “çözümcü medya”yla muhatabız. Sorsanız kendilerini barışçı-çözümcü olarak tanımlayan gazeteciler Blatter ve Platini’nin Koutsokoumnis ile kucaklaşmasından rahatsız oluyorlar. Çünkü Koutsokoumnis’in dediği gibi "Bugün Kıbrıs futbolu ve Kıbrıs halkı için tarihi bir gün." Tarihi günler, kritik anlar belirleyicidir ve maskeleri yırtılır. Yıllarca “çözüm gazeteciliği” yapanlar bir antlaşma karşısında dumura uğradılar. Maskeli balo bitti…

Medyanın kısa süren bu zirveden çıkardığı uzun gerginlik ve kriz ise dikkate değer. Hasan Sertoğlu’nun birkaç defa vurguladığı gibi hiç söylenmemiş sözler haber yapıldı. Kıbrıs gazetesi “Futbol gerdi” dedi, Havadis “zor karar” dedi, Yenidüzen umuttan bahsetti durumu ortaladı, Afrika dışındaki bütün gazeteler bir “gerginlik” icat etti. “Kuzey’deki Statükoculara Güney’deki şovenistlere rağmen” diyen Başaran Düzgün aslında şovenizmin bayraktarlığını taksimin de tetikçiliğini yaptığının farkında bile değil. Şovenizm kavramını bilmeden kullanmak şovenizmin dik alasıdır. Kavramların anlamları ve tarihleri vardır. Bir kavramı kullanırken sınırlarını belirlemek zorundasınız, bunu yapabilmek için de kavrama hâkim olmak gerekir. Kafanıza göre kullanamazsınız. “Rum şovenizmi” kavramı da sömürgeci Türk resmi ideolojisinin bir imalatıdır. 90’lı yılların başında Kürdistan’da köyleri yakarken ve bombalarken de “Kürt şovenizmi” kavramını icat etmişlerdi. Sosyal şovenizm demek işçi sınıfının sınıf bağımsızlığını devlete, burjuvaziye ve devlet kurumlarına tabi kılmak demektir. Bunun en yüksek aşaması da savaş zamanlarında işçi sınıfını burjuvazi için savaşa sürmektir, savaş çığırtkanlığıdır. Bir tarafta işgalci “çözüm istiyor”, diğer tarafta da işgal edilen toprakların insanları, şovenist oluyor. Güzel palavra.

Bu medyayı iyi tanımak gerek.Israrla Kıbrıs’ta müzakerelerin başlaması gerektiğini savunuyorlar. Bu başlangıç için Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yapılan baskıları olağan gösteriyorlar. Emperyalistlerin ve işgalci TC’nin bu ısrarını “insani”leştiriyorlar. Ama “futbol barışı” bile söz konusu olduğunda herhangi bir haberle ortalığı yangın yerine çevirebiliyorlar.

Kıbrıslıları milliyetçilik ile liberalizm arasına, AB emperyalizmi ile TC’ye ilhak arasına sıkıştırarak bir kez daha cendereye almak çaresizleştirmek istiyorlar. Bizim çarelerimiz ve çözümümüz futbol barışında olduğu gibi zamana yayılacaktır, emperyalizmin dayattığı gibi bir gecede çözüm olmaz. Kıbrıs coğrafyasındaki eşitsiz gelişmeyi futboldan eğitime, işçi sınıfının maddi koşullarından bilincine kadar ortadan kaldırmak ancak sürekli birleşerek mümkündür. Liberaller birleşmemizden korkuyorlar. Kıbrıslıların birleşmesine bile vesayet dedikleri bir soytarılığa tahammül etmek zorunda değiliz. İleriye sıçramak için de onlara ihtiyacımız yok…

Asla yalnız yürümeyeceksin. İşçi sınıfı ve sendikalarla birlikte yürüyeceksin…

Emperyalizm Kıbrıs’ı bölmeye futbol ve işçi federasyonlarından başladı. Futbol federasyonundan komünist futbol takımları atılırken ‘Türk’ takımları sahip çıkmadı. Sonra Çetinkaya koptu federasyondan. Kıbrıs insanının kendi ülkesinde oynanan futbola duyarsızlığı ve ilgisizliği bu parçalanma ile başladı. Akdeniz-Avrupa havzasında taraftar kültürünün en zayıf olduğu ülkelerin başında Kıbrıs’ın gelmesine şaşırmamak gerek. İşçi sınıfı örgütsüz ve çelimsizse futbolda taraftar kültürü de zayıf olur. Mısır devriminde taraftarlar ciddi bir rol oynuyor. Yunanistan, İtalya ve İspanya’nın devrimci taraftar kültürü Avrupa işçi sınıfı kültürünün bir parçası… Türkiye’de onlarca devrimci taraftar grubu var. Kıbrıs’ta hiç yok değil. En azından Yunanistan iç savaşından sonra ligden atılan komünistler kendi aralarında amatör lig kuracak kadar güçlüydüler. Bugün hala o gelenekten Omonia var, Nea Salamia var… Çünkü Rum Kıbrıslılar için işçi sınıfı bilinci-örgütlülüğü ‘cemaat bilinci’ni aşmıştır. Livorno ile Lazio oynadığında Livorno’nun işçi sınıfı takımı olduğunu ve Irak savaşına kafa tutan bir taraftar kitlesi olduğu bilgisi ile baktığınız zaman futbolun nasıl bir sınıf mücadelesi alanı olduğunu tanımaya başlarsınız. Bugün toplumun bir bütün olarak Kıbrıs futboluna dönüp bakması ve gösterdiği ilgi futbolun nasıl bir birleştirici dinamik olacağının sadece bir provasıdır. Daha durun. Karma takımlar, karma lig ve spor sendikası gündeme gelecek. Bu daha başlangıç… 31 Mayıs’ta başlayan ve Haziran’ı saran isyandan sonra Türkiye’de ortaya çıkan bir fotoğraf vardı: Renklerin kardeşliği tadında formaların kucaklaştığı bir İstanbul United! Hatırlayın ve hazırlanın… 

Emperyalizm Kıbrıs’ı bölmeye futbol ve işçi federasyonlarından başladı, biz de birleştirmeye oradan başlamak durumundayız.Futbol federasyonları bir adım attı. İşgalci Türk devletinin baskılarına ve sözcüsü olan yerli politikacıların ürettikleri şovenizme KTFF başkanı Hasan Sertoğlu çalım atmıştır. Hasan Sertoğlu’nun daha atacak çok çalımı var. Mücadele daha yeni başladı. “Adam adama” süren bu oyunun asistini Hasan Sertoğlu yapsa da asisti gole çevirecek olan sendikalardır. Sıra sendikalardadır. Futbol federasyonlarından sonra işçi sendikalarının da tek bir çatı altında birleşmek için adım atması ve sosyal şovenizme atılan bu çalımı emperyalizme atılan bir gole çevirmesi gerekmektedir.

Kıbrıs işçi sınıfının birliği için sendikalar göreve![2]



[1] Bu yazı Kıbrıs’ta Afrika gazetesi Pazar ekinde 17 Kasım 2013 tarihinde çıkmış yazının Gerçek için kısaltılmış halidir. Kıbrıs üzerine olan bazı detayları kesip attık.

[2] Tabii, %30’luk elektrik zammına grevle cevap vermek için kaşın kaşın bir hal olan sendikalara başka bir yazıda vereceğimiz başka bir cevap da vardır.Fırtınada yürürken