Denizlerin iradesi gençliğe ışık tutuyor!
Deniz Gezmiş ve arkadaşları hiç şüphesiz ki Türkiye devrimci tarihinin en önemli önderlerindendir. Denizlerin idam edildiği 6 Mayıs 1972 günü, Türkiye’nin bütün devrimcileri için özel bir anlam ifade etmektedir. Bu yüzden Denizleri anlamak ve onların mücadelesinden gerekli dersleri çıkarmak günümüz devrimcilerinin görevidir. Denizleri anlamanın yolu ise yaşadıkları dönemin nesnel koşullarını ve bu nesnel koşullar karşısında onların ne yaptıklarını anlamaktan geçer.
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının devrimci mücadele içerisinde saf tuttuğu yıllar 1968’li yıllara denk gelmektedir. Bu yıllar gerek Dünya’da gerek Türkiye’de önemli mücadele dinamiklerinin mevcut olduğu yıllardır. 1968 yılından on yıl önce Küba’da Che ve silah arkadaşları başarılı bir gerillacılık stratejisi ile Küba devrimini zafere ulaştırabilmişlerdir. Dolayısıyla bu deneyim, 68 kuşağı devrimcileri için güncel bir referans olmaktadır. Bunun yanı sıra 68’li yıllarda Fransa’da Sorbonne Üniversitesi başta olmak üzere onlarca üniversiteden binlerce öğrenci ülke çapında sokakları doldurmuşlardır. Yine 1968’de Çekoslovakya’da, 1970’de Polonya’da kitlesel ayaklanmalar yaşanmaktadır. Son derece hareketli ve devrimci olan böyle bir siyasi atmosferin içerisinde Türkiye’de de sol, yükselişe geçmektedir. 1961 yılında kurulan Türkiye İşçi Partisi (TİP) 1965’te girdiği seçimlerde meclise 15 milletvekili sokarak Türkiye tarihinde TBMM’ye milletvekili sokmayı başaran ilk sosyalist parti olmuştur. Ancak TİP’in parlamentarizm bataklığına saplanışı Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının 1968’de TİP’ten kopmalarına sebep olmuştur. Bu kopuş militan ve sol bir kopuştur. Deniz Gezmiş ve arkadaşları, reformizm ve parlamentarizm bataklığına batmayıp yüzlerini devrime dönen öncüler olabilmişlerdir. Ancak bu süreçte Deniz ve arkadaşlarının parlamentarizmin alternatifi olarak koydukları strateji, 1967’de Bolivya’da öldürülen Che Guevara’nın dünyada estirdiği gerillacılıktır.
Deniz ve yoldaşları Türkiye’de solun güçlendiği, işçilerin mücadeleye atıldığı, 15-16 Haziran 1970’te hükümetin geçirmeye çalıştığı işçi düşmanı yasa değişikliğine karşı on binlerce işçinin meydanları doldurduğu ve bu yasa değişikliklerini iptal ettirdiği bir dönemin hemen ertesinde Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nu (THKO) kurarak kır gerillacılığına yönelmişlerdir. İşçi sınıfı içerisinde çalışmak yerine kıra yönelmek ve işçi sınıfını reformist siyasetlerin etkisine terk etmek hata olarak görülmelidir. Ancak açık ve net bir şekilde söylenmelidir ki bu hata, Denizlerin yüzlerini devrime dönmüş militanlar oldukları gerçeğini değiştirmez, onları sıradan birer küçük burjuva maceracısı yapmaz.
Bugün Denizlerin ve 68 kuşağının bizlere bıraktığı en büyük miras; hayatı boyunca en zor koşullarda dahi bir adım geri çekilmeyen, son günlerinde dahi kemoterapi ünitelerini birer örgütlenme alanına çeviren ve devrimci Marksizm bayrağını yaşamının son anına kadar taşıyan yoldaşımız Atlen Yıldırım gibi, devrimin bayrağını bir an olsun ellerinden bırakmayışlarıdır. Devrimin bayrağı, darağacına giderken Deniz’in de Hüseyin’in de Yusuf’un da ellerinden düşmemiştir. Yine Kızıldere’de öldürülen Mahirler çizdikleri yoldan bir adım dahi geri çekilmemişlerdir. Aynı şekilde İbrahim Kaypakkaya canı pahasına sayısız işkencelere direnmiş ve devrim bayrağına sımsıkı sarılmıştır. Bugün biz gençliğe düşen en büyük görev, devrimci Marksizm bayrağını göndere çekmek için kampüslerden fabrikalara kadar hayatın her alanında Denizleşerek, Hüseyinleşerek, Yusuflaşarak, Atlenleşerek çalışmak ve devrimin zaferini hazırlamaktır.