Eğitim Sen Genel Kurulu sona erdi: Şimdi görev tabandan mücadeleyi yükseltmek
Eğitim Sen’in 10. Olağan Genel Kurulu 26-28 Mayıs tarihleri arasında Ankara’da gerçekleştirildi. Tüm şubelerden beş yüzün üzerinde delegenin katıldığı genel kurul önemli kararlara imza atsa da dönemin ihtiyacını yansıtacak canlılıktan uzaktı.
Genel kurulun ilk günü Eğitim Sen ve KESK genel başkanlarının içinden geçilen süreci özetledikleri konuşmaları ve az sayıda delegenin katkısı ile geçti. Ayrıca süresiz açlık grevi eylemine tutuklulukları sırasında da devam eden Nuriye Gülmen ve Semih Özakça için de bir basın açıklaması yapıldı.
İkinci gün boyunca delegeler söz alarak geçmiş dönemin değerlendirmesini ve önümüzdeki dönem yapılması gerekenleri tartıştılar. Ancak sendikaya hâkim gruplardan delegelerin, birbirini tekrar eden içeriğe sahip çok sayıda söz kullanmaları, üstelik bunu yaparken konuşmalar için belirlenen sürelere uymamaları sonucunda genel kurula katılan çok sayıda delege zaman kalmadığı gerekçesiyle divanın oylattığı yeterlik önergesi ile söz haklarını kullanamadılar. Bu durum delegeler arasında tepkiye neden oldu.
Aslında sözler konusunda yaşanan sorun daha genel bir durumun göstergesiydi. Adeta feodal beylikler halinde sendikayı paylaşmış bulunan grupların artan düzeyde bir siyasi kast oluşturduğu görülüyordu. Genel kurul hem şubelerdeki ön hazırlıklarda hem de salonda neredeyse bir tiyatro görünümündeydi. Hemen hemen tüm konular salonda değil kuliste karara bağlanıyordu. Yeni yönetim de bu şekilde netleştikten sonra gerisi teferruattı ne de olsa.
Her şeye rağmen genel kurulda önemli kararlar da alındı. Bunların başında elbette 657 sayılı kanunda iş güvencesini ortadan kaldıracak nitelikte bir değişikliğin, genel grev nedeni sayılması geliyor. Bir diğeri, ihraçlarla sarsılan ancak kamu çalışanlarının ve gençliğin mücadelesi sayesinde kamuoyunda konunun daha yakıcı biçimde gündeme gelmesini sağlayan yükseköğretim alanına dair alınan karar. Bu alanda uzmanlaşacak bir sekreterlik kurulması ve merkezi organlarla şubelerin buna göre yapılanması karara bağlandı.
İşçiler için kıdem tazminatı neyse, kamu emekçisi için iş güvencesi de odur. Kamu emekçilerinin en temel, en önemli hakkıdır. Bu hak kaybedildiği takdirde kamu emekçileri zincirleme olarak ağır şekilde ekonomik ve sosyal hak kayıpları yaşayacaktır. Bunun ötesinde tüm kamu kadroları istibdad rejiminin kapıkulları haline getirilecektir. Kamu hizmetleri büyük oranda tasfiye edilecektir. Bu sebeple 657’de tanımlanan iş güvencesi kamu emekçileri için vazgeçilmezdir, her koşulda bu kırmızı çizgi korunmalıdır. Kararlar ve eylemler buna dönük olmalıdır. Olur da somut biçimde bu hakka el uzatılırsa, emekçilerin vereceği cevap süresiz genel grev olmalıdır ve bunun gerçek kılınması için gerekli çalışma bugünden başlamalıdır.
Kamu çalışanlarının iş güvencesi, taşeron işçilerin kadro talebine ve işçilerin kıdem tazminatı hakkına sıkı sıkıya bağlıdır. Bu üç büyük sınıf öbeği iş güvencesi için topyekûn mücadele etmelidir. Sendika konfederasyonları kafa kafaya verip işçinin ve memurun el ele genel grevini örgütlemeye hazırlanmalıdırlar. İşte o zaman ne hak gaspı kalacaktır ne ihraçlar ne OHAL ne de istibdad.
Eğitim Sen bu genel kurul ile mücadele programını güncellediği, gelecek dönemin sınıf saldırılarına karşı yapacağı hazırlıkların ilk adımını attığı bir süreç yaşamış olmadı. Bu görevleri gerçekleştirmek, genel kurulun olumlu kararlarının hayata geçirilmesini takip etmek esasen tabandaki kamu emekçilerinin görevi haline gelmiştir. Saldırılara karşı mücadele programının oluşturulması ve hayata geçirilmesi, yönetimin dar grup çıkarlarına göre değil mücadelenin ihtiyaçlarına göre tüm olanakları seferber etmesinin sağlanması, üyelerin ve diğer emekçilerin sendika ile bağlarının güçlendirilmesi, ancak tabanı harekete geçirecek örgütlü bir faaliyetle mümkündür. İşyerlerimizde, en küçük birimlerden başlayarak kuracağımız işyeri komiteleri ile KESK’i ayağa kaldıralım, iş güvencemize sahip çıkalım.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Haziran 2017 tarihli 93. sayısında yayınlanmıştır.