5 Haziran 2018, Salı
Sosyalistler sıradan bir seçmen gibi davranamaz
Türkiye’nin ciddi sorunları var ve bu sorunlar gün be gün daha yakıcı bir hâl alıyor. Bu sorunların çözümünü mevcut düzen siyaseti içinde bulmak mümkün değil. Mesela ekonomiyi ele alalım. Bankalar başta olmak üzere kapsamlı bir kamulaştırma programı olmadan, Sungur Savran’ın ifadesiyle Merkez Bankası üzerinde proletarya diktatörlüğü kurmadan, dış ticarette devlet tekeli oluşturmadan, dövizi ve sermaye hareketlerini devlet kontrolüne almadan, kısacası fabrikaları bankaları devletin, devleti de işçinin yapmadan çıkış yolu yok. Bu çıkış yolunu sosyalistlerden başka kim gösterebilir?
Yine emperyalist savaş güncel bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor. Türkiye'yi, Suriye’de önce NATO koridoruna ortak etmek istediler, şimdi de Amerikan işgaline ortak etmek istiyorlar. İktidarın da muhalefetin de etekleri zil çalıyor. 25 Haziran günü koşa koşa gidecekler. Türkiye’nin NATO’dan derhal çıkması, İncirlik’in, Kürecik’in ve tüm NATO üslerinin kapatılması dışında halkın güvenliğini sağlayacak, komşu devletlerle ve Kürt halkıyla kardeş kavgasını önleyecek başka bir çözüm yok. Bu çözümü tüm netliğiyle sosyalistler dışında kim savunabilir? Elbette ki kimse savunamaz. Ama 24 Haziran’da bu çözümler yok. Çünkü sosyalistler yok. Çuvaldız yüzde 10 barajını dikenlere, emekçi siyasetinin önüne çok daha büyük ve etkili olan parasal engeller yükseltenleredir. Ama iğneyi de bizim tarafa batırmak lazım. Bir gözle CHP’yi, diğeriyle HDP’yi kollayarak sosyalist odak da seçenek de oluşturulamaz. Önce sosyalistler kendi programlarına sahip çıkmalı ve bu programı bir çözüm önerisi olarak emekçi halkın önüne çıkarmalıdır.
24 Haziran’a, Türkiye’nin sosyalistleri neredeyse tam takım halinde HDP’ye iltihak etmiş halde gidiyoruz. Değerlendirmemiz odur ki Demirtaş aday olmasaydı bir kısmı da CHP sularında kulaç atıyor olacaktı. Şu anda bu iş ikinci tura bırakılmış durumda. Ama seçim taktiğini değil sosyalist siyaseti konuşuyoruz ve bu anlamda sosyalistlerin HDP’yle ittifakından değil HDP’ye iltihakından bahsediyoruz. HDP’de bilinen sosyalist adaylar var. Bu, HDP listesinin soldaki prestijini ciddi şekilde arttırdı. Ne var ki bu adayların çokluğu HDP’nin programına ve söylemlerine sınıf siyasetini sokmuş değil. Emekten yana olmaktan bahsetmiyoruz. Sermaye ile karşıtlığı içinde sınıf siyasetini konuşuyoruz. Bu yok! NATO’dan çıkmak, İncirlik’i kapatmaktan da söz edilmiyor. Yani HDP sola doğru gelmedi. Sosyalistler sosyalist çözümlerini kapıda bırakarak HDP’ye geldi. Halbuki kapıda bırakılanlar Türkiye emekçi halkının ihtiyaç duyduğu siyasetin ta kendisi!
Burada hemen karşımıza matematiği dikiveriyorlar. Şimdi sosyalizmi, sınıf politikasını konuşacak zaman değil, HDP’yi desteklemezsek, HDP barajın altında kalırsa bu Erdoğan’ın işine yarayacak deniyor. 7 Haziran deneyimini yaşadık ve HDP’nin barajı geçmesinin de Erdoğan’ın ve AKP’nin iktidarını bitirmediğini biliyoruz. Ama bu sefer farklı, bu gidişat mutlaka durdurulmalı! Bunun matematiği de belli! Peki, öyle olsun. Biz sosyalistiz, bilimle inatlaşacak değiliz. Hele ki matematikle… Ama matematik ne zamandan beri tek bilinmeyenli denklemden ibaret oldu?
Seçimin tek değişkeni HDP’nin barajı aşıp aşmaması değil. Kamuoyu araştırmaları geniş kararsızlar kitlesinin çoğunluğunun eski AKP ve MHP seçmenleri olduğunu gösteriyor. Fabrikalardan ve işyerlerinden gelen bilgiler ve işçilerin değerlendirmeleri de aynı yöne işaret ediyor. Emekçiler, Erdoğan’ın ve AKP’nin politikalarından zarar gördüler ve görmeye devam ediyorlar. Artık pek çoğunun eli bu iktidara oy vermeye gitmiyor. Ama alternatiflerin sefaletini görünce gerisin geriye ve kerhen AKP’ye dönüyorlar. Bu insanlar kimlik olarak solun çok uzağında olabilirler. Ama sınıfsal olarak sosyalizmin yanı başındalar. Kadıköy kafelerinin sandalyelerinde yapılan sohbetlerde hor görülen, aşağılanan bu kitlenin Türkiye’nin son dönemdeki tüm grev ve direnişlerde en ön saflarda CHP’li, HDP’li ve diğer partilerden kardeşleriyle omuz omuza mücadele ettiğini hatırlatmak isteriz. Sınıf mücadelesinin kimyası başkadır!
Matematiksel olarak bu kitleyi AKP ve MHP’ye oy vermemeye ikna etmeye odaklanan bir siyaset neden Erdoğan ve AKP’nin işine gelsin. Sosyalistler, sol kimlik politikası gütmeyip de sınıfsal çelişkiler üzerinden hareket ettiklerinde, HDP ve CHP’den esirgedikleri bir oydan çok daha fazla sayıda işçiyi ve emekçi oyunu AKP’den, MHP’den kopartabilir. Bu takdirde “matematik” kesin şekilde AKP ve MHP aleyhine olacaktır. Ayrıca sınıfsal zeminde kurulan ilişkiler sandığın ötesine taşınabilir. 25 Haziran’dan sonra siyaset pekâlâ fabrikalarda, işyerlerinde ve emekçiler neredeyse orada devam edecektir.
Gerçekçi olacaksak ve bugün Türkiye’nin ve siyasetin gerçeklerinden bahsedeceksek, en önemli gerçek istibdadın Kadıköy’den devrilemeyeceğidir. Kadıköy elbette bir sembol. Türkiye sosyalist hareketinin Taksim’den sonraki yeni başkenti. Tayyip Erdoğan ve AKP karşıtlığının bir sembolü. Bir de yüksek gelir ortalamasının… Ancak AKP’yi bugüne kadar ayakta tutan, Kadıköy’ün (ve Türkiye’nin tüm Kadıköylerinin) tulum CHP ve HDP çıkaramıyor oluşu değil! Hiçbir zaman da olmadı. Türkiye gerçeği mi diyorsunuz, Türkiye’nin gerçeği gelir seviyesi düştükçe AKP’nin oy oranının artmasıdır! “Mecliste HDP’ye barajı aşırtma, başkanlıkta Demirtaş, ikinci turda İnce” formülünü benimseyenler (bu formülün mantıksal gereği kazara Akşener ikinci tura kalırsa onu da desteklemektir) Türkiye’nin bu gerçekliğine nasıl bir matematiksel etkide bulunmayı planlamaktadır? Biz kanaatimizi söyleyelim: Türkiye’nin sınıfsal gerçekliği karşısında sosyalistlerin HDP ve CHP ekseninde güttüğü siyaset etkisiz elemandır.
Emekçilerin büyük bir bölümü CHP’ye baktığında TÜSİAD’ı, HDP’ye baktığında NATO’yu görmektedir. Bu insanlar hayal görmüyor, gerçeğin kendisine bakıyor. Biz matematikle inatlaşmayız ama gerçeğe de asla sırtımızı dönmeyiz. Sosyalist işçi sınıfına yalan söylemez. İstese de söyleyemez… CHP’nin işçi ve emekçilerin menfaatini savunduğunu söyleyemez. Amerikan muhalefetinin belkemiği olduğunu gizleyemez. HDP sanki NATO’cu ve AB’ci değilmiş gibi yapamaz. HDP’ye büyük sermayeye karşı bir işçi sınıfı politikası izliyormuş süsü veremez. O yüzden bugün HDP’ye iltihak eden sosyalistlerin seçim faaliyeti, CHP’lileri "HDP barajı aşmazsa fena olur" diye korkutarak kendi taraflarına çekmek ve bizleri Erdoğan’ın işine gelen bir siyaset izlemekle eleştirmekten ibaret. Ama bunu yapmak için sosyalist olmaya gerek yok. Herhangi bir seçmen de bunu yapabilir ve yapıyor zaten. Sosyalistler sıradan seçmen gibi davranamaz.
25 Haziran’dan itibaren kriz ortamı ve kemer sıkma paketleriyle fabrikadan, işyerinden başlayarak seçim saflaşmasının yerini daha çıplak şekilde sınıf saflaşması almaya başlayacaktır ve bu saflaşmada sosyalistlere büyük görevler düşmektedir. Ama 24 Haziran’dan önce sosyalist programı terk edenler ve kendilerini etkisiz elemana dönüştürenler bu görevi üstlenemezler. Geçersiz oy çağrısı yapmamız ve “patron partilerine, işçi düşmanlarına, ABD, AB, İsrail dostlarına oy yok” dememiz bu gerçekliklerin bir gereğidir!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Haziran 2018 tarihli 105. sayısında yayınlanmıştır.