DİP Bildirisi: Patron partilerine, işçi düşmanlarına, NATO, ABD, AB ve İsrail dostlarına oy yok!
Erdoğan ve AKP’li yıllar, özelleştirmelerle KİT’lerin sermayeye peşkeş çekildiği, işçi sınıfının haklarının tırpanlandığı, zengin daha da zenginleşirken yoksulun yardıma muhtaç halde bırakıldığı, müteahhitlerin işçi kanıyla semirdiği, işçi ve emekçilerin haklarının gasp edildiği, grev yasaklarıyla, baskılarla, kardeş kavgasıyla, savaşlarla dolu, iktidarın halka hamasi nutuklar atıp her daim emperyalizme ve Siyonizme hizmet ettiği yıllardır.
Halk pek çok kez bu gidişata baş kaldırmış, isyan etmiştir. Gezi ile başlayan halk isyanı, Tekel direnişi, fiili metal grevleri, grev yasaklarına ve sendikalaşma hakkının gasp edilmesine karşı işçi mücadeleleri, Kürt halkının Serhildanı, kadınların mücadeleleri, gençliğin üniversitelerdeki direnişi emekçi halkın bu gidişata boyun eğmediğini göstermektedir.
Halk mücadele meydanlarındaki kadar güçlü olmasa da sandıkta da bu gidişata dur demiştir. Adım adım bir istibdad rejimi inşa etmek isteyen Erdoğan ve AKP’ye, 7 Haziran 2015’te yapılan seçimlerde büyük bir çelme takmış ve AKP’yi meclis çoğunluğundan mahrum bırakmıştır. Ancak Erdoğan ve AKP sandıklarda halkın iradesinin tecelli etmesine izin vermedi. Sonucu beğenmediğinde yeniden seçime gitti. 10 Ekim katliamının, patlayan bombaların ve savaşın gölgesinde meydanların boşaltıldığı 1 Kasım “hayalet seçimini” yaşadık. Basını tekeline alan, tüm devlet olanaklarını kendi çıkarına kullanan iktidar, sandıkları kendi iktidarını onaylatmak için kullandı. 16 Nisan’da Cumhurpatronluğu (tek adam) rejiminin oylatıldığı referandumda, oyları yetmediğinde mühürsüz oyları saydırdı.
Şimdi de 24 Haziran'da, bir kez daha Erdoğan ve Bahçeli tarafından halktan sandığı kaçırırcasına ilan edilen bir seçime gidiyoruz.
Muhtıralı seçime HAYIR!
Bu son seçim, AKP-MHP’nin seçim güvenliğini kendi lehine bozan çok sayıda yasa çıkarttığı, geriye kalan uyum yasalarını KHK ile çıkartmaya çalıştığı, Cumhurbaşkanı adaylarından Demirtaş’ı hapiste tuttuğu, YSK’nın 100 bin imza ile aday olmayı zorlaştırmak için her şeyi yaptığı bir seçimdir. Bu seçim aday olmaya niyetlenen bir kişinin bir başka adayın talimatıyla Genelkurmay Başkanı tarafından caydırıldığı bir “muhtıralı” seçimdir.
“Muhtıralı seçim” emekçi halka, Erdoğan’ı başkan olarak onaylamayı dayatmaktadır. “Muhtıralı seçim” emekçi halka, zincirli, yetkisiz bir meclise, fesih hakkı ile kaderi tek adamın iki dudağı arasında olan, iradesiz ve yetkisiz vekiller göndermeyi dayatmaktadır. Oysa bugün emekçi halkın esas sorunu tek adam rejiminin kendisidir, en temel yaşamsal sorunlarına çözüm bulmak için bir siyasi irade ortaya koyabilmektir. Bunun tek gerçekçi yolu ise barajsız, yasaksız, zincirsiz bir Kurucu Meclis seçimlerine gidilmesidir. Türkiye ya Birinci Meclis gibi bir kurucu iradeyle zincirlerini kıracak ya da bu meclis son meclis olacaktır.
