Kuzey Kore, Güney Kore’yi neden vurdu?

Kuzey Kore rejiminin taşıdığı tüm olumsuzluklara rağmen haklı taraf emperyalizm karşısındaki Kuzey Kore’dir.

24 Kasım Çarşamba günü tüm dünya Kuzey Kore’nin Güney Kore’ye ait bir adayı bombaladığı haberiyle sarsıldı. Gözler füze kalkanı tartışmaları dolayısıyla İran’a çevrilmişken, ABD’nin şer ekseni ilan ettiği devletlerden bir diğeri olan Kuzey Kore sahneye çıkıyordu. Batılı ajanslar olayı taraflı biçimde yansıttılar. Türkiye medyası daha da ileri gitti. Olayı Hürriyet, Milliyet gibi kaynaklardan öğrenenler için sanki Kuzey Kore durup dururken, Güney Kore’nin güzelim adasını bombalayıvermişti.

Gerçekler ise tabii ki bambaşka. Öncelikle Kuzey Kore’nin top atışlarıyla dövdüğü ada öyle sıradan turistik bir ada falan değil. Bombalanan Yeonpyeong adası Kuzey Kore topraklarının çok yakınında (sadece 12 km.) bir ada ve esas olarak askeri üs olarak kullanılıyor. Adanın konumu için Türkiye kıyılarına çok yakın olan Yunan adaları akla getirilebilir. Kuzey Kore’nin adeta burnunun dibinde yer alan bu askeri üssün kendisi başlı başına bir provokasyon üretme merkezi. Nitekim olaylar başlamadan önce Güney Kore söz konusu adada, yani Kuzey Kore’nin 12 km. açığında tatbikat düzenliyor. Tatbikatta kullanılan gerçek mermiler Kuzey Kore sınırlarını ihlal ediyor ve Kuzey Kore bunun üzerine resmi uyarıda bulunuyor. Sözde tatbikatını sürdüren ve uyarılara kulak asmayan Güney Kore ordusu sözün yetmediği yerde cevabı top mermisi olarak alıyor.

Tamamen Güney Kore’nin provokasyonu sonucu gerçekleşen olaylarda Kuzey Kore haklı konumdadır. Üstelik bu olay ne Güney Kore’nin ilk provokasyonudur ne de son olacaktır. Geçtiğimiz Mayıs ayında da Kuzey Kore ile deniz sınırına yakın seyreden bir Güney Kore savaş gemisi batmış, Güney Kore derhal Kuzey Kore’yi suçlayarak gerilimi tırmandırmıştı. Son olayın da ardından derhal Japonya yakınlarında bulunan bir ABD nükleer uçak gemisi Sarı Deniz’e doğru harekete geçti. Kuzey Kore ve Güney Kore gibi ülkelerin aralarındaki askeri ihtilafların çok çeşitli ayrıntıları olabilir. Bunları her zaman tam kesinliğiyle bilmek mümkün olmayabilir. O yüzden çatışmanın ardında yatan nedene bakmak gerekir.

Güney Kore, ABD emperyalizminin 1949 Çin Devrimi’ne karşı Asya’da gerici bir üs elde etmek için desteklediği Kore Savaşı’nın sonucu olarak ortaya çıkmış bir ülkedir. Uzak Asya’da kapitalizmin ve emperyalizmin kalesi durumundadır. Uzun bir süreden bu yana Kuzey Kore’yi yalnızlaştırma ve diz çöktürmeye çalışma politikası izleyen ABD, Güney Kore’yi de aynı sebeple provokasyon yapma konusunda cesaretlendirmektedir. Oysa, ABD’nin bu tutumunun bir benzeri ne Rusya ne de Çin Halk Cumhuriyeti tarafından sergilenmiyor. Yani bölgesel barış ortamını Kuzey Kore’nin bozduğu iddiası safsatadan bir başka anlam taşımamaktadır.

Kuzey Kore rejimine baktığımızda ise sosyalist olarak adlandırılamayacak, kapitalizmin hüküm sürmediği ama yozlaşmış ve bürokratik bir devlettir. . Hatta tarihteki ilk “sosyalist hanedan yönetimi” olmaya aday. Ülkenin kurucusu Kim İl Sung’dan yönetimi devralan oğlu Kim Jong-İl şimdi kendi halefi olarak küçük oğlunu seçmiş bulunuyor! Ancak Kuzey Kore rejiminin taşıdığı tüm olumsuzluklara rağmen haklı taraf emperyalizm karşısındaki Kuzey Kore’dir. Bu açıdan bakıldığında aslında kimin önce ateş ettiğinin de bir önemi yoktur. ABD emperyalizmi Kuzey Kore’yi dize getirdikten sonra asla orada durmaz. İşe son derece mücadeleci bir geleneğe sahip olan ve Kuzeyle birleşme düşüncesinin oldukça hakim olduğu Güney Kore işçi sınıfını ezmekle başlayacak Irak ve Afganistan’la başladığı emperyalist saldırganlık kampanyasında yeni bir üs elde edecektir. Yani yaşananlar emperyalist sürekli savaşın bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Uluslararası işçi sınıfının olası bir savaştaki yeri ABD emperyalizminin karşısındadır.