Bir emekçi kadının gözünden Ressam Haydar Özay’ın "Ölümsüzlüğünün 50. Yılında Deniz, Yusuf ve Hüseyin resimleri" sergisi

Ölümün alnına yazılmış manifesto

Yukarıda görmüş olduğunuz resim, Ressam Haydar Özay'ın 6 Mayıs'ın 50. yıldönümünü anmak üzere yaptığı "Ölümsüzlüğün 50. yılında Deniz, Yusuf, Hüseyin Resimleri" başlığıyla yapmış olduğu bir dizi tablodan biridir. Haydar Özay'ın tabloları 6-15 Mayıs 2022 tarihleri arasında Ataşehir Belediyesi Erdal Eren Kültür Merkezi'nde aynı isimle düzenlenen bir sergi ile ziyaretçilerle buluştu. Sergiyi büyük bir heyecanla gezip sergi hakkında fikirlerini ve duygularını kağıda döken bir emekçi kadının yazısını aşağıda okurlarımızla paylaşıyoruz. Ressam Haydar Özay'a tabloyu, yayınlanması için Gerçek gazetesine vermiş olması dolayısıyla bir kez daha teşekkürü borç biliriz.

 

Ressam Haydar Özay’ın "Ölümsüzlüğün 50. Yılında Deniz, Yusuf, Hüseyin Resimleri" sergisi, 6 -15 Mayıs tarihleri arasında Ataşehir Erdal Eren Kültür Merkezi’nde ziyaretçileriyle buluştu. Sanatseverlerin duyularına kapılarını açan sergiye biz de büyük bir heyecanla gittik.

Ressamlar, tuvale akıtılan renklerin, çizgilerin diliyle konuşurlar. Her fırça izi, sözcükleri saklandıkları yerden çıkarır ve sessizliği bozulan sözcükler şiirsel bir metne dönüşür ya da şiirsel bir tabloya... Kalbimize yerleşen her söz, yeni bir göz açar aklımıza, unutulmamalıyı imleyen...                                                                                                                              

Haydar Özay’ın bir söyleşide: "Geleceğe taşınmasını, hiç unutulmamasını dilediğim, hep hatırlanmasına mütevazı katkımın olacağına inandığım başlıkları ve konuları seçiyorum" sözü ressamın, insanın oluşum sürecini hazırlayan tarihselliği dert edindiğini gösteriyor. Ezber bozan bir anma ve anımsatma algısının da ipuçlarını veriyor. Bu nedenle arka plan önemli diyor. Teması insan olan ressam, kendi imgesini de yaratmanın peşinde. Bu izleği imgeleyen hikâyenin yolculuğuna çıkarıyor bizi. Doğayla insanı, insanla biriken insanı kendi anlam dünyasının motifleriyle anlatıyor. Her şeyin birbirini etkilediği ve birbirine koşut geliştiği zemine kuruyor düşlerini ve günümüz dünyasına renkleriyle, çizgileriyle bir başka gözle, bir başka sözle bakmamızı sağlıyor. Donmuş yalnızlığına dokunuyor insanın ve çoğul türküler, şarkılar söylüyor... "Kim var idi biz burada yoğ iken" dediği gibi Karacaoğlan’ın, Yaşar Kemal ve İnce Memed’i, Deniz, Yusuf ve Hüseyin’i aynı tuvalde buluşturuyor… Sergiyi gezerken Deniz, Yusuf ve Hüseyin’i hemen hemen aynı boy hızasında görmek şaşırtıcı gelebilir. Deniz’in salt boyu posu ile öne çıkmayışı ressamın belleğindeki izin dışa vurumu ve aynı kitaba baş, aynı yola yoldaş, aynı kararlı duruşla yalnız olmadıklarının vurgusu...

Karanfillerle bezeli tuvallerin arasında çaylarını yudumlayan Denizlerin gülümseyen gözleriyle ışıyan dünyamıza, Rodrigo’nun gitar konçertosu eşlik ediyor… "İnsana ait hiçbir şey bana yabancı değil" diyen Marx’ın sıkılı yumruğu, Engels’in elinin altındaki maske, günümüz dünyasına bir gönderme ve öngörünün de detayı. Az sonra bisiklete atlayıp belki de sevgilisiyle buluşmaya hazırlanan Yusuf’u, arkadaşlarının yollarını Nazım’ın karanfil kokulu şiirleriyle gözleyen Taylan’ı, dünyayı okuyarak kavrayan, okuyarak anlamlandıran Denizlerin hayatla olan sıkı bağını ve aynı bağlılığını "o en güzel yüz metresini koşarak, ipi en önce göğüsleyen” kararlılığını aşka ve devrime dahil ediyor. "Nasıl" ve "Ne yapmalı" kitaplarına sarılmış bu üç genç insan karanfil uzatıyor ellerimize. "İçimize bir karanfil düşüyor.../derken karanfil elden ele" Hüseyin’in savunmasında "ana rahmine de parmak atamazsınız, doğacak çocuklar" buradalar...

Teşekkürler Haydar Özay. Hem genç çizgilerle, dinamik renklerle Denizlerin geleceğe taşınması konusundaki katkınız hem de burada olduğunuz için.

Umudu büyüten çabanıza bir karanfil de bizden.

 

 

Bir emekçi kadın