Düzen partileri istibdadın çaresi değil koltuk değneğidir
Bugün Erdoğan’ın karşısına çıkan düzen partileri ve adayları, burjuva sınıf çıkarlarına ve emperyalizme, demokrasiye ve özgürlüklere olan bağlılıklarından milyon kez daha bağlıdır. Erdoğan’ın tek adamlığını, istibdadı hatta faşizmi, halkın, hâkim sınıf çıkarlarına karşı seferberliğine tercih ederler. Biz spekülasyon yapmıyoruz. Gözümüzün önünde cereyan eden gerçekleri hatırlatıyoruz. Erdoğan ve AKP hiçbir zaman tek başına ve sadece kendi gücüyle iktidarda kalmadı. Mustafa Sarıgülleri, Mansur Yavaşları alternatif diye sahaya sürenler, Ekmeleddin vakasını yaratanlar, 7 Haziran’dan sonra AKP ile koalisyon görüşmeleri yapanlar, 16 Nisan’dan sonra mühürsüz referandumu sineye çekenler, Erdoğan savaş ve milliyetçilik borusunu her çaldığında onun yanına koşanlar ve nihayet 24 Haziran tarihi açıklanır açıklanmaz “hodri meydan” nidalarıyla dakikalar içinde seçim darbesine ortak olanlar, en sıcak anlarda hürriyetin değil, istibadın yanında oldular. Şimdi de CHP’si, İyi Partisi, Saadet Partisi ile kendilerine Millet ittifakı adını verip kendilerini bir alternatifmiş gibi göstermeye çalışıyorlar. Yalanlarına karnımız tok! Hiçbirine oy yok!
Parlamenter sisteme dönüş vaadi yalandır
Bu düzen partilerinin ve Cumhurbaşkanı adaylarının “parlamenter sisteme dönüş” vaatlerinin içi boştur. Nasıl ve hangi yöntemle parlamenter sisteme döneceklerini belirtmekten ısrarla kaçınmaktadırlar. Barajsız, yasaksız ve zincirsiz bir Kurucu Meclis seçimlerine gitme seçeneğini ağzına alan yoktur. Sandıktan hangi sonuç çıkarsa çıksın 25 Haziran günü, Türkiye’nin iki yakıcı gündemi olacaktır. Bunlardan biri giderek ağırlaşan ekonomik kriz, diğeri ise bölgemizdeki emperyalist abluka ve savaştır. Bugün başkan olmak için yarışa girenler ekonomik krizde halka kemer sıktırmakta, emperyalizmin yanında saf tutmakta, NATO’culukta, ABD’nin, AB’nin ve İsrail’in dostu olmakta ortaklar. Erdoğan’la, AKP’yle, MHP’yle aynılar. Bunlara verilecek oy, kimin halkı ezeceğini ve kimin emperyalizme hizmet edeceğini seçmekten başka bir anlam taşımaz. Tekrarlıyoruz: Bunlar istibdadı yenemez, günü geldiğinde aynen geçmişte yaptıkları gibi ayakta tutarlar.
24 Haziran’dan sonra, Devrimci İşçi Partisi’nin savunduğu gibi, Kurucu Meclis seçimlerine gitmek demek ise emekçi halkın krizin faturasını, krizi yaratan patronlara ödetmek için seferber olmasının önünü açmak demektir. 24 Haziran’dan sonra Kurucu Meclis seçimlerine gitmek, Türkiye’nin NATO’dan çıkması, İncirlik başta olmak üzere emperyalist üslerin kapatılması ve barış taleplerinin ülkenin gündemini belirlemesi demektir. Çünkü barajsız, yasaksız, zincirsiz Kurucu Meclis seçimleri halkın “kötünün iyisini” seçmeye mecbur bırakılmadığı, kimliklerin değil sınıfsal çıkarların karşı karşıya geldiği bir ortam yaratır. Ancak böyle bir ortamda emekçi halk patron partilerini, NATO’cuları, işçi düşmanlarını sandıklara gömebilir. Bu yüzden korkuyorlar. Bir işçi emekçi hükümetine giden yolun açılmasındansa tek adam rejimini savunurlar, Erdoğan’a bile razı olurlar.
Demirtaş’a özgürlük!
Hapiste tutulan ve partisi tarafından buna rağmen aday gösterilen Selahattin Demirtaş’ın durumu elbette ki ayrı değerlendirilmelidir. Selahattin Demirtaş’ın tutsaklığı ve Kürt halkı üzerindeki baskılar, tüm emekçi halka vurulmuş bir prangadır. Kayıtsız ve şartsız Demirtaş’ın özgürlüğünü savunuyoruz ve Kürt halkının iradesini yok sayan uygulamalara, kayyumlar ve tutuklamalarla HDP’ye yapılan baskılara karşıyız.
Ancak bu Demirtaş’ın ve HDP’nin Gezi’de ve 7 Haziran sonrasında, Erdoğan ve AKP'nin yenilgisine ramak kalmışken izlediği yanlış politikaları unutmamızı, sermayeye ve emperyalizme karşı düzen partilerinden ayrışmayan siyasetine oy ve onay vermemizi gerektirmez. İşçi sınıfı politikası izleyenlerin, kendileriyle hiçbir ortaklaşma arayışı içinde olmayan diğer yandan patron ve düzen partilerinin her türüyle sürekli diyalog halini sürdüren bir siyasal pratiğin peşinden sürüklenmesi beklenemez.
Özgürlük mücadelesini zayıflatacak olan, HDP’nin kendisine ve Kürt halkına fiili düşmanlık içinde olan partilerin kurduğu ittifaktan dışlanması değil, HDP’nin, Kürt halkıyla fiili mücadele ve dayanışma pratiği içinde olan sosyalistleri göz ardı etmesidir. Biz dün olduğu gibi bugün de yarın da mücadelede ve dayanışmada varız. Ancak biliyoruz ki ne Brüksel’in ve Vaşington’un himayesi, ne TÜSİAD’ın ve onun her renkten partilerinin sahte demokratlığı, ne de bunlarla yürütülecek sahte açılımlar hürriyetin yolunu açabilir. Biz emekçi halkın tamamı için olduğu gibi Demirtaş ve HDP için de özgürlük isterken emperyalizmin himayesini ve sermaye düzeni ile uzlaşmayı tümüyle reddediyoruz.
Sosyalist bir aday çıkmalıydı
Biz Erdoğan ve AKP’nin, faşist MHP ve “muhtıracı” Genelkurmay ile birlikte inşa ettiği istibdadı yenecek mücadelenin, düzenin ardında sıralanmakla değil, emekçi halkın çıkarlarını temel alan bir seferberlikle mümkün olabileceğini düşünüyoruz. Bu doğrultuda Devrimci İşçi Partisi olarak emekçi halkın çıkarlarını yansıtan ve hayati sorunlara gerçek çözümleri ortaya koyan sosyalist bir odağın yükseltilmesi için yoğun bir çaba içinde olduk. Ekonomik krizin faturasını patronlara ödetecek bir programa, NATO’ya, emperyalizme ve Siyonizme karşı net ve somut bir politikaya sahip olan ve Türkiye’yi yeniden kurmak için başkanlık yetkilerine talip olmak yerine Kurucu Meclis’le halkı seferber etmeyi savunan ortak bir sosyalist adayın çıkartılmasını savunduk.
Bir sosyalist aday, bankaların ve kilit sanayi dallarının işçi denetiminde kamulaştırılmasını, doların yasaklanmasını, borsanın kapatılmasını, Gümrük Birliği’nden çıkmayı ve dış ticarette devlet tekelini savunarak ekonomik krize karşı emeğin çözümünü yükseltebilecek “tek aday”dır. Bir sosyalist aday, Türkiye’nin NATO’dan çıkmasını, İncirlik’in kapatılmasını, İsrail’le askeri, diplomatik, ekonomik ilişkilerin kesilmesini savunacak “tek aday”dır. Bir sosyalist aday, Batı dünyasıyla bütünleşmek için değil, emekçi halkın çıkarları ve birliği için laikliği savunacak olan “tek aday”dır. Bir sosyalist aday, emekçi halkın pasif biçimde oy vereceği değil, istibdadı yenmek için onunla birlikte örgütlenebileceği “tek aday”dır.
Böyle bir aday bugün ve 25 Haziran’dan itibaren de Türkiye’nin gündemini alev alev saran ekonomik krize ve emperyalist savaşa karşı emekçi milyonların seferberliği için güçlü bir temel oluşturulabilirdi. Kaç imzanın toplanacağına, 100 bin imzanın bulunup bulunmayacağına değil, programa odaklanmak, bunun için gerekli iradeyi ortaya koymamızı sağlardı. Deneyim bir kez daha göstermiştir ki sosyalistler halka bir alternatif sunacaklarsa ve tek gerçek alternatifi sadece sosyalistler sunabilecekse, her siyasal dönemeçte arkaya dönüp bir gözle CHP’yi diğeri ile HDP’yi kollamaktan vazgeçmek gerekir.
Devrimci İşçi Partisi’nin tutumu
Devrimci İşçi Partisi, istibdadı yenecek gücün işçi sınıfının ve emekçi halkın bağrında aranması gerektiğinde ısrar etmektedir. Bu doğrultuda dün olduğu gibi bugün ve yarın da tüm sosyalistlerle güç birliği yapmaya hazırdır. Ancak hiçbir koşulda patron partilerine, işçi düşmanlarına, NATO, ABD, AB ve İsrail dostlarına oy yoktur!
Mevcut yasal düzenleme, tek adayla gidilmesi halinde Cumhurbaşkanlığı seçiminin bir referandum biçimini almasını öngörmektedir. Bu olanağı kullanmak, ilk turdan başlayarak Erdoğan’ı yenilgiye uğratmanın yoludur. İlk tur için Cumhurbaşkanı adayları çıkmış durumdadır. 24 Haziran’a kadar muhtıralı seçimin açıkça bir sopalı seçime dönüşeceği görülmektedir. Muhalefete yönelik fiili saldırılara en güçlü ve birleştirici cevap adaylıktan çekilerek Erdoğan’ı referanduma götürmektir. Bunun için Cumhurbaşkanı adaylarının kesinleşerek resmi gazetede yayınlanacağı 13 Mayıs tarihine kadar zaman bulunmaktadır. O tarihten sonra da adayların çekilmesi söz konusu olabilir ancak bu ciddi bir hukuki tartışmayı beraberinde getirecektir. O durumda da YSK, 16 Nisan'da mühürsüz pusulaları geçerli saydığı gibi, 24 Haziran'ı bir referanduma çevirmek yerine, seçimi devam ettirerek Erdoğan'a cumhurbaşkanlığını hediye edebilir. Seçimin ikinci tura kaldığı durum için herkesin bildiğini tekrarlayalım: İkinci tura Erdoğan’la birlikte kim kalırsa kalsın, diğer parti taraftarlarının bazılarından oy alamayacaktır. İlk turda Erdoğan karşıtı oy kullananların hepsinin oyunu ikinci turda da kazanabilmek için, ikinci tura yükselen adayın adaylıktan çekilmesi ve diğer adayları da çekilmeye çağırması zorunludur. Aksi takdirde o aday da kendini Cumhurpatronu adayı olarak görüyor demektir. Biz ikinci turda bir şartla oy kullanırız. Adayımız istibdad karşıtlarının toplam gücüdür! Cumhurbaşkanlığı seçiminde tüm adaylar çekilir, Erdoğan sandıkta yalnız bırakılır ve seçim bir referandum biçimini alırsa Erdoğan yenilir. Yalnızca bu formül, istibdadın bu seçimi yitirmesini sağlar!
Biz istibdadı yenmenin, istibdadın koltuk değnekleriyle mümkün olmadığını, kime oy vermiş olursa olsun işçi sınıfının ve emekçi halkın kendi çıkarları etrafında seferber edilmesiyle mümkün olduğunu savunuyoruz. Önümüzdeki süreçte en etkili şekilde istibdadın nasıl işçi ve emekçilerin haklarını gasp ettiğini, emperyalizme hizmet ettiğini, kadınları, Kürtleri, Alevileri ezdiğini, gençliğin geleceğini kararttığını ve Türkiye’yi bir kardeş kavgasına sürüklediğini kanıtlarıyla birlikte teşhir etmeye devam edeceğiz. Tavrımız açık ve nettir: Amerikan muhalefetine vereceğimiz en ufak bir kredi, düzen partilerine vereceğimiz tek bir oy yoktur. Ancak muhtıralı bir seçim, OHAL ve iktidarın işçi düşmanı ve emperyalizm dostu politikaları her gün halkımıza bedel ödetirken muhalefet partilerinin eleştirisine odaklanmak gibi bir tutum içinde olmayız. Yıllardır kendi suçlarını sözde muhalif düzen partilerinin sorunlarını diline dolayarak örtmeye çalışan AKP-MHP istibdadının politikasına da fırsat vermeyeceğiz. Sandığa gideceğiz çünkü istibdadın oyunlarına karşı kendi oyuna sahip çıkanların yanındayız. 24 Haziran’da geçersiz oyumuz düzen partilerine, emperyalizmin hizmetkârlarına, Siyonizmin dostlarına, en çok da istibdada ve istibdadın ortaklarına karşıdır, her şeye rağmen oy vermek için sandığa giden ve oyuna sahip çıkan halka karşı değildir. Muhtemel ikinci turda ise Erdoğan’ın ve tek adam rejiminin referanduma götürülmesini savunacağız ve bu olduğunda istibdad karşıtlarının toplam gücüne oy vereceğiz.
Hayalet, mühürsüz, muhtıralı seçimlerde sosyalistleri dışlayabilir, önümüze her türlü seti çekebilirler ama bizleri asla fabrikalardan, atölyelerden, tersanelerden, madenlerden ve emekçi mahallelerinden uzak tutamazlar. Ortaya çıkacak sonuç ne olursa olsun, krizin faturasını patronlara ödetme, halklarla barışıp emperyalizmle savaşma ve sınıf mücadelesinin üzerinde yükselecek barajsız, yasaksız ve zincirsiz bir Kurucu Meclis’le Türkiye’yi yeniden kurma kavgasını 25 Haziran’da da sürdüreceğiz. Bu kavga yüzde 50+1’in değil, işçi, emekçi, ezilen milyonların yani yüzde 99’un kavgasıdır.
8 Mayıs 2018