Paris ikinci Roboski olma yolunda!

“İmralı süreci” bir suikastla başladı. Devrimci İşçi Partisi (DİP), Paris suikastı üzerine spekülasyonlara şiddetle karşı çıktı. Gerek “iç hesaplaşma” teorisinin, gerekse işi casus romanı haline getiren “dış güç istihbaratı” senaryolarının amacının, Paris suikastının esas zanlısının Türkiye devleti olduğu gerçeğini halktan saklamak olduğunu belirtti. AKP hükümetinin en halis niyetlerle bir barış süreci başlatmış olduğuna iman getirmeyen, hükümetin bir yandan müzakere ederken bir yandan da vuruyor olabileceğini görebilirdi. “Hem konuş, hem öldür” politikası, bir yandan hareketi sıkıştırır ve moral bakımından üstünlüğü hükümetin elinde tutarken, bir yandan da hükümetin MHP’nin ve CHP içindeki ulusalcıların saldırılarına karşı kendini sağlama almasını sağlardı. Nitekim, Paris’in yanı sıra, Mardin’de bir PKK üst düzey sorumlusunun polis operasyonunda öldürülmesi, Kandil’in bombalanması, bir dizi gerilla birliğine operasyon yapılması, bu yorumu güçlendiriyordu.

Uyuyan ajan

Fransız polisinin olayın fail zanlısı olarak tutukladığı Ömer Güney’in Kürt olması ve maktullerle ilişki içinde olması, Başbakan Erdoğan’a “bizi suçlayanlar özür dilemek zorunda kalacaklar” çıkışını yapma ilhamını verdi. Oysa daha ilk günden ortada olan bir şey vardı. Bu tür cinayetlerde, her zaman gizli servislerin bir örgütün içine yerleştirdikleri, “uyuyan ajan” diye anılan ve çok büyük bir misyonu yerine getirecekleri güne kadar kendilerini ele verecek işler yapmayan ajanlar kullanılması mümkündür. Ömer Güney’in akrabalarının verdiği demeçler de, hayatındaki sır perdesi de kuşkuları “uyuyan ajan” yönüne çevirmiştir. Güney, bir yılda sekiz kez Türkiye’ye gidip gelmiş, her defasında, bir PKK merkezi olarak nitelenemeyecek olan Ankara’yı ziyaret etmiş, bütün bu ziyaretleri de ailesinden saklamıştı. Ama bundan da önemlisi, Fransız polisi henüz Güney’i azmettirenler hakkında kelime açıklamış değildir.

Almanya “kehaneti”

Fransız polisinin eli armut topluyor, ama Türk hükümetinin ağzı durmuyor. Önce Tayyip Erdoğan’ın başbakanlık için paketlediği söylenen AKP Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin konuştu: “Önümüzdeki günlerde korkarım Almanya da buna benzer bir takım olaylarla karşılaşabilir.” Şahin’e bu bilginin nereden geldiği ısrarla soruldu. Bu konuda en ufak bir cevap alınamadan bu sefer Erdoğan kendisi TV24’te şöyle dedi: ““Bakın Almanya sırada. Ben Merkel’e bu meseleleri kaç kez anlattım. ‘Şu anda bizde yargılamada olan 4 bin dosya var’ dedi. Paris’te öldürülenlerden Sakine Cansız’ın biz iadesini istedik, vermediler. Şimdi durum bu hale geldi. Bundan sonra Almanya da ciddi sıkıntılar ile karşı karşıya kalabilir.”

Şahin ve Erdoğan siyasi yorumcu değil. Bu “kehanet”in bilgisinin nereden geldiğini açıklamadıkları sürece, Almanya’yı ve Avrupa’daki Kürt hareketini tehdit ettiklerinden başka sonuca varılamaz. Bu da, bir kez daha, Paris’in esas zanlısının Türkiye devleti olduğunu gösterir!

Roboski nire, Paris nire!

Fransa gibi son derecede gelişmiş bir devletin polisi, PKK kadar gözetlenen bir örgütün önde gelen temsilcilerinden biri öldürüldüğünde cinayeti “çözemiyor” ise, bunun bir tek açıklaması vardır: gerçek faillere ulaşılması epeyce bir baş ağrıtacaktır! Görev, Paris cinayetinin üstünün kapatılmasını, Paris’in ikinci Roboski olmasını engellemektir.

Suikastta ABD’nin rolü

Özgür Gündem’in köşe yazarı Veysi Sarısözen, büyük bir hizmette bulundu. Fehmi Koru’nun Taha Kıvanç mahlası ile yazdığı bir yazıda (Star, 22 Ocak) Paris ile ilgili olarak Türkiye’nin “daha önce direndiği” yönteme “nihayet şimdi başvurduğunu” yazdığını saptadı. Sarısözen’in işaret ettiği nokta son derecede önemli olduğu halde burjuva medyası bunun üzerinde hiç durmadı.

Aslında Koru’nun sözünü ettiği “direnme” soyut bir şey değil. ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone’nin 2012 Ekim ayında gazetecilerin bir sorusuna cevaben söylediği sözlerde ifadesini bulan bir teklife karşı tavırdan söz ediliyor burada. Büyükelçi şöyle diyor: “Türk hükümetiyle PKK ve Kandil konusundaki tüm istihbarat bilgilerini paylaşıyoruz. Daha da fazlasını önerdik. Bin Ladin'in yakalanmasında, çoklu disiplinli yaklaşım sergiledik. İleri teknolojiden, özel harekattan, kolluk kuvvetlerinden yararlandık. Türk hükümetine de PKK ile mücadele konusunda önerimiz oldu, kullandığımız taktik-teknik-prosedürleri paylaşmayı önerdik. Ancak Türk yetkilileri mücadelelerini yasalara, deneyimlerine göre yapıyor.”

Görüldüğü gibi, ABD büyükelçisi, Türkiye’ye PKK liderlerini ABD’nin Usame bin Ladin’e uyguladığı yöntemle katletmeyi önermiş. Erdoğan aynı günün akşamı gazetecilerin sorusu karşılığında şöyle diyor: “'Bin Ladin'in yakalanmasının şartları, ülkesi olsun bulunduğu yerle ilgili farklı şartlar. En basitinden birisi normal bir şehrin evinde kalıyor. Öbürü dağın mağaralarında oluyor.”

Bu demeçten altı gün sonra, bu sefer ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey bir demeç veriyor bu konuda: “Bu, Başbakan Erdoğan’ın ülkesi, onun bu konuya yaklaşımını sorgulayamam. İşini de gayet iyi yapıyor. Biz ortaklarımıza teklif ederiz ve Türkiye, sadece ikili bir ortak değil, NATO ittifakımızın bir parçası. Onlara deneyimlerimizi paylaşmayı öneririz, ayrıca onların deneyimlerini öğrenmek isteriz. Bazen önerilerimizi kabul ederler, bazen etmezler ancak ben bundan herhangi bir iletişim kopukluğu olduğu sonucunu çıkarmam.”

“Bazen önerilerimizi kabul ederler, bazen etmezler” demiş Dempsey. Kim bilir bir de “bazen gecikerek ederler” diye bir seçenek olmalıymış. Fehmi Koru’nun istihbaratı doğruysa!

DİP ve DEYK/CRFI Paris suikastının takipçisi

Devrimci İşçi Partisi (DİP), Paris suikastının ertesinde hem Türkçe hem de Kürtçe olarak yayınladığı bildiriyle bu olayın savaşın uzun tarihinde bir ilk olduğuna dikkat çekerek sorumlularının bulunmasının büyük bir politik önem taşıdığına işaret etti, Paris cinayetlerinin de Roboski gibi “faili meçhul” muamelesi görmesine karşı uyardı. DİP’in desteklediği Dördüncü Enternasyonal’in Yeniden Kuruluş Koordinasyonu (DEYK/CRFI) ise, Fransızca olarak yayınladığı bildiride, bu gerekçelerle Fransa’daki işçi hareketini, solu ve devrimci solu, demokratik, ilerici, anti-emperyalist hareketleri, bu cinayet konusunda uyanık olmaya, Fransız devletinin soruşturmasını sonuna dek dikkatli bir biçimde izlemeye çağırdı. Bildiri, DEYK/CRFI’ın Fransa’daki taraftarları aracılığıyla Fransız hareketinin çeşitli odaklarına iletildi. Her iki bildiri de sitemizden okunabilir. 

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Şubat 2013 tarihli 40. sayısında yayınlanmıştır.