Metal işçisi MESS dayatmasını kırdı: Ekmek ve hürriyet kavgası sürüyor!
MESS ile işçi sendikaları arasındaki 130 bin metal işçisini kapsayan grup toplu iş sözleşmesi anlaşmayla sonuçlandı. Sınıf mücadelesi açısından son derece önemli bir merhale geçildi. Sözleşme için zafer de diyen var, hayal kırıklığı olarak gören de… Farklı değerlendirmeler yapılabilir. Yapılmaktadır da… Ancak her şeyden önce görülmesi gereken sözleşmenin bitmesinin mücadele açısından bir son değil bir başlangıç olduğudur. Sürecin değerlendirmesi yapılmalı, gerekli dersler çıkarılmalı ve hiç duraksamadan yeni mücadelelere girişilmelidir.
Bu anlamda değerlendirmeyi en önemli başlıklardan başlayarak yapmak ve sonuçlar çıkartmak gerekir. En önemli başlık en çok konuşulan olmayabilir. MESS sözleşmesinde de öyledir. MESS sürecinin en önemli kazanımı sermaye sınıfının grev hakkına yaptığı saldırının, toplu sözleşme düzenini yıkmak için yaptığı hamlenin büyük bir dirençle karşılaşıp kırılmasıdır.
Şalter indirilmedi ama grev silahı da bırakılmadı
Sendikaların 2 Şubat’ta greve çıkma kararı almasının ardından hükümet bir hafta önceden grevi yasaklayarak sürece MESS lehine müdahale etmiştir. Grev yasağı metal işçisini silahsızlandırma girişimidir. Grev silahı elinden alınan metal işçisinin MESS’e karşı teslim bayrağını çekmesi istenmiştir. Ancak metal işçisi pes etmemiştir. Silahını da elden bırakmamıştır. Metal işçisi hem ekmek hem de hürriyet kavgası vermiştir.
Birleşik Metal-İş Sendikasının “grev yasağını tanımıyoruz” demesi ve 2 Şubat’ta greve çıkacağını açıklaması son derece önemli olmuştur. Türk Metal ise topu metal işçisine atmak zorunda kalmıştır. Ne olursa olsun grev dememiştir. “Grev yasağını bahane edip anlaşmaya yanaşmazsanız fabrikalarda huzur kalmaz” diyerek pazarlığa oturmuştur. MESS, sendikaların farklı tutumlar ortaya koymakla birlikte blöf yapmadığını biliyordu. Birleşik Metal’in grevleri daha önce de yasaklanmıştı. 2015’te bir dizi fabrikayı MESS’ten kopartıp münferit sözleşme imzalamıştı. Geçtiğimiz yıl ise MESS’ten kopan firmaların oluşturduğu EMİS’e karşı grevi yasaklandığında fiili direnişe geçip patronları anlaşmaya zorlamıştı. Türk Metal grev yasağını fiili direnişle kırmaktan bahsetmiyordu ama Türk Metal üyesi işçiler pek çok fabrikada daha fazlasını vaat etmekteydi. 2015’te yapılmış olan büyük fiili grevler ve işgaller ileride yapılacakların teminatıydı.
Dolayısıyla metal işçisi şalteri indirmese de grev silahını asgari ölçülerde de olsa kullanabilmiştir. MESS’i belli ölçüde caydırabilmiş, tekliflerini revize etmeye zorlamıştır. Ancak grev hakkının güvence altına alındığını söylememiz mümkün değildir. Metal işçisi için MESS’i caydırmak yetmez. Grevi yasaklamaya kalkan iktidarı da caydırması gerekir. Şimdilik mücadelenin düzeyi bu noktaya varmamıştır. Varması gerekir ve bunun için grev hakkının grevle kazanılmasından başka yol olmadığı da açıktır.
MESS’i sendikacılar değil metal işçisi caydırdı
Metal işçisi öncelikle gücünü görmeli, gücüne güvenmelidir. Sözleşme masasında ne alındıysa metal işçisi almıştır. Türk Metal Genel Başkanı Pevrul Kavlak’ın işçi için aldığı tek bir kuruş yoktur. Rekor zam edebiyatının içi boştur, zafer çığlıkları dayanaksızdır. Çünkü Pevrul Kavlak, 2013 yılındaki sözleşmede (2012-2014 dönemi) yüzde 7 aldığında da 2015’te (2014-2017 dönemi) hem yüzde 9’a hem de 3 yıl dayatmasına boyun eğdiğinde de zafer ilan etmişti. Metal işçisinden korkmasa bu sözleşmeyi en baştan satacaktı.
Nitekim son hafta yaşananlar Türk Metal açısından bir sınıf kavgasından çok danışıklı dövüşü andırmaktadır. Örneğin Türk Metal, grev yasağı geldikten sonra MESS ile Cuma günü yapılan görüşmede masadan kalkmadan ve başkanlar kurulunu toplamadan teklifini revize edip yüzde 30’a çekmiştir. Pazartesi sabahı yarım saatlik göstermelik eylemlerle masaya oturmuştur. Metal işçisi şalteri indirmeye bile hazırken, yarım saatlik eylemleri bir saate bile çıkarmadan imzayı atmıştır. Yani Türk Metal masaya ne olursa olsun imzalamak için oturmuş, eylemleri de MESS’i caydırmak için değil metal işçisinin gazını almak için yapmıştır. Uzun lafın kısası Türk Metal, Türk Metalliğini yapmıştır. Ancak metal işçisi 2015’ten bu yana eski metal işçisi değildir ve her şeyi değiştiren de bu olmuştur.
Metal işçisi, sarı sendika Türk Metal'e karşı 2015 baharında Türkiye işçi sınıfı tarihinin en güçlü hareketlerinden birini yaratmıştı. Bugün, o olaydan iki buçuk yıl sonra, Türk metal görünürde fırtınayı atlatmış durumda. Hâkim olduğu hiçbir büyük fabrikadan kovulmadan yeni toplu sözleşme dönemine ulaştı, işçinin mücadelesinin tehdidini ensesinde hissettiği için eskisine göre daha iyi bir sözleşmeye imza attı, böylece işçideki huzursuzluğu bir ölçüde yatıştırmış oldu. Ama bu görünürde. Çünkü metal işçisi 2015'ten beri yepyeni bir deneyimi yaşamış durumda. Gücünü yeniden ortaya koyabilir. Üzerine gelindiğinde eskisinden de daha güçlü eylemlere kalkışabilir. Bunları yaşayarak göreceğiz. Şimdilik Türk Metal'in artık eskisi gibi olmayan bir işçi topluluğunun üzerinde, patlama riski olan bir volkan üzerinde oturur gibi yükseldiği söylenebilir.
Metal işçisinin makus talihi 2015’te döndü
Metal işçisi makus talihini 2015 yılında değiştirmiştir. 2013’te Türk Metal ve Birleşik Metal iki hafta arayla benzer sözleşmeleri imzalamıştı. 2015 yılına gelindiğinde ise Birleşik Metal sendikası grev kararı alarak ve uygulayarak bir kırılma yarattı. Ancak bu kararın alınmasında metal işçisinin fabrikalardan şubelere, şubelerden Genel Merkez’e ulaşan grev iradesi belirleyici oldu. Metal işçisi tabandan yükselen bir basınçla sendikaya grev kararını aldırttı. Grev yasaklandığında da bu kararın arkasında durdu. Bir dizi fabrikada işgaller yaşandı. Devletin baskısı artınca sendika eylemleri sonlandırdı ama bir dizi fabrika MESS’ten ayrılarak Birleşik Metal ile ayrı masaya oturmayı seçti. Schneider, Bekaert, Alstom gibi fabrikalarda, metal işçisi zam oranlarını yüzde 24’e kadar çıkartmış daha da önemlisi 2 yıllık sözleşme imzalamıştı.
Aynı yıl Bosch fabrikasında da daha yüksek bir sözleşme imzalanınca büyük metal grevlerinin fitili ateşlenmiş, Renault, Ford, Tofaş, Türk Traktör, Arçelik ve daha bir dizi fabrikada işçiler şalterleri indirmiştir. Metal işçileri sözleşmelerin revize edilmesi talebiyle birlikte Türk Metal’den dalga dalga istifa etmiştir. Bosch fabrikasında da sözleşmeyi yapan Türk Metal’dir ancak bu fabrikada Birleşik Metal’e geçiş için büyük mücadelelerin yaşanmış olduğu unutulmamalıdır.
Metal işçisinin hedefi: 2017
2015’in fiili grevlerinin kapanmayan hesabının görüleceği 2017 yılı, EMİS grevleriyle başlamıştır. Bir kez daha Birleşik Metal’in grevi yasaklanmıştır. Grev sabahı davul zurnayla fabrikadan çıkan işçiler grev yasağının ardından fabrikaya dönmüşse de içeride fiili direniş başlamış ve metal işçisi EMİS’i masaya oturtmuştur. Bir kez daha 2 yıllık sözleşme ve ücretlerde yüzde 18,5’e tekabül eden artışlar sağlanmıştır. Sözleşme tatmin edici değildir. Ancak grev yasağına karşı fiilen grevi sürdürmenin yolu açılmıştır. En önemli kazanım bu olmuştur ve bu kazanım MESS sözleşmelerine damgasını vuracaktır.
Artık Birleşik Metal grev yasağına karşı uyguladığı fiili direniş, yani fabrikaya girilse de üretimin yapılmaması ya da iş yavaşlatmaya gidilmesi bir model oluşturmuştur. Pevrul Kavlak için grev yasağını bahane edip sorumluluğu üzerinden atmak ve Yüksek Hakem’e razı olmak hep bir seçenekti. Ama artık kendi üyeleri için de fiili direniş bir model olarak ortada durmaktaydı. Kavlak, işçileri üretim yapmaya da zorlayamazdı. Buna kalkışsa metal işçisi önce Pevrul Kavlak’ın ve sendikasının ipini çekecek, belki de 2015’te yarım bıraktığı işi bitirmek için yeniden ayağa kalkacaktı.
MESS sözleşmeleri, işte metal işçisinin yazdığı bu tarihin üzerine imzalandı. Bu yüzden ne alındıysa metal işçisi almıştır diyoruz. Çünkü MESS sözleşmesi masada imzalanmış olsa da kazanımlar fabrikalarda Birleşik Metal ve Türk Metal üyesi işçilerin mücadelelerinin sonucunda elde edilmiştir. MESS’e grev yasağına rağmen Yüksek Hakem Kurulu’nu beklemeyip imza attıran sendika başkanlarının masa başındaki ikna kabiliyeti değil metal işçisinin yaptırım gücüdür.
Esas fotokopici kim?
Bu gerçekleri gören ve bilen bir metal işçisi Pevrul Kavlak’ın girdiği pozları ciddiye alır mı? Ama yüzde 9’u ve 3 yıllık teslimiyeti zafer diye ilan eden bir arsızlığın elbette ki sınırı yoktur. Pevrul Kavlak, MESS’in bir gün önce çağırmasını ve ilk imzayı kendisinin atmasını gerekçe göstererek yine “fotokopi” edebiyatına başlamıştır. Güya Türk Metal, sözleşmeyi kendi gücüyle almış, diğerleri (Birleşik Metal ve Çelik-İş) aynı sözleşmenin fotokopisini imzalamıştır. Halbuki gerçek öyle değil. MESS’in razı geldiği maddelerin birçoğu Türk Metal’in değil Birleşik Metal’in taslağında yer alan maddeler. Saat ücretinin 9 liraya çekilmesi, 15 yıla kadar, her yıl için 10 kuruş kıdem zammı birebir Birleşik Metal’in taslağının “fotokopisi”dir. Evet! Pevrul Kavlak, son olarak masaya Birleşik Metal’in taslağında yer alan bu maddelerin fotokopisiyle oturmak zorunda kalmıştır.
Bunda şaşılacak bir şey yok. Çünkü pazarlıkta MESS’in gerçek muhatabı sendika başkanları değil metal işçisidir. Pazarlıkta belirleyici olan ise işçinin üretimden gelen gücüdür. Birleşik Metal, “grev yasağını tanımıyoruz” diyerek ve “2 Şubat’ta grev” kararında ısrar ederek gerçek ve fiili muhatap haline gelmiştir. Bu aşamadan itibaren MESS için mesele Pevrul Kavlak’ı değil Birleşik Metal’i ikna etmektir. Birleşik Metal’in greve gitmesi, grev yasağına fiili grev ve direnişle cevap vermesi halinde bu ateşin Türk Metal fabrikalarını saracağı da gün gibi açıktır.
Birleşik Metal sendikasının da pek çok hatası ve eksiği sıralanabilir. Ama hakkı verilmelidir. Birleşik Metal’in saflarında görülen bürokratik eğilimleri, eksik ve yanlışları eleştirmek başkadır. Ancak mücadelenin gerçekleri ortadayken Birleşik Metal’i Türk Metal’le aynı kefeye koymak, aralarında fark yok demek gülünçtür. İşçi sınıfına yalan söylemektir. Bunu söylerken Birleşik Metal yönetimine her koşulda kefil oluyor değiliz. 2015 yılında Birleşik Metal üyesi metal işçileri, yönetimin grev eğilimi olmadığı halde sendikayı greve çıkarabilmiştir. Çığ gibi büyüyen bir mücadeleyi tetiklemiştir. Birleşik Metal bir sarı sendika olsaydı bu mümkün olmazdı. Nitekim Türk Metal’de benzer bir inisiyatif her ortaya çıktığında mutlaka Türk Metal’le çatışmak zorunda kalmıştır.
MESS’in ortağı Türk Metal ile Kavelleri yaratan Maden-İş’in mirasçısı arasındaki farkı görmeyen, metal işçisine doğru yolu gösteremez. Tabii ki mirasyediliğin de âlemi yoktur. Yeni Kaveller yaratmak için Birleşik Metal’deki bürokrasinin de aşılması gerekecektir. Zira Birleşik Metal 2015 yılında yarattığı etkinin çok daha fazlasını yaratabilecek bir potansiyele sahipken tutucu bir yaklaşımla “kabul edilebilir” bir sözleşmeyle ufkunu daraltmıştır. Türk Metal üyesi işçilerin gözü Birleşik Metal’in üzerindeyken “iş barışını korumayı”, “metal işçisine önderlik etmeye” tercih etmiştir.
Birleşik Metal bu süreçte metal işçisine ihanet etmemiştir. Ama 2015’teki buzkıran rolünü de oynayamamıştır. Metal sektöründe işçiye adres olabilecek, en önde gelen sendika olduğunu göstermiştir. Ama örneğin Renault işçisine keşke başladığımız işi bitirseydik ve sözleşmeye Birleşik Metal’le girseydik dedirtememiştir.
Sonuçta metal işçisi yeni Kaveller yaratmak için yine Birleşik Metal’e üye olacak, sahip çıkacak ve sendikasını denetleyecektir. Metal işçisi grevler, işgaller, direnişler içinden yeni bir öncü işçi kuşağı çıkaracak ve bu kuşak zaman içinde Birleşik Metal’i gerçek bir sınıf sendikasına dönüştürecek inisiyatifi de üstlenecektir.
Sözleşme iyi mi kötü mü?
Gelelim en çok konuşulan ama belki de en az önemli olan kısma… Sözleşme iyi mi kötü mü? Rekor zam mı alındı? Yoksa dağ fare mi doğurdu? İşçi açısından sözleşmedeki rakamların tatmin edici olması imkânsız. Türk Metal’in sansasyon yaratan yüzde 38’lik taslağı bile enflasyon oranları, açlık ve yoksulluk sınırının yüksekliği ile metal sektöründeki aşırı sömürü ve yüksek kârlar karşısında yetersizdir. Dahası göreli olarak yani başka sektörlerle ve fabrikalarla kıyaslandığında yüksek görünen rakamların da zaman içinde eriyeceğine şüphe yoktur. 2 yıllık sözleşme bu erimeyi azaltacağı için de önemli bir kazanımdır. Ancak resmi enflasyon oranında yapılacak 6 aylık zamların her birinde işçi ücretleri fiili enflasyona yenik düşecektir.
Memnun olan da vardır. Yetersiz bulan da. Ancak görülmektedir ki mücadele ve örgütlülük seviyesi yüksek olan fabrikalarda hoşnutsuzluk ve tepki daha yüksek olmaktadır. Rekor zam edebiyatı, kazanımlarını korumak ve geliştirmek isteyen metal işçisinde karşılık bulmuyor. İki yıl sonrası için metal işçisini yeni bir mücadele süreci beklemektedir. Ama bu iki yıl bekleyişle geçmeyecektir. MESS kapsamında olup da sözleşmenin imzalanmasının ardından eylem kararları alanlar, kapsam dışında olup en az MESS sözleşmesi isteriz diyerek harekete geçenler, geçmişe dönük hak talep edenler oldu. Sözleşmeyi görüp gündemine sendikalaşmayı alan sendikasız fabrikalarda kıpırtılar başladı. Her hareketlenmenin arkası gelmiyor. Saman alevi gibi parlayıp sönenler de oluyor. Tüm bunlar, mücadele ateşi derhal tüm fabrikaları saracak anlamına gelmiyor. Ama grev, işgal ve direniş defterinin de kapanmadığına işaret ediyor.
Önemli olan iyi sözleşmeyi nasıl alacağımızı bilmek! İşgal, grev, direniş!
Bir sonraki MESS sözleşmesinde, patronlar daha tavizkâr olmayacak. Daha sert saldıracak. Karşısında da daha uysal bir metal işçisi bulmayacak. Metal işçisi için grev, grev yasaklanırsa işgal ve direniş yine gündemde olacak. Ancak bu sefer metal işçisi nasıl kazanacağını çok daha iyi bilmektedir. Yine türlü oyunlar oynayacaklar. Yine sözleşme öncesi öncü işçileri kıyacaklar. Yine sözleşme tıkandığında grev yasağı ile gelecekler. Ancak bu iki yıl içinde metal işçisi neye hazırlanması gerektiğini biliyor. Grev yasağına grev kararlılığıyla cevap vermek ve bu sefer bu kararlılığı fiilen grevle, işgalle ve direnişle hayata geçirmek gerekiyor.
Grev tehdidiyle bu kadar olmuştur. Grevin kendisiyle daha fazla kazanım elde edilecektir. Türk Metal’in göstermelik eylemleriyle, yarım saatlik duruşlarla, metal işçisinin fabrikaları MESS’e mezar edeceği yerde metal işçisinin tabutlarının taşındığı saçma sapan eylemlerle bu kadar olmuştur. 2 yıl sonra metal işçisi Türk Metal’de de dizginleri eline almalıdır. Şimdiden en alttan başlayarak sendikalar işçiler tarafından denetlenmelidir. Kritik anda inisiyatifi işçinin eline geçirecek taban örgütlenmeleri kurulmalıdır. Öyle ki bu sözleşmede sendikaları ileri doğru itmeyi başaran metal işçisi gelecekte sendikalarını peşinden sürükleyebilsin, sendikalarının tüm gücünü mücadelenin başarısı için kullanabilsin. MESS’in korktuğunu başına getirsin. Yani 100 binlerce işçinin greviyle fabrikaları MESS’e mezar etsin.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Şubat 2018 tarihli 101. sayısında yayınlanmıştır.