Beyazıt'ta 16 Mart anması: "Dünden bugüne katliamlara HAYIR!"
16 Mart Perşembe günü İstanbul Üniversitesi öğrencileri Beyazıt ve Halepçe katliamlarında yitirdiklerimizi anmak için toplandı.Üniversite içerisinden ''Dünden bugüne katliamlara HAYIR'' pankartıyla yürüyüşe geçen öğrenciler, Beyazıt Marşı'nı söyleyerek Eczacılık Fakültesi önünde bekleyen kitleyle buluştu.
29 Ekim KHK'sıyla ihraç edilen yoldaşımız Levent Dölek yaptığı konuşmada Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın KHK ile ihraç edilen akademisyenlerin tümünün suçlu olmadığı, idari kararla işinden uzaklaştırıldığı açıklamasını hatırlattı.Bu açıklamanın iktidara sadık olmayanların kamuda yeri olmayacağının bir itirafı olduğunu, bu ülkenin başına patron olmak isteyenlere, bir istibdad rejimi inşa etmek isteyenlere, bu ülkenin başına çöreklenmiş müstebitlere hiçbir zaman sadık olmadıklarını, emekçi halkın çıkarlı için mücadele ettiklerini belirtti .Konuşmasını ''Biz sadece bugün değil geçmişte bu ülkede istibdada karşı, faşizme karşı ve emperyalizme karşı mücadele eden ve bu uğurda canını veren tüm devrimcilerin anısına sadığız.Tüm devrimcilerin anısına sadakatimiz halkımıza sadakatimizin bir ifadesidir ve bundan sonra bütün eylemlerimize ve mücadelemize de bu sadakat yön verecektir.Ve aynı şekilde bundan sonra da bu millete ve emekçi halka hiçbir sadakat göstermeyen, bu insanlarımızı açlığa mahkum eden, sefalete mahkum eden, savaşlarda ölüme gönderen emperyalizme ve Siyonizme uşaklık eden ne kadar halk düşmanı varsa onlara sadakat gösteren müstebitlere de her koşulda ve şartta hesap sormaya devam edeceğiz.'' diyerek devam ettirdi. Halepçe katliamına ilişkin ''Nasıl gençlerimizin üzerine dün olduğu gibi bugün saldırtılan faşist çeteler emperyalizmin oyununu oynuyorsa, emperyalistlerin uşaklığını yapıyorsa Halpeçe'yi yaratan Halepçe'de binlerce insanımızı, kardeşimizi katledenler de o dönem İran-Irak savaşında Amerikan emperyalizminin oyununu oynayanlardı. Dolayısıyla bizlerin katliamlara karşı verdiğimiz mücadele her zaman içerdeki ve dışardaki tüm müstebitlere tüm emek düşmanlarına karşı verilen bir mücadeledir.'' dedi.Konuşmasını ''Kahrolsun emperyalizm, kahrolsun istibdad, yaşasın hürriyet!'' diyerek sonlandırdı.
Yoldaşımızın ardından sözü 78'liler Girişimi'nden Hüseyin Solmaz aldı.Solmaz yaptığı açıklamada ''O dönemler emperyalist güçlerin baskısı sürmekteydi.Türkiye’de emek mücadelesinde kabarmayı gören dünyanın emperyalist güçleri, 1977’de Taksim’de 1 Mayıs’ta başlattıkları büyük katliam projelerini 78’de İstanbul Üniversitesi’nde sürdürmeye çalıştılar.Bizim İstanbul Üniversitesi’nde kırdığımız o günkü gerici ve faşist işgali sürdürmek için üzerimize bomba attılar. Bir çok arkadaşımızı kaybettik. Ama bu mücadeleler dün olduğu gibi bugün de aynı şekilde sürmektedir.Biz mücadelelerimizin boşa gitmediğini görüyoruz, dünkü milliyetçi cephe tuzakları bugün tutmamıştır, tutmayacaktır.'' dedi.
Konuşmaların sonrasında bir öğrenci basın metnini okudu. Ardından kalabalık hep bir ağızdan Beyazıt Marşı'nı söyledi. Anmaya katılanlar Beyazıt katliamında yitirdiklerimizin fotoğraflarını ve ellerindeki karanfilleri saldırının yapıldığı alana bırakarak anmayı sona erdirdi.Öğrenciler anma boyunca ''Beyazıt faşizme mezar olacak!'', ''16 Mart'ı unutma unutturma!'', ''Faşizme karşı omuz omuza!'',''Kürdistan goristan ji bo faşistan!'' sloganlarını attı.
Öğrencilerin basın metni:
16 Mart 1978…
Deniz kudurdu, ortalık gümbürdedi; yer, gök, deniz birbirine karıştı…
İstanbul Üniversitesi ana kapıdan toplu çıkış yapmakta olan öğrenciler hedef alındı.Eczacılık fakültesinin önünde kontr-gerilla güçler ve sivil faşistlerce gerçekleştirilen bombalı saldırıda 7 devrimci öğrenci; Abdullah Şimşek, Baki Ekiz, Cemil Sönmez, Hamit Akıl, Hatice Özen, Murat Kurt, Turan Ören hayatını kaybetti, onlarcası yaralandı.Devlet yükselen gençlik hareketini bastırmak için çete-devlet-NATO işbirliğiyle devrimci öğrencileri katlederek fitili ateşlenen devrimci gençlik hareketini durdurmayı, gözdağı vermeyi, sindirmeyi amaçlamıştı.Katliamın polis şefleri Reşat Altay ve Şükrü Balcı’nın himayesiyle yapıldığı ise açıklığa kavuşturulmadı ve Türkiye’de işlenen onca katliam gibi karanlıkta bırakıldı, dava dosyası kapatıldı.
1978’de olduğu gibi 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta da tarihin en büyük gençlik katliamlarından biri yaşandı.Kobane’yi yeniden inşa etme çalışmalarına katılmak için giden 33 düş yolcusu hayatını kaybetti.Katliama ilişkin açılan ve hala devam eden davada sanık olarak yalnızca 3 kişi yargılanırken, dönemin emniyet müdürüne ise para cezası verildi.
16 Mart 1988…
Her şey; ağaçlar, çiçekler, bulutlar, atlar, kumlar, otlar yandı kavruldu.
Halepçe’de Kürt halkına yönelik bir katliam yaşandı. ABD üretimi kimyasal ve biyolojik silahlar kullanılarak Irak devleti 5 bin Kürt’ü katletti.Binlercesi kalıcı yaralar ve rahatsızlıklara mahkum oldu.Zehirli gazların yıllarca süren etkisiyle 40 binden fazla insan öldü.Katliamdan kaçmaya çalışan Kürtler ise, Türkiye sınırlarından içeri alınmayarak ‘kader’lerine terk edildi.
Ne Beyazıt yaşanan ilk katliamdı ne de Halepçe son oldu.Bu ülkede katliamlar, bu ülkede devrimcilere işçi ve emekçilere karşı azgınca saldırılar, istisna değil, işin akışına uygun, devletin ve egemen sınıfların karakterine uygun olandır.
Nihayet, 7 Haziran seçimlerinde siyasal alanda çoğunluğu kaybeden AKP, hükümet kuramaz hale gelince, cumhurbaşkanınca seçimler yok sayıldı ve o zamandan bu zamana katliamlar organize edildi; Suruç’ta, Ankara’da, İstanbul’da, bombalar patlatıldı, Kürt illeri yakıldı, yıkıldı.1 Kasım seçimlerinde açıkça ‘ver 400 milletvekilini, bu katliamlar bitsin’ dendi.Yetmedi, ardından, darbe sürecine uygun tarzda, parlamento devre dışı bırakıldı.Partisiz, parlamentosuz bir hukuk devreye sokuldu.15 Temmuz darbesi ardından, Allah’ın lütfu olarak OHAL ilan edildi.Şimdi OHAL ile yarattıkları fiili durumu yasallaştırmak için anayasa değişikliğiyle başkanlık sistemini geçirmek istiyorlar.Biz üniversiteliler olarak başkanlık sisteminin ne anlama geleceğini bugüne kadar yaşadıklarımızdan biliyoruz.Pek çoğumuz çocukluğumuzdan beri bu iktidar tarafından yönetiliyoruz.Ve biliyoruz ki bu iktidarın gençliğe vaat edebileceği hiçbir şey kalmamıştır.Her beş gençten biri işsizken, geleceğimiz karartılırken, bu ülkenin yoksul çocukları savaşa gidip ölsün istenirken gençliğin referandumda ne diyeceği bellidir.Biz tek adamın ne demek olduğunu rektörlük seçimlerinin kaldırılmasından, üniversitelerin Saray’a bağlanmasından biliyoruz.Başkanlığa da katliamlara da bin defa HAYIR diyoruz.Bugün yitirdiklerimizi anarken onların mücadelelerini sürdürmekten vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha haykırıyoruz.Öfkemiz, acımız büyüktür. İsyanımız da büyük olacaktır.
Şimdiki zaman ve geçmiş zaman, ikisi de gelecek zamanda mevcuttur.Beyazıt, Suruç, Halepçe, Roboski, Ankara… ve daha nicelerinde yitirdiklerimize sözümüzdür:
Yaşıyoruz ve özgürlük için, insanın insanı sömürmediği, gecelerinde aç yatılmayan, bombaların ve her türlü silahın üzerimize ölüm yağdırmadığı bir dünya için mücadele ediyoruz.Başka bir dünya istiyoruz ve kuracağız!
HİÇ BİR DÜŞ YARIM KALMAYACAK!