Hem ücretleri arttırmak hem enflasyonu azaltmak mümkün! Tabii ki sermayenin değil işçinin çözümüyle!
2024 yılının ilk yarısında resmi enflasyon yüzde 75'lere kadar (ENAG açıklamasına göre yüzde 120'lere) çıkmasına rağmen AKP iktidarı temmuz ayında asgari ücrete zam yapmadı. Erdoğan 2024'te asgari ücrete ikinci zam olmayacağını sene başındaki asgari ücret tespit sürecinde açıklamıştı. Dediğini de yaptı. Asgari ücrete zam yapılmamasını savunan AKP yandaşı gazeteciler ve sermaye çevreleri eğer zam yapılırsa bu enflasyonla mücadele programına zarar verir diyorlar.
Asgari ücret artışının enflasyon yarattığı iddiası kocaman bir yalandır!
Oysa Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının (TCMB) yaptığı araştırma sonucunda ulaşılmış rakamlar bu iddiayı yalanlıyor. TCMB'nin raporuna göre "Nominal asgari ücrete gelen yüzde 1'lik pozitif bir şok bir yıl sonunda tüketici enflasyonunu 0,06 ila 0,08 puan civarında yükseltmekte; etki büyük ölçüde iki çeyrek içerisinde tamamlanmaktadır." Yani diyelim ki asgari ücrete altı aylık resmi enflasyon oranı olan yüzde 25 kadar zam yapılsın. Bunun enflasyona etkisi sadece 1,75 puan olacak. Yüzde 70 enflasyonun olduğu yerde devede kulak! Dolayısıyla asgari ücrete zam yapmama tercihinin enflasyonla mücadele etmekle değil sermayenin kârlarını korumakla ilgisi var. "Enflasyonla mücadele" söylemi sadece bir maske!
TCMB’nin raporu asgari ücretin, asgari değil ortalama ve genel ücret olduğunu ortaya koyuyor. Asgari ücret ve altına çalışan işçilerin oranı hizmet sektöründe ve tekstil sanayiinde yüzde 70’leri geçiyor. Sanayide işçilerin ortalama yarısı asgari ücret ve altına çalışıyor. Kapitalist ekonomik sistem patronlara iş gücü maliyetlerini kârlarını en yüksek seviyede tutacak şekilde hareket etme imkânı tanıyor. Türkiye’de enflasyonun esas nedeni şirketlerin kârlarını korumak ve arttırmak için işçi ücretlerindeki artışı derhal ve fazlasıyla ürettikleri mal ve hizmetlerin fiyatlarına yansıtmasıdır. Kapitalist bir parti olan AKP ise piyasa mekanizmasına sonuna kadar iman ettiği için fiyatlara herhangi bir müdahalede bulunmuyor. Eğer şirketler kâr oranlarını koruyacak şekilde fiyatları arttırdığında satışları düşüyorsa bu durumda da işçi çıkartmaya giderek maliyetlerini düşürüyor yani yine faturayı işçilere kesiyorlar.
Asgari ücrete zam beklemek yerine örgütlenmek gerek
Sermaye sınıfı; siyasetçi, ekonomist, akademisyen, gazeteci vb. sıfatlar taşıyan sözcüleri aracılığıyla işçilere asgari ücrete zam istemeyin, eğer zam olursa enflasyon artar, alım gücü düşer, sonuçta yine kaybeden siz olursunuz diyorlar. Gerçekten de her asgari ücret zammından sonra aylar içerisinde asgari ücret açlık sınırına düşüyor ve onun altına iniyor. Nitekim 2024 yılının ilk yarısında açlık sınırı 20 bin lirayı geçmiş durumda. Bunun sebebi asgari ücret zammı değil. Gerçek sebep patronların ve devletin işçileri örgütsüz bırakmak için el ele vermesi, örgütlenen işçilerin işten atılması, işçilerin toplu pazarlık gücünden yoksun bırakılmasıdır. Böylece fiyatlar artarken işçilerin ücretleri yerinde saymaktadır. Oysa örgütlü işçiler üretimden gelen güçlerini kullandıklarında alım gücünü koruyabilmekte yeri geldiğinde arttırabilmektedir. Dolayısıyla hayat pahalılığına karşı işçilerin kısa vadedeki çözüm yolu örgütlenmektir.
İşçinin çözümü: Eşel mobil! Fiyatlara devlet kontrolü! İşçi denetiminde kamulaştırma!
İşçinin ekonomisinin genel çözümü de sermayenin söyleminin tam karşıtıdır. Onlar ücret zammı istemeyin enflasyon yaratır diyorlar. Biz ücretlere her ay gerçek enflasyon oranında otomatik zam yani “eşel mobil” istiyoruz. Eşel mobil uygulamasının toplu sözleşmelerde alt sınırı belirlemesini savunuyoruz. Bir başka ifadeyle bu sefer işçiler olarak biz sermayeye “ürettiğiniz mal ve hizmetlere zam yapmayın eğer yaparsanız enflasyonu artar” demiş olacağız. Kabul etmeyen ve “ben açlık sınırının altında işçi çalıştırmazsam üretim yapmam” diyenin işyeri işçi denetiminde kamulaştırılsın! Ekonomide üretilen mal ve hizmetlerin fiyatlarına devlet kontrolü gelsin! İşçinin çözümü hem ücretleri geçinebilecek düzeylere çıkartacak hem de enflasyonu ve hayat pahalılığını engelleyecek olan çözümdür. Bu politikanın da bir bedeli var elbette. Bu bedel sermayenin kâr oranlarının azalmasıdır. Bugün sermayenin politikalarının aksine işçinin çözümünde toplumun küçük bir azınlığı bedel öderken üreten çoğunluk kazanmaktadır.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Temmuz 2024 tarihli 178. sayısında yayınlanmıştır.