27. yılında Sivas katliamı: Katillerden hesap sormak için mücadeleye!
Madımak’ta 35 canın, devletin polisi ve jandarmasının gözleri önünde yakılarak katledilmesi 27 yıldır unutulmuyor. Ancak 2 Temmuz hâlâ gerçek anlamda hesabı sorulmamış bir katliamdır.
1993 yılından 2012 yılına kadar, her renkten 12 farklı hükümet el ele vererek davayı zaman aşımına taşıdı. 13 Mart 2012’de ise AKP tarafından zaman aşımına uğratıldı. Erdoğan “Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun” dedi. Erdoğan bu sene de Sivas katliamının faili 86 yaşındaki Ahmet Turan Kılıç’ı ağırlaştırılmış müebbet cezasını kaldırarak affetti. AKP iktidarı mezhepçi siyasetiyle, Alevi halkının acılarını ve adalet taleplerini hiçe saymaya devam ediyor.
Sivas devletlû bir katliamdır!
12 Eylül baskısına meydan okuyan 1989 Bahar Eylemleri’nden, 1990’da kamu emekçilerinin mücadelesine, 1990-1991 yıllarındaki Zonguldak grevinden, Büyük Madenci Yürüyüşü’ne işçi sınıfının gündeme büyük eylemlerle damga vurduğu yıllarda, yükselen emekçi hareketine ket vurmak isteyen hâkim sınıfların aygıtı devlet, her zaman olduğu gibi mezhepçi ve faşist katliam silahını kullandı. Sivas katliamında ön safta saldıranlar siyasal İslamcılar ve ülkücü faşistlerdi, ancak arkalarında kirli bir düzenin ekip çalışması vardı. Katliam sırasında gerek polis gerek Türk Silahlı Kuvvetleri bölgede bulunmasına rağmen saatlerce müdahale etmeyerek güruhun işini kolaylaştırdı. O dönem İslamcılar henüz iktidarda değildi. Ancak katliam sırasında kitleye “Gazanız mübarek olsun” diye seslenen Temel Karamollaoğlu dönemin Sivas Belediye Başkanı’ydı. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel “Olay münferittir, ağır tahrik var” diyerek, dönemin başbakanı Tansu Çiller ise “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir” sözleriyle katillerin saflarından konuştu.
Güvende olmak için hatırlamalı, örgütlenmeli ve mücadele etmeliyiz!
Sivas katliamının arkasında yatan, hâkim sınıfların bekasına hizmet eden mezhepçi ve faşist provokasyonlar bugün de devam ediyor. 32 farklı kentteki Alevi mahallelerinde kapılara atılan çarpı işaretleri, yazılan “Defol Alevi” tehditleri iktidar temsilcilerinin söylediklerinin aksine “çocukların, sarhoşların işi” değil, bilinçli faşist eylemlerdir. Ayrıca sınır dışında AKP iktidarı emperyalizmle el ele Suriye’de mezhepçi savaşı finanse ediyor ve ülkeyi de bu savaşın içine çekiyor. Alevi halkımız bu gerçekler karşısında haklı bir şekilde nefsi müdafaa halindedir. 35 canın yakılmasında ve devam eden mezhepçi provokasyonların arkasında nasıl ki hâkim sınıfların bilinçli politikaları var ise, bizim de politikamız hem katliamların hesabını sorabilmek hem de güvende olabilmek için mücadele etmek olmalıdır. Yitirdiğimiz canların anılarını yaşatmak istiyorsak mezhepçi ve ırkçı politikalara karşı işçilerin birliği ve halkların kardeşliği yolunda mücadeleyi yükseltelim!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Haziran 2020 tarihli 129. sayısında yayınlanmıştır.