Sermayenin mülkiyet hakkı emekçi halkın barınma ve yaşama hakkının gaspıdır!

binalarıkorumak

Merkezi Kahramanmaraş olan ve on binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olan depremler, bir deprem ülkesi olduğu bilinen Türkiye’nin depreme ne kadar hazırlıksız olduğunu acı bir şekilde gösterdi. Türkiye’de inşaat sektörü, baştan aşağı denetimsizliğin, güvencesiz çalışmanın, rüşvetin ve mafya ilişkilerinin hâkim olduğu bir sektör olarak örgütlenmiş durumda.

Emekçi, yoksul, depreme dayanıklı konutlarda oturmaya gücü yetmeyen insanlar, mülkiyet temelli kentsel dönüşüm yasaları ile depreme dayanıksız yapılarda oturmaya mahkûm bırakılmıştır. Kapitalist sistem içerisinde baştan aşağı müteahhitlerin ve özel denetim firmalarının insafına bırakılmış yeni yapılar çökmüş, inşaat patronlarının kasalarını dolduran kalitesiz yapılar, emekçi halka mezar olmuştur. Deprem, Türkiye için bir gecede on binlerce insanın hayatını kaybetme tehlikesidir. Ancak, bu tehlike bertaraf edilebilir. Fay hatları üzerinde olan bu ülkeyi depreme dirençli hale getirmek emekçi halk için bir beka meselesidir. Öyleyse bu konuda alınacak tedbirlerin, hayata geçirilecek güçlendirme veya yeniden inşa planlarının kararı da gayrimenkul zenginlerine, müteahhitlere ya da özel inşaat firmalarına bırakılamayacak kadar önemlidir.

Şantiyeler işçi denetimine!

Deprem bir doğa olayı, binalar ise insan yapımıdır. Teknolojinin bu kadar ilerlediği bir çağda, fay hatları üzerinde olan bir ülkede, deprem olacağı herkes tarafından bilinmesine rağmen on binlerce insanın deprem sonucunda hayatını kaybetmesi, ancak işlevini baştan aşağı yitirmiş bir sistemin sonucu olabilir. Ülkenin en çok denetime tabi tutulması gereken iş alanlarından biri olan şantiyelerde yapılan her iş, ayrı bir taşeron firma tarafından yapılıyor. 2019 yılına kadar şantiyelerin denetimi inşaat firmalarının kendi tuttukları yapı denetim firmalarına emanet edilirken 2019 yılından bu yana denetim işi, büyükşehir belediyeleri tarafından atanan yapı denetim firmaları ile yapılıyor. Yapı denetim firması açmak içinse herhangi bir üniversitede 4 yıl mimarlık ya da mühendislik eğitimi alıp üniversite diplomasına sahip olmak yetiyor. Yani bu memlekette, deprem dayanımı için yapılması gereken denetim faaliyeti, hayatında hiç şantiye görmemiş bir mimara ya da mühendise emanet edilebiliyor!

Üstelik denetim firmalarının şantiye denetimleri belirlenmiş zamanlarda, belirlenmiş şekillerde yapılıyor. Bunun anlamı, bir inşaat firması ya da bir müteahhit, maliyeti fazla olan denetim gerekliliklerinden kaçmak için sayısız yola, istediği taşeron şirket aracılığı ile serbestçe başvurabiliyor. Şantiyeye gelen beton mikserlerinden belirlenmiş olanı denetim firmasının getirdiği kalıba dökerek, inşaatın kalanını daha ucuz beton ile devam ettirmekten, her binanın kalbi olan kolon-kiriş bağlantılarını eksik demirle uygulamak ve denetimi göstermelik bir iki uygulama ile geçiştirmeye kadar yolsuzluk ve gerektiğinde rüşvet ile binlerce bina yapılıyor. Depreme dayanıklı binaların yapıldığından emin olmanın tek yolu denetimi işçiye, yani sendikalara ve meslek odalarına bırakmaktır. Bütün şantiyelerde işin ve işyerinin denetimi sendikalar ve meslek odaları tarafından yapılmalı, inşaat sektöründe taşeron çalışma düzenine son verilmelidir.

Kentsel dönüşüm emekçi halkın beka meselesidir, mülkiyet esaslı yürütülemez!

Mevcut kentsel dönüşüm yasası ve uygulamaları, bütün ülke genelinde daire sahipleri ve müteahhitlerin kararları ile yürütülüyor. Örneğin bir binada hasar tespiti yapıldıktan sonra o binanın geleceği, binada oturanların değil mal sahiplerinin ve anlaşmalı müteahhidin çıkarları doğrultusunda belirleniyor. Oysaki deprem enkazının altında, o binada oturanlar kalıyor. Ev sahibi olan ama evleri tamamen depreme dayanıksız olup, kötü ve sağlıksız koşullarda oturmak zorunda kalanlar da hep düşük gelirli, emekçi halktan insanlar. Konutlarını depreme dayanıklı hale getirecek şekilde dönüştürecek maddi güce sahip değiller. Müteahhitlerin evleri için önerdikleri cüzi miktarda parayı alıp sonunda kiracı konumuna düşmek ya da mevcut evlerinde oturmaya devam etmek zorunda kalıyorlar.

İnşaat patronlarına, emlak baronlarına ve müteahhitlik firmalarına teslim edilmiş bu düzeni yerle bir edelim!

Günümüz teknolojisi ve inşaat teknikleri ile her binayı ayakta tutacak güçlendirme yöntemlerini uygulamak, Türkiye’de beklenen depremlerden çok daha büyük depremlere dayanıklı yapılar inşa etmek mümkün. Kamu kaynaklarını inşaat firmalarının kredi borçlarını silmeye, müteahhitlerin kâr etmesi için ucuz kredi kampanyaları düzenlemeye, inşaat patronlarına arsa hibe etmeye harcamak yerine emekçi halkın barınma hakkı için seferber etmek gerekir. Ülke çapında yürütülecek aracısız, taşeronsuz, müteahhitsiz, tümüyle devlet mülkiyeti ve planlama temelinde bir sosyal konut seferberliği ile kısa zamanda bütün yapıların depreme dayanıklı hale getirilmesi tek gerçek çözüm olarak karşımızda duruyor. İnşaat patronlarına, emlak baronlarına ve müteahhitlik firmalarına teslim edilmiş bu düzeni yerle bir etmezsek şehirlerimiz yerle bir olmaya devam edecek. Enkazın altında kalan, on binlerle can veren yine emekçiler ve yoksullar olacak. Sermayenin mülkiyet hakkı dokunulmaz kabul edildikçe emekçi halkın barınma ve yaşam hakkı gasbedilmeye devam edecek. Yaşanacak yeni depremlerden emekçi halkı ancak ve ancak toplumun çıkarlarını zenginlerin çıkarlarının önüne geçirecek bir düzen kurtarabilir. Bu kurtuluş yolu için, gün birlikte mücadele etme günüdür.