Tanklara karşı taş
2017, Balfour Deklarasyonu'nun 100. yıldönümü. 2 Kasım'da imzalanan, dönemin İngiliz dışişleri bakanının adını taşıyan bu deklarasyon, Filistin halkının önce İngiliz emperyalizmi ardından da Siyonizm tarafından köleleştirilmesinin yolunu açan belgedir. 2017 yılı, yüz yıl sonra Filistin topraklarında Siyonist işgale davetiye çıkaran bu belgeyi lanetlediğimiz bir yıl. Sadece işgalin değil Filistin direnişinin de yüzüncü yılındayız. Bu vesile ile Filistin halkının Siyonist işgale karşı başkaldırdığı, diğer bir deyişle emperyalizmin ve Siyonizmin karşısına dikildiği İntifada’yı da hatırlamak gerek. 8 Aralık 2017, tarihe daha sonra Birinci İntifada olarak geçecek isyanın tamtamına 30. yıldönümü.
8 Aralık 1987'de, bir Yahudi yerleşimcinin sürdüğü kamyonun, çalışma yerlerinden dönen, bazıları kamplarda yaşayan Filistinli emekçilere çarpması sonucu dört Filistinli yaşamını yitirdi. Kamyonu kullanan kişinin bir süre önce Gazze'de öldürülen bir istihbarat subayının kardeşi olması, bu "kaza"nın intikam amacıyla gerçekleştirilen bilinçli bir eylem olduğu şeklinde yorumlanınca ölen Filistinlilerin cenazeleri büyük gösterilere dönüştü. Yaşamını yitiren işçilerden üçü Cebaliye kampından olduğu için başlarda gösterilerin merkezi de bu kamptı. İsrail'in, gösterileri silahla bastırmaya kalkışması ve 17 yaşındaki bir Filistinliyi öldürmesi üzerine, gösteriler hızla Gazze Şeridi ve Batı Şeria'ya ve bütün Filistin'e yayıldı. Filistin halkı sokaklardaydı. Ellerine geçirdikleri her şeyle yolları kapatıyor, barikatlarda lastikler yakıyorlardı. Filistin halkının Siyonizme karşı mücadelesinin sembolü haline gelen "tanka karşı taş" sözü Filistin topraklarının her köşesinde hayat buluyor, çoluk çocuk her yaştan Filistinli ellerindeki taşlarla gayrimeşru İsrail devletinin şiddetine karşı mücadele ediyordu. Filistin halkının direniş örgütlerinden bağımsız şekilde ayağa kalktığı, hatta onların önünde yürüdüğü ve 1993'te Oslo Antlaşması'nın imzalanmasına kadar süren bu ayaklanmada yaklaşık 2.000 Filistinli hayatını kaybetti. Binlercesi hapse atıldı. İsrail devleti direnişi kırmak için her türlü baskı ve şiddet yöntemini kullandı. Ama Filistin halkına baş eğdirmeyi başaramadı. Filistin halkının kendi topraklarında köle olarak yaşamayı kabul etmeyen onurlu mücadelesi bugün de devam ediyor.
Filistin halkının yaşadığı, bir halkın yaşayabileceği en büyük mezalimlerden biridir. Bu yıl, Balfour Deklarasyonu'nu, bu mezalimin yolunu açmasının 100. yıldönümü olarak gündeme getirip lanetlerken, bu mezalime karşı Filistin halkının ayaklanmasını unutmamak, Birinci İntifada'yı da 30. yıldönümünde selamlamak gerek. Filistin halkının özgürlük mücadelesi dün olduğu gibi bugün de bütünüyle meşrudur. Bizim için Filistin topraklarında gayri meşru olan bellidir, o da İsrail devletinin kendisidir. İşte bu nedenle bu korsan devletle yapılan tüm anlaşmaların yırtılmasını, İsrail'le tüm ilişkilerin kesilmesini savunuyoruz. İşte bu nedenle İsrail'in en büyük destekçisi ABD emperyalizmine karşı mücadeleyi vazgeçilmez bir görev olarak önümüze koyuyoruz.
Filistin ve Ortadoğu’daki gelişmelere de bu pencereden bakıyoruz. Bir asırlık deneyim defalarca kanıtlamıştır ki İsrail’i güçlendiren bir gelişmenin halkların yararına olması mümkün değildir. Suudi Arabistan ve Mısır’ın İsrail’le işbirliğini arttırması gibi, bu işbirlikçi eksenin Hamas ve El Fetih’i direnişte değil teslimiyet çizgisinde buluşturmaya çalışması gibi… Filistin tarihi, halkın örgütleri aştığına çok kez tanıklık etmiştir ve İntifada bunun görkemli örneklerinden biridir. 30. yılında da korsan İsrail’e karşı direniş tek yoldur. Bu yolda Filistin halkını yalnız bırakan her kim olursa kendi geleceğini de kararttığını bilmelidir.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2017 tarihli 99. sayısında yayınlanmıştır.