70 yıllık zillet artık bitsin! NATO’dan çıkalım, NATO’yu yıkalım!

NATO’dan çık! NATO’yu yık!

Türkiye burjuvazisinin de burjuva siyasî hareketlerinin de emperyalizm ile tutkulu bir ilişkisi olagelmiştir. Osmanlı Devleti’nde muazzam bir tarihsel kırılma yaratan 1908 Devrimi’nin kadroları, devrimden sonraki süreçte burjuva devrimciliğinin sınırlarına toslayıp gericileşmişlerdi. O dönem Osmanlı Devleti, kavramın siyasî anlamıyla bir imparatorluk olmayı sürdürse de artık iktisadî olarak bir yarı sömürge halini almıştı. Devrimi yapan İttihat ve Terakki, o dönem Cihan Harbi olarak anılan emperyalist paylaşım savaşına Alman emperyalizminin yanında girerek Osmanlı’yı yeniden bir imparatorluk yapmayı amaçlamaktaydı. Sonuç bir felaket oldu. 500.000 civarında Osmanlı askeri, yani köylüsü, esnafı, işçisi savaşta hayatını kaybetti.

Zillet Kore’ye asker göndermekle başladı

1923 Devrimi öncesinde Millî Mücadele yıllarında, çetin bir önderlik mücadelesinde galip gelen Kemalist kadrolar, daha Sovyetler’den alınan yardımlar limanlara gelmeyi sürdürürken, kuracakları yeni devletin bekasını Batı emperyalizmi ile işbirliğinde görmüşlerdi. Kemalist kadrolar da, bunların içinden çıkan Demokrat Partililer de bu çizgiyi korudular. Zamanla serpilen yerli burjuvazinin de çıkarları bu yöndeydi. İkinci Dünya Savaşı’nın sonrasında ABD ve Avrupa’nın emperyalist güçleri, kendileri için çok büyük bir tehlike olarak gördükleri işçi devletleri karşısında askerî bir ittifaka yönelip NATO’yu kurduklarında, bahsedilen kadrolar gözlerini burada yer almaya dikmişti. Osmanlı yeniden imparatorluk olamamıştı, ama Türkiye "muasır medeniyetler" arasında hak ettiği yeri almalıydı. Menderes hükümeti, NATO üyeliğini garanti altına almak için 1950 yılında ABD emperyalizminin Kore devrimini boğma amaçlı başlattığı savaşa 5.000 asker yolladı. Sonuç yine bir felaketti. 734 insanımız Kore’de emperyalistlerin ve Türkiye burjuvazisinin çıkarları için yaşamını yitirdi.

Talimatı NATO’dan aldılar, işçileri katlettiler

Ülke bu tarihten sonra bir NATO üyesi olarak emperyalizmin artan oranda güdümüne girdi. NATO, üyesi olan ülkelerde Sovyetlere ve işçi devrimlerine karşı kanlı örgütler kurdu. Başka ülkelerde gladyo olarak da bilinen bu örgütün Türkiye’deki adı kontrgerillaydı. Bu kanlı örgüt Türkiye emekçi halkının hürriyet mücadelesini kanla bastırmak için 1980’e kadar yoğun bir faaliyet gösterdi. Faili meçhul cinayetler ve işkenceler memlekette sıradan bir vak’a halini aldı. Maraş ve Çorum’da Alevilerin uğradığı katliamlarda da 1977 1 Mayısı’nda da tetikçilerin kimliği ne olursa olsun NATO imzası vardı. 1980 yılında ülkede sosyalist örgütlenmenin ilerleyişinin önünü kesen, bunlara mensup binlerce kişiye işkence uygulayan, bir kısmını idam eden ve ülkeyi sermaye için dikensiz bir gül bahçesine, işçi ve emekçiler içinse bir cehenneme çeviren darbenin failleri NATO’nun has adamlarıydı. 15 Temmuz darbe girişiminde de TBMM’yi bombalayan uçaklara yakıt ikmali yapan uçaklar NATO’nun kullanımındaki İncirlik üssünden havalanmıştı. Bugün İncirlik başta olmak üzere, memleketin dört bir yanı NATO’nun kullanımına açık askerî üslerle, Siyonist İsrail’in ve bölgede milyonlarca insanı katleden ABD’nin askerî güçlerinin güvenliğini sağlamayı amaçlayan radar sistemleri ile doludur.

NATO güvenlik şemsiyesi değil, güvenlik sorunudur

Türkiye burjuvazisi ve onun siyasî temsilcileri, memleketi, ABD’nin yeni atadığı Ankara büyükelçisinin de dediği gibi, "NATO’ya sıkı sıkıya bağlı, vazgeçilmez bir müttefik” haline getirmişler, ama bu bağlılık Türkiye’nin emekçi halkına zilletten, ölümden, baskıdan başka bir şey getirmemiştir. Bugün, her ne kadar emperyalistlere karşı dik duruyor görüntüsü verse de Erdoğan’ın emperyalistlerle hiçbir temel çelişkisi yoktur. Aksine son dönemde hızla ABD emperyalizminin çizdiği çizgiye koşarak girmekte, Kâbil havalimanının işletilmesindeki istekliliği, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi emperyalizmin has temsilcileri ile hızla ilişkilerini düzeltmesi ve sıraya NATO’nun üyesi olmasa da bölgedeki gözü kulağı olan İsrail’i koymuş olması ile emperyalizmin beğenisini kazanmaktadır. En önemlisi de NATO’nun dünyayı bir savaşın eşiğine getiren saldırganlığında ön saflara koşmaktadır. Montrö’yü tartışmalı hale getirerek Karadeniz’i emperyalist donanmalara sınırsızca açmanın yolunu yapmaktadır. Tüm bunlar NATO’nun bir güvenlik şemsiyesi değil bir güvenlik sorunu olduğunu açıkça göstermektedir.

NATO’dan çık! NATO’yu yık!

18 Şubat 2022’de bu memleketteki NATO üyeliği zilleti 70. yılını dolduracaktır. Görevimiz, emekçi halkımızın sırtında giderek büyüyen bu kamburdan kurtulmak, Türkiye’nin NATO’dan çıkmasını sağlamak olmalıdır. Ancak bu da yetmez. NATO, kapitalizmin en ileri aşaması olan emperyalizmin askerî gücüdür. Bu askeri gücün saldırdığı ve tehdit ettiği halklarla dayanışma içinde olmak, insanlığın kurtuluşunun önündeki en önemli engellerden olan bu yapıyı yıkmak için mücadele etmek, Türkiye’nin NATO’dan çıkmasını sağlamak kadar önemli bir görevimizdir.

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Şubat 2022 tarihli 149. sayısında yayınlanmıştır.