Enkazlar kaldırıldı, inşaatlar başladı ama yaralar sarılmadı

Depremi unutmayacağız, sorumluları affetmeyeceğiz

Erdoğan depremin ardından sadece saatler geçtikten sonra yaptığı ilk açıklamada şehirleri yeniden inşa etmekten bahsediyordu. İnsanlar enkaz altındayken, soğukta enkazların başında kendilerinin ve sevdiklerinin yaşamının derdindeyken. Laf olsun diye söylenen yaraları birlikte saracağız türü sözler lafta kaldı, çünkü depremden etkilenen insanların en temel ihtiyaçları açısından bile sorunları çözülmüş değil. Ama hâlâ iktidar büyük seferberliği temel atma törenlerinin müteahhitler inşaat ihalelerinin peşinde. Bahçeli ise halkın karşısına çıkıp ne güzel normalleşiyoruz diye nutuklar atıyor.

Temel ihtiyaçlarda sorunlar devam ediyor

İki ay geçti ama geçici barınma sorunu çözülebilmiş değil. Çok az sayıda konteyner kurulumu yapılmış durumda. 11 şehir yıkılmış, AKP büyük bir başarıymış gibi Mayıs ayına kadar 200 bin konteyner kurulacağını “müjdeliyor”. Konteyner bir yana, yeterli sayıda çadır bile depremzedelere ulaştırılabilmiş değil. Varolan çadır ve konteynerlerde de yine sayıca yetersiz kaldığı için kapasitenin üzerinden insan yaşıyor. Bu durum çadır kentlerdeki tuvalet ve banyo sayısının azlığı, hijyen koşullarının sağlanamaması, temiz suya erişimde eksiklikler gibi faktörlerle birleşince salgın hastalık riskini de beraberinde getiriyor. Tüm bunlar yetmezmiş gibi çadır kentler için seçilen yerlerin uygun olmaması, bu yerlerdeki altyapı eksikleri nedeniyle sadece Urfa’da, Adıyaman’da yaşanan selde olduğu gibi aşırı yağışta değil, her yağmurda çadırları su basıyor, insanların enkazdan kurtardıkları ya da bölgeye ulaşan yardımlar sayesinde sahip oldukları üç beş parça eşyası da kullanılamaz hale geliyor.

Enkaz kaldırma başlı başına bir sağlık sorunu

İktidarın arama kurtarma faaliyetinde göstermediği hızı ve seferberliği, kontrolsüzce enkaz kaldırma ve atıkların tasfiyesi alanında göstermesi deprem bölgesinde insan sağlığı açısından tehlike yaratıyor. Çadırkentlerin, geçici barınma alanlarının ve ayakta kalan yerleşim bölgelerinin yakınlarına, tarım arazileri ve su kaynaklarına, bunların yakınlarına, içinde insan hayatını tehdit eden asbest gibi maddelerin atılması ciddi bir tehlike oluşturuyor. AKP iktidarı, OHAL’i de kullanıp bir dizi prosedürü atlayarak, meslek örgütlerinin, sendikaların, bilim insanlarının öneri ve itirazlarına kulağını tıkayarak inşaatları da aynı hızla başlatmanın derdinde.

İktidar inşaat şirketleri için seferber oldu

Deprem sarstı, sermaye düzeni yıktı, şimdi ihya olan ise yıkılmış şehirler değil, inşaat şirketleri… Rejim Cumhurbaşkanlığı değil, bir cumhurpatronluğu sistemi olduğunu tekrar tekrar gösteriyor. İktidar canından malından olmuş emekçi halktan da 20 yıllık borcun altına girecekleri sözleşmelerin altına imza istiyor. Aynı sözleşmelere imza atan müteahhitler ise kasalarını dolduracaklar. Erdoğan bir temel atma töreninde neredeyse hibe mantığında evlerin verildiğini iddia ederken Elazığ depreminden sonraki konutlarda 2+1’lik evlerin ödemesinin 510, 3+1’lik evlerin ödemesinin 730 liradan başladığı örneğini vermiş. Sadece cüzi bir rakam alacağız diyor. Elazığ depremi 2020 yılında oldu, o konutların ödemesi başladığında asgari ücret net 2 bin 324 liraydı. Asgari ücretin üçte birine ya da en iyi ihtimalle dörtte birine denk gelen bir tutar mı cüzi? Yıkılan, ağır hasarlı ve acil yıkılması gereken konutların yüzde 41’i Hatay’da. TOKİ’nin depremden etkilenen illerde yapılacak konutlara ilişkin ihaleye göre ise konutların yüzde 33’ünün Gaziantep’e, yüzde 6’sının Hatay’a yapılması planlanıyor. Sadece bu bile iktidarın halkın barınma ihtiyacını merkeze almadığını göstermeye yeter.

Enkazdan emeğin gücüyle çıktık, emeğin gücüyle hesap sormalıyız

Canlarımızı enkaz altında bırakan sermaye düzeni ve onun iktidarı, depremin yaralarını saramaz. Depremin enkazından emeğin gücüyle canlarımızı çıkardık. Yitirdiğimiz tüm canların hesabını tek tek sormak için, geride kalanların en temel ihtiyaçlarını bile karşılamaktan aciz bu sistemin enkazından da kurtulmak da yine emeğin gücüyle mümkün olacak.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Nisan 2023 tarihli 163. sayısında yayınlanmıştır.