Renault işçilerine hapis cezası: Patron devletinin ve emperyalist boyunduruğun resmi
Bursa’daki Oyak Renault fabrikasında işçilerin 2015 yılında başlayan büyük mücadelesi, sarı sendika, patron ve polisten oluşan bir cepheyi karşısında bulmuştu. Geçtiğimiz günlerde bu emek karşıtı cepheye yargı da eklendi. Bursa 21. Asliye Ceza Mahkemesi, sendikal sebeplerle işten atılan işçilere yasadışı toplantı ve gösteri yürüyüşü yaptıkları gerekçesiyle 5 ay hapis cezası verdi. Mahkeme, bir tür erteleme niteliğinde olan hükmün açıklanmasını geri bırakma kararı verdiği için işçiler hapis yatmayacak. Ancak bu, kararın haksızlığını ve hukuksuzluğunu ortadan kaldırmıyor.
Birleşik Metal ve IndustriALL yasaları ve sözleşmeleri hatırlatıyor
DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş bu kararın meşru hiçbir açıklamasının olmadığını belirtmiş ve hukuksuz olduğunu ilan etmiştir. Daha sonra uluslararası sanayi işçileri sendikaları birliği IndustriALL, bir açıklama ile hem Oyak-Renault şirketini hem de Türkiye hükümetini kınamıştır. IndustriALL, Türkiye’nin örgütlenme, toplu sözleşme ve grev haklarını güvence altına alan ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) sözleşmelerini imzalamış olduğu hatırlatmış, Oyak Renault’nun da IndustriALL ile 2013’te imzaladığı Küresel Çerçeve Anlaşması’nı ihlal ettiğini ortaya koymuştur.
Ordu emperyalist şirketle ortak! Polis ve yargı işçilere karşı… İşte patron devleti!
Ordu Yardımlaşma Kurumu’yla (OYAK) ortak olan Fransız emperyalist şirketi Renault, kendi ülkesinde uyduğu kurallara Türkiye’de uymamaktadır. Dahası Türkiye, uluslararası sözleşmeler bir yana kendi anayasasını ve yüksek yargı kararlarını (Anayasa Mahkemesi) dahi bu emperyalist şirkete uygulatmaktan acizdir. Burada emperyalist şirketle ortaklık ilişkisindeki ordunun pozisyonu da son derece manidardır. Yaşananlar adeta, burjuva devletinin işçi sınıfı üzerinde bir baskı aygıtı olduğunu ortaya koyan bilimsel sosyalizmin tezlerine örnek olsun diye kurgulanmış bir mizansen gibidir. Yasalar, mahkemeler, polis ve ordu sözüm ona tüm millet içindir. Ancak gerçekte korudukları, burjuvazinin sınıf çıkarlarıdır.
Ve yine bilimsel sosyalizmin ortaya koyduğu gibi emperyalizm de ülkeleri esas olarak işgal ederek değil sermaye ihraç ederek kendine bağımlı kılmaktadır. İşte bir Fransız şirketi gelmiş ve ona ne anayasa ne mahkemeler işlemektedir. Türk devletinin polisi Fransız şirketinin yanında işçilere saldırmakta, Türk yargısı işçilere hapis cezası vermektedir. Türkiye’nin emekçi halkının boynundaki emperyalist zincirin mükemmel bir örneği ile karşı karşıyayız.
Olaylar nasıl gelişmişti?
Olayların gelişimi, tüm bu değerlendirmelerimizi kuşkuya yer bırakamayacak şekilde doğrulamaktadır. 2015’in Mayıs ayında MESS’in (Metal İşverenleri Sendikası) ortağı, patron işbirlikçisi, sarı sendika Türk Metal’e isyan eden on binlerce işçi arasında Renault işçileri de vardı ve onlar bu mücadelede öncü konumundaydı. Anayasa gereği işçiler istedikleri zaman sendikalarından istifa etmekte ve istedikleri sendikayı seçmekte özgürdür. Ne var ki Türk Metal sendikası ilk istifa dalgası sırasında bazı gangster temsilci ve yöneticilerini işçilerin üzerine saldırtmış, bazı işçiler darp edilmiş ve hastaneye kaldırılmıştır. Ancak bu saldırıya tepki daha büyük olmuş, işçiler toplu halde sendikadan istifa etmiş ve adeta Türk Metal’i Renault’dan silmiştir.
Renault işçileri fiili grevlerle başlattıkları mücadelede bazı kısmi kazanımlar elde ettiler. Ancak bu kazanımların kalıcı olması için kendi seçtikleri sendikayla yürümek istediler. DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası’nda örgütlendiler. Yasa gereği hiç üyesi kalmasa da Türk Metal’in yetkisi üç sene daha sürüyordu. Ancak işçiler çoktan sarı sendikayı bırakmıştı. Fabrika yönetimine “sosyal diyalog komitesi” adı altında kendi temsilcilerini seçmeyi kabul ettirdiler. Ancak işçilerin mücadelesi diğer metal fabrikalarına yansıyabilir ve bu gidişle metal sektöründe emperyalist tekellere ve yerli ortaklarına aşırı kârlar sağlayan ucuz işçi cenneti son bulabilirdi. Türk Metal ve MESS harekete geçti ve Renault yönetimi verdiği sözün tam aksine davranarak işçilerin temsilci seçmesini engelledi. Seçim günü fabrikayı tatil etti ve Birleşik Metal üyesi öncü işçileri işten attı.
Hak izne tabi değildir!
İşçilerin güya suç teşkil ettiği söylenen toplantı ve gösteri yürüyüşü bu işten çıkartmalara tepki olarak gelişti. Fabrika önündeki olaylarda işçilere biber gazı ile saldıran polis bazı işçileri de gözaltına aldı. Oysa işçiler anayasal güvence altındaki sendikal örgütlenme özgürlüklerini, yine anayasadaki toplantı ve gösteri yapma hakkını kullanarak savunmaktan başka bir şey yapmamıştı. Mahkeme kararının hiçbir hukuki dayanağı olamaz. Emperyalist şirket ve ortakları tarafından adeta dikte ettirilmiştir. Zira kullanmak için izin almak zorunda bırakıldığınız hiçbir hak gerçekten hak değildir. Yıllarca Taksim’de 1 Mayıs’lar yasaklandı. Tüm İstanbul’a yayılan olaylar, çatışmalar yaşandı. Devlet, 1 Mayıs’ın Taksim’de izinsiz kutlanamayacağını söyledi. Ancak mahkemeler defalarca sendikaları haklı buldu. Taksim’in 1 Mayıs’a kapatılmasını hak ihlali olarak gördü. Tüm İstanbul’u etkileyen 1 Mayıs eylemleri toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının parçası olarak yasal ve meşru iken işçilerin fabrika önündeki eylemlerinin hapis cezası ile cezalandırılmasını hukuki metinlerle değil ancak devletin sınıf karakteriyle ve emperyalist boyundurukla açıklayabiliriz.
İşçiler sınıf mücadelesinin yasalarıyla direnmeye devam ediyor
Ancak şunu da bilelim ki bu baskılar ne Renault’da ne diğer fabrikalarda mücadeleyi bitirmiştir. İşçi sınıfı hakkını işgallerle, grevlerle ve direnişlerle aramaya devam etmektedir. Sınıf mücadelesinin yasaları patronların ve emperyalizmin hükmünden üstündür.
Buna inanmayanı beklemeye ve görmeye çağırırız. 2015 Nisan ayında on binleriyle ayağa kalkarak haftalarca işgalli fiili grev yapan metal işçileri, o dönemde çok insanı şaşırtmıştı. Gelecekte benzeri olayların yaşanmayacağını bilgiç bir tavırla söyleyenleri işçi sınıfı yine yanıltacaktır